29 Eylül 2009 Salı

PİSİKOTERAPİK


Bir yaz sezonunun da kazasız belasız ve de tatilsiz bir şekilde sonuna geldik sayın okur. Kış kapıya geldi dayandı. Sabahın kör soğuğunda yuvasız it yavrusu gibi titremeler, akşam trafiğinin adım adım ilerlemesinde levye, çekiç kapıp birbirine girmeler, karanlık gökyüzünde güneşe hasret iç çekmeler vaktidir artık.

Ben yaz çocuğuyum ya belki ondandır kışa bu olumsuz ve de ılımsız yaklaşımlarım. Ayaklarım üşümeye başladı mıydı ruhum da üşür. Bunalırım, depresirim. Mevsim geçişlerinde zor kadın olur, ortamı fena gererim. Bir de bunun üzerine okul stresini koyun. Koyun yahu çekinmeyin. Çok da normal olmayan birinin tamamen tırlatması için yeterli değil midir?

Lakin yine bildiğiniz üzere, her anlamda kendi kendini tedavi edebilen bu mutant bünye, psikolojisini de evelallah kendisi düzeltebilme yeteneğine sahiptir. Bir çeşit kendin pişir, kendin ye; kendin hastalandır, kendin iyileştir durumu yani. Elbette kamuoyu yararına çalışan bir insan evladı olmamdan mütevellit, bu sırlarımı sizinle paylaşıp bir nevi amme hizmeti yapmayı da kendime görev telakki ederim sayın okur. De haydin iyisiniz yine!..

Hava daha aydınlanmamış, horozlar bile tatlı uykusunda iken, anne karga, baba kargaya “hadi len ordan, bu saatte kahvaltı mı edilir, yat zıbar” diye çemkirirken, emzikli bebeler anacıklarını rahatsız etmemek için mışıl mışıl horuldarken; dünyanın en çirkin çalışlı saatinin ötüşüyle uyanmak, bu sırada yorganı tepenize kadar çekip o gerzek saati duvara fırlatmak suretiyle paramparça etmek, dünyanın en rahatlatıcı şeyidir kanımca. Mutlaka deneyiniz.

Gece ile gündüz arasındaki bu arafta uyanmanıza neden olan sevgili yavrunuzun gittiği okula, o okulu dünyanın öteki ucunda bir dağ başına inşa eden şahısa ve veya kuruma, bu okula gitmesi ve kaydolması esnasında, yayın ve yapımda emeği geçen tüm ekibe teşekkürlerinizi şöyle tumturaklı bir şekilde iletmek de yay gibi gerilen sinirlerinize çok iyi gelecektir. Benden söylemesi.

Gözleriniz yarı kapalı vaziyette, melekler gibi uyuyan yavrunuzun başında dinelip, artık kalkması ve okula gitmesi için ikna etmeye çalıştığınız o kırk beş dakikalık süre boyunca, tanju miller modeli sesinizle “haydi benim biricik yavrucağım, artık uyanmalısın, okuyup adam olmalısın, bak insanlar kucaklaştı, okul vakti yaklaştı” diye sürekli tekrarlamanızı, olmadı kulağına parmak sokmak, saçınızı burnunda dolaştırmak, buz gibi olmuş ellerinizi aniden sırtına yapıştırmak, bacağından tek tek kıl çekmek suretiyle kendisine işkence etmenizi şiddetle öneririm. Unutmayın ki acılar, paylaşıldıkça azalır.

Sonunda bin bir zahmet uyandırıp ayağa diktiğiniz evladınızın, bir lokma bir şeyler yemesi için kendinizi paralarken “anne ya, üff ya, bebek miyim ben ya, al kendin ye bunları yaaa” şeklinde namkörce yaklaşımlarından duyduğunuz dayanılmaz iç sancısını, yüzüne gözüne çikolata sürmek, sütünü boğazına dökmek şeklinde bir takım kontrataklarla azaltabilirsiniz. Size “psikopat ebeveyin, acımasız insan, tüü barnak kadar bebeye ne eziyetler ediyo utanmaaaz” diyebilirler. Bırakınız desinler, bu terapinize asla mani olmasın.

Siz acele ettikçe, giyinme işini iyice ağırdan alan, saçlarını dana b.ku sürülmüş şekline sokmak için bir buçuk saatini banyoda geçiren canınız oğlunuzun ümüğüne çökmemek için, gözlerinizi sıkı sıkı kapatıp bildiğiniz bütün sabır dualarını okumaktan başka bir çareniz yoktur. Yapınız.

Bebeyi güç bela evden gönderdikten sonra on dakika bekleyin. Her zamanki gibi son anda çıkmış olan yavrunuz geri gelip “anneee, servisi kaçırdım, babamı uyandırsana beni okula götürsün” diye hönkürmediyse hala, servise binip yola koyulmuş demektir. Derin bir nefes alma vaktidir. Alınız.

Şimdi yapın kendinize bir kahve, giyin pofidik terliklerinizi, sarılın battaniyenize, açın güzel bir müzik… İşe gitme vakti gelene kadar, sabah sabah yakaladığınız içsel huzurun tadını çıkarmak gerektir artık. Çıkarınız.

Bu hizmetimi de unutmayınız.

Haydin eyvallah sayın okur. Bir dahaki seansta buluşmak dileğiyle, mutlu olun ve hep öyle kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder