9 Haziran 2008 Pazartesi

SİTEM


Dilimde düğümlendi sözcükler…

Artık pek konuşamıyorum da zaten. Oysa hiç susmazdık seninle, hatırlar mısın? Birbirimizin gözlerine bakar, saatlerce sohbet ederdik. Ta ki birimiz uyuyana dek. Ki bu genelde sen olurdun.

Tek kolumun üzerinde yatar, lokum burnunu boynumun altına sokardın. Konuşurdun… konuşurdum. Yavaş yavaş sesin derinleşirdi, ben anlardım. Uyurdun sonra koynumda, melekler gibi. Cennet kokunu çekerdim içime sabaha kadar.

Şimdi uyuyamıyorum da pek. Geceleri soğuk oluyor taşlar…

En çok neyi özlüyorum biliyor musun kuzum; o gamzeli, tombik ellerinle saçlarımı okşardın ya… Hiç usanmadan, ben sıkılıp “yeter artık” diyene kadar. “İpek gibi, ne güzel saçların var anneciğim, bırakamıyorum ki” derdin ya o kara gözlerini kocaman açıp…

Beyazlar düşüyor insanın saçına zamanla, ipekliği de kalmıyor yavrum. İnan bana, yıllar hiç kimseye acımıyor.

Gözlerim ufka takılıyor bazı bazı; öyle dalıp gidiyorum. Kimi de yollara bakıyorum bir merdiven dibinde oturup… Geçmiş, belki de hiç yaşanmayandı… Belki hiç yaşanmadı. Her şey bu günde başladı ve bitecek. Belki sadece yürek sızısı, geçmiş dediğin. Belki de bir peynir tenekesinin aldığı kadar...

Neyse ciğer parem, sen iyi misin? Öksürüyordun ya son zamanlarda… Şimdi nasılsın? Nasıl oldun? Geceleri soğuk yapıyor artık. Aman üzerini sıkı ört emi benim kuzum?

Dün gece, bir ara dalmışım. Rüyamda gördüm o gül yüzünü; bulutlanmıştı gözlerin, hüzün çökmüştü o güleç tavrına.

Aman ha! Sakın üzülme yavrucağım! Sakın kahretme kendini olur mu? Senin gönlüne acı düşmesin, gözlerindeki bir damla yaşa fedadır ömrüm… Kalmadı ya fazla, neyse...

Üzülme kınalı kuzum! Sen göndermesen de, ben zaten gidecektim, kapılarda gelişini hasretle beklediğim, sevdamı ve seni büyüttüğüm evimizden… Gitmeliydim.

Sana söyleyecek çok sözüm var aslında, lakin dedim ya sözcükler düğüm düğüm…

Kulağına haberci kuşları fısıldasın yalnızca “annen seni çok seviyor, annen sana hiç kırılmadı, annen sana hakkını helal etti” diye.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder