30 Haziran 2008 Pazartesi

GELDİK BİZ




























Oğlum, dikkatli olsanıza yahu! Dalıveriyorsunuz otun, börtü böcüğün içine pattadanak. Kene varmış buralarda.

Anne, onlara kene deme! Onların isimleri var.

Tövbe tövbe… Tutup bir de tıptaki isimlerini mi öğrendiniz? Aferin size!

Yok anne, kendimiz koyduk; Ali Macit, Ali Osman, Ali Rıza, Ali Kamil, Ali Şukufu…

Höööö?
_________________________________
Toplasanız ya siz de çilek! Bak mis gibi kokuyor. Dağ çileği bunlar. İstanbul’da bulamazsınız böyle çilek. Niye orada oturuyorsunuz?







Yok anne kalsın, şimdi Ali Şukufu gelir melir…

Meraklanmayın yavrum, bizim buranın keneleri eğitimli, terbiyeli, gün görmüş böcüklerdir. Bak geçen gün, Deli Zülfiye’nin poposuna yapışmış, çıkarmışlar, hiç bişeycik olmamış.

İyi de anne, bu Ali Şukufu hamile ya şimdi. Aksiliği üzerindedir.

Ya oğlum, bırak onu bunu da, bu çilekleri ben topluyorum topluyorum, hiç kutuya birikmiyor.

Zaten küçücük çilekler anne. Nasıl biriksin? Sen toplamaya devam et. Birikir nasıl olsa.

Siz veletlerin, hiç toplamadığınız halde, niye ellerinizin ve ağzınızın pespembe olduğunu sorsam, ayıp mı ederim?

Evet anne ayıp edersin.
________________________________

Babaaaa, ya benim kulağıma bişey girdi galiba. Vozur vozur ediyooo… İğrenççç!

Kızım öyle tıkamasana, içerideyse öldüreceksin hayvanı.

Tamam baba, çıktı galiba. Ses kesildi.

Belki de dinlenmeye çekilmiştir yavrucak.

Dalga geçmesene baba ya. Biricik kızın burada vozurdayan bir yaratığın saldırısına uğramış… Babaaaaa, bu çıkmadı galiba ya. Yine başladı zırıldamayaaa, babaaaa, kurtar beni babaaaa!

Dur bi dur, kız zıplamasana, kırpaşma iki dakika çıkarırım ben şimdi onu. Heh şöyle kalemle yolunu açalım, bak nasıl da uçuyor kerata. Hayvanı sokmuşsun hapishaneye, bi de dürtükleyip duruyorsun.

Ya baba bu kelebek, bu kadar insanın içinde, gelip benim kulağıma nasıl giriyor? Bende mi bi tuhaflık var acep, yoksa kelebekte mi anlamadım.
___________________________________
Anneeee, ben de abimle beraber, sığıra gidicem.

Oğlum, sen hayvanların en güççümeninden bile tırsmaz mısın? Bu hayvan ırkının en iri temsilcileriyle dağlara gitmeye nasıl cesaret edeceksin yahu?

Anne yaklaşmam yanlarına, n’oluuur!

E iyi ya git madem.

Anne bak şu inek var ya, me.me.lerinden süt çıkıyo biliyon mu?

Biliyorum annem. Zaten süt inekten çıkar.

Olur mu anne, bizim orda marketten çıkıyo ama. İnekten çıkanı içmem ki ben.
___________________________________
Hadi duta dalalım anne.

Tamam, bak dalları dolu, alıver şuralardan.

Yok anne, ağaca çıkıcam ben.

Hayatında ağaca mı çıktın? Düşersin yavrum.

Düşmem anne ya, hadi beraber çıkalım.

İyi ya sen çık, ilk katından topla ye dutu. Ben de aşağıda seni dutayım.

Anneee, bak ne kadar yüksekteyim. Bana şu dallardan dut verir misin?

İyi de oğlum, yarım metre de olsa, ağacın yükseğinde olan sensin. Senin toplayıp bize vermen gerekmez mi?

Ama anne, ağaca çıkmak çok yorucu bişey. Şimdi bu yorgunlukla bi de dut mu toplıycam yani?
_______________________________________
Anneee, sen çocukken, hani pillere ip bağlayıp kurbakların kafasına vuruyomuşsun ya… bu göl di mi o?

Evet canım.

Anne pil bulsana bana da, ben de vurucam.

Yok annem, yazık hayvanceyizlere. Hem biz kafalarına vurmuyorduk ki, dışarı çıksınlar diye, suya salıyorduk pilleri. (Ne kıvırdın be, helal)

Tabii, şiddet kötü bişey dimi anne?Ama, anneler babalar çocukken her şeyi yapıyo, kendi çocuklarına gelince, bunlar hep kötü oluyo dimi anne?

Höööö?
_____________________________________
Çocuk sevinçlerimi tekrar yaşadığım, çocuklarımın anılarına kendi çocukluğumun kokusunu kattığım, yeşile, maviye, çiçeğe, böceğe doyduğum, sevdiklerimin sıcaklığını iliklerime kadar işlediğim rüya gibi bir haftaydı.

Bitti. Döndüm. Bedenim buralarda artık.

Kalbim mi? Yarısını buradaki sevdiklerime getirdim, diğer yarısını dağların doruğuna bıraktım…








Not:Fotoğraflar, benim sığır çobanlarıma aittir... Devamı gelecektir...








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder