28 Eylül 2009 Pazartesi

BEDEL


Yedi direk arasından kızıl dökmekte gök; yakamoz ağlamakta. Deniz, mavi gözlerini yummuş, işveli gamzelerine gözyaşı biriktirmekte hala. Bir yelken beyazı sürülüyor aniden gecenin karasına. Süzülüp geçiyor kırmızı gemiler, demir atmıyor hiçbiri bu limanda.

Uzak yolculuklar düşüyor aklıma birden. Ve ıraklar değiyor yüreğimin ucuna. Bir anı yumağı oluyor sayfalar, bir bir koparıp uçurtmalar uçuruyorum bulutlara. İsyanım asılıp kerhen yapıştırılmış kuyruğuna, bırakıyor kendini bilinmezlerin kucağına.

Bir avuç bulut yağıyor damarlarıma. Derinlikler buz gibi köpükleniyor ayaklarıma. Ama hezeyanlı bir dalga vuruyor darmaduman yüreğime en fazla. Kurcaladıkça kanıyor insan. Susmalı belki. Yeniden ve hep konuşmamalı. Belki sadece yola dökülmeli.

Bilir misiniz açık denizleri? Suyla gök bir noktada birleşiverir. Haşrolur iki ezel-ebed sevgili. Hangisinde kaybolacağını ayıramazsın. Ne yana baksan, gözlerin, karanlığın hükmünü yok etmeye çalışan ışıklara çarpar. Dileğinin yıldızları bir başka geceye sözlenip gitse de dönmeye yeminlidir. Sonu olmayan koca bir boşluk olur evren. Ve sen orta yerinde bir zerreye dönüşürsün. Gönüllü… Sevdalı… Zavallı…

Atlas gibi dünyayı sırtından indirdiğin andır. En hafiflediğin… Gevşeyiverir güverte demirini tutan serçeden ellerin. Gözlerin, ufuk çizgisinin gaybına dalar. İşte şimdi sınırların yoklara vardığı yerdesin.

Rojin’in maviye sevdalandığı an şimdidir sanmayın. Sarp kayalıklar, sarı, çorak topraklar, menekşelere hasret dağlar… Bir yudum suyu değil, sonsuzlukları özletir. Siz bilmezsiniz. Karların eksik olmadığı yerde, namluların göz hapsinde güne uyanırken çocuklar, sıcağı değil güneşi arar. Ama siz onları görmezsiniz.

Bu şehre ilk gelişimi böyle hayal etmemiştim oysa. Yine de ağaçların rüzgarın müziğindeki eşsiz dansını, Boğaz’ın narin tenine düşen grubun kızılını içime doldurup saklamalıyım. Sonrası, tekrarı olmayan tüm anlar gibi… Paha biçilemeyen tüm yaşanmışlıklar gibi… Bununla avunmalıyım.

Artık yola çıkma vaktidir. Bilmem ayaklarım ilerlerken, yüreğimin geri gitmesi nedendir. Helalleşip öpemediğim ana elinin kokusu mu bu rüzgarın getirdiği? Saçlarıma dokunup kaçan bir çocuk haylazlığında, acıyan kayalar düşüyor içime. İşte külçe külçe olmuş omuzlarımda ağırlığı, beni çağırıyor sessizlik.

Olsun be!.. Ölümse bir ölüm. Nasılsa olacaksa; olmasın aşkı, sevdayı tüketenlerin elinde. Bedelse canım, sizin töre dediğinize; ödemeyeceğim. Hiçbir borcum yoktur kendimden gayrı kimseye.

Gitmeli artık! Açık denizlere ilk yolculuk böyle olmasa da düşlerimde; gitmeli şimdi, düşmeden son kaya üzerime. On sekizi göremeyecek ömrüm, yasak sevdasını da alıp bitmeli artık. Bir taş daha inmeli dağların tepesinden derin maviliklere.

Haydi Rojin!.. Uğurlar ola!..


Atölyemizde fotoğrafı dillendirmeye devam ediyoruz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder