23 Aralık 2013 Pazartesi

İçimizden Biri Emine Uçar --Röpotaj: Zambak Kan

Emine hanım merhabalar...Sizinle tanışmamız MEMEKANDER İzmir Başkan Yardımcısı Saadet Hepkoşar KÖKNEL hanfendinin, İzmir'den KANSERLE DANS Derneği Gönüllü arkadaşımız olan Güzin YILDIRIM'dan telefon numaramı alması ve beni aramaları ile başladı. Daha sonra sizinle bir görüşmemiz oldu. Ve BEKLEYİŞ kitabınızın İmza Günü... Emine UÇAR kimdir ? Bize kendinizi tanıtabilirmisiniz?
Emine Uçar özgür bir ruha sahiptir. Kendini çok şanslı hisseden, duygularını çok yoğun yaşayan, bir hedefi olduğunda sonuca mutlaka ulaşan ama prensiplerinden asla ödün vermeyen bir insandır.
Hayatında belkiler ve acabalar yoktur, yalnızca evet veya hayır vardır. Kararları her zaman nettir. Kendine hesap veremeyeceği hiçbir hareketi yapmaz ve yaşamaz.
Kanser serüveninizden bahsederken; bu kitabın okuyuculara vereceği mesaj neydi?
En önemli mesaj, kendinizi güvende hissedebileceğiniz bir doktora teslim etmektir. İşte o zaman doktor tedaviyi yapar, sizde verileni uygularsınız. Hastalıkla ilgili teferruatları beyninizden çıkarırsanız sizde hastalık kalmaz, geriye yalnızca yaşamak kalır….Ben bugün hala kaç lenfim alınmış, kaçıncı evredeyim gibi hiçbir sorunun cevabını bilmem. Bilmesi gereken doktorlarım, ben değil...
Kendinizi hasta olarak düşünmezseniz inanın hasta olmuyorsunuz. Örneğin hava rüzgarlı bu havada başım ağrır diye düşünürseniz, yavaş yavaş başınız ağrımaya başlar, rüzgarı fark etmezseniz başınızın ağrıyacağı aklınıza bile gelmez. İnsan kendini, kendisi yönlendirebilir.
İlk kemoterapim yapılacağı zaman acaba nasıl bir şey, bana ne olacak diye merakla nette araştırırken en çok karşılaştığım cümle “tır çarpmış gibi oluyorsun” diye yazılarla karşılaştım ve korktum. Kemoterapi bitip eve geldiğimde ben ne zaman tır çarpmış gibi olacağım diye beklemeye başladım. Tabiki etkilendim ama ben kendimi daha kötüsüne hazırladığım için o an yaşadığım bana basit geldi ve o kadar da değilmiş dedim. O andan sonra demek ki etkisi herkeste farklı oluyor diye başkalarının anlattıklarından etkilenmeme kararı aldım. Bedenimle beynimi dengeye koymayı başardım.
Tedavi sürecinde kendime hasta muamelesi yapmadım. Ağzımın acılığından kahve içemezken bile içemesem de her sabah kahvemi yaptım ve sehpaya koydum. Hasta olduğumu kendime bile hissettirmedim yani kendimi kandırdım ve elimden geldiğince eski hayatıma devam ettim.
Kendinden vazgeçersen bu savaşı kaybedersin, ben asla kendimden vazgeçmedim ve başardım, kimse kendinden vazgeçmesin.
Kitabınızın adı BEKLEYİŞ ? Bu adı verirken; neyi vurgulamak istediniz ?
Bilinmeze yaptığımız yolculukta hep bir adım sonrayı merak içinde bekleriz. Tahlil yaptırırız doktor ne diyecek diye bekleriz, bir tetkik istenir önce acaba nasıl olacak diye, sonra ne çıkacak diye bekleriz. Tedavi dönemi hep heyecanlı bekleyişlerle geçtiği için kitabın adı “BEKLEYİŞ”…
-Umuda yolculuk gibi...Evet sizin bekleyişiniz size armağan olarak geri dönecek...Ben buna gönülden inanıyorum.
Kitabınız BEKLEYİŞ'i yazma amacınızı anlatabilirmisiniz ?
Hiçbir acı yaşandığı gibi kalmıyor. Yıllar sonra okuduğumda acaba ne hissederim merakı ile günlük tutmaya başladım. Yazarken, dışardan bir gözle bir kanser hastasının neler hissedebileceğini öncelik aldım, yani kendimle röportaj yaptım. Yazdıklarımı okudukça kendimi daha iyi tanıdım ve beynime daha iyi hükmetmeye başladım. Sonra baktım ki yazmak bana çok iyi bir terapi oldu, devam ettim. Psikolojik desteğe bile ihtiyacım kalmadı.
Nerden aklınıza yaşadıklarınızı yazmak fikri geldi ve neden yazmak istediniz ?
Radyoterapiye ilk başladığım gün sinirleri çok bozuk, her dakika ağlayan ve ne yapacağını bilmeyen, bir arkadaşla tanıştım. Ben gayet iyiyken onun bu şekilde olmasına çok üzüldüm ve onun için ne yapabilirim diye düşünmeye başladım. Samimi olmaya başladıkça beni örnek aldı ve her geçen gün değişime uğradığında o kadar çok mutlu oldum ki… İşte o zaman daha çok kişiye ulaşmak için yazdıklarımı kitap haline getirmeye karar verdim.
Kitabınızda yanında olması gereken kişileri o kadar güzel anlatmışsınız ki; sizce yanında neden olmalılar ? Bazen de uzaklaştırmak istemişsiniz...Bu size özel bir durum mu ?
Ben sevgiyle beslenen bir insanım. Hayatımın en önemli yapı taşı, yaşama sebebim ve olmazsa olmazım sevgidir.
Ailem ve dostlarımdan yana çok şanslıyım. Arkadaşlarımın sayısı az, gerçek dostlarımın sayısı çok olduğu için biz büyük bir sevgi ailesiyiz, herhangi birimize bir şey olsa hemen kenetleniriz. Her zaman moralimin iyi olmasının en büyük sebebi, sevdiklerimin bana verdikleri değer oldu. Buda benim her zaman güçlü olmamı sağladı.
Bazen uzaklaştırma sebebime gelince; onlara o kadar çok değer veriyorum ki, üzülmelerine dayanamam. Yıllardır birbirimizin her halini bildiğimiz için belli etmemeye çalışsam da ses tonumdan bile anlarlar. Özellikle kemoterapi döneminde kendimi iyi hissetmediğim zamanlarda ne durumda olduğumu anlamasınlar diye onları üzmemek adına uzak durduğum zamanlar oldu.
Annem ve aile fertlerimin çoğuna kanser olduğumu tedavim komple bittikten sonra söyledim. Süreç çok uzun olduğu ve üzülmekten başka ellerinden bir şey gelmeyeceği için onlara bu sıkıntıları yaşatmak istemedim.
Bu durum bana özel bir durum mu sorusunun cevabına gelince. Bence evet. Ailemden kanser olduğumu bilen yalnızca ağabeyim ve ablamdı. Özellikle annemden ve yeğenlerimden saklamak için yardım istedim, bu düşünceme saygı duydular ve onlarda beni kırmamak için yardımcı oldular.
Hayatımdaki insanı uzaklaştırma sebebine gelince… Tedavi döneminde ne hale geleceğimi bilmediğim için kafasında o eski resim kalsın istedim. Beni çok seven ve benim çok sevdiğim bir insanın bu halimi görüp üzülmesine içim elvermediği için kendimden uzaklaştırdım.
Herkes çevre yönünden benim kadar şanslı olmayabilirler. Üzüntüler ve dertler paylaştıkça azalır. Sevgi çemberi içindeydim, o yüzden hiçbir zaman yalnız kalmadım, çevremde her probleme mi konuşabileceğim, paylaşabileceğim insanlar vardı. Asla içime kapanmadım ve normal hayatıma devam ettim.

Dansınızdan önce KEŞKE'leriniz olmuş...Şimdi ne tavsiye edersiniz tüm okuyuculara ? Çünkü Erken Tanı Hayat Kurtarıyor...
4 yıl önce biyopsi yapıldığında, sonuç temiz olmasına rağmen doktorum Cüneyt Bey beni karşısına aldı “sen mükemmeliyetçi bir insansın, sonuç şu an temiz ama bir daha geldiğinde temiz olmayabilir, kanserleşebileceği kabul edilen dokular var ve kan testlerinde östrojende yüksek çıkmış, yani değişebilir hücreler ve östrojen. Meme dokusu içinde diğer alanlarda ilerde gelişebilecek riski engellemek için senin memelerinin içlerini boşaltalım ve kanser riskini ortadan kaldıralım” dediğinde ameliyattan kaçtım ve kendimi kadere teslim ettim.
Yıllar önce bu günleri görerek beni uyaran doktorumu dinlememin faturasını, iki mememi kaybederek ödedim.
Bu yaşadıklarımdan sonra tavsiye edebileceğim en önemli uyarı “doktora hasta olmadan önce gidin ve düzenli olarak kontrollerinizi yaptırın” Olacaktır.
-Evet hangimizin KEŞKE'leri olmamıştır ki; ben de hep şu sözü söylerim. "Kaderimiz içimizde yaşıyor, sadece onu görecek cesaretimiz olsun yeter"...Kısaca birşeyden kaçsak da onu kabul etmeliyiz...Bu bize mutluluk ve üzüntü versede...
Kitabınız gelirini bağışlayacağınızı vurgulamıştınız ? Nereye ve neden ?
Kitabımın gelirini SAĞKAL Derneğine bağışlayacağım. SAĞKAL Derneğinin “Umut Atölyesi” (Meme Kanserli Kadın Sürekli Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi) adında bu işe gönül vermiş kişilerden
oluşan güçlü ekibi ile benim koordinatörlüğümde çalışmalarını yaptığımız Sosyal Sorumluluk projesi var.
Projenin amacı; Meme kanseri tanısı konulan, tedavi süresince ve tedavisi tamamlanmış olan kadınların psikososyal travmalarını giderebilmek amacıyla kurulan bir rehabilitasyon merkezi oluşturmaktır. Kanser hastası kadınlarımız bir arada çeşitli hobilerle kendilerini meşgul etmeleri sayesinde sürekli hastalığa odaklanmalarından sıyrılarak hastalıklarıyla daha iyi başa çıkar hale geleceklerdir. Örneğin; kanser hastası bir kadın alacağı resim kursunda tuale attığı her fırça darbesinde, belki çevresinden bile sakladığı hastalığını paylaşacak ve onu somutlaştırarak kabullenişini sağlayacak. Bununla birlikte kendisini rehabilite edecektir.
Merkezi İzmir’de açılacak Umut Atölyesi’nin hedefi tüm Türkiye’ye yayılmak. Kurduğumuz bu ağ sayesinde her geçen gün sayısı hızla artan çağımızın hastalığı kansere karşı, bilinçli ve eğitimli kadınlarımızın sayısını çoğaltarak savaşımızı verebilmek ve ulaşabileceğimiz insan sayısını artırmak.
Türkiye’de sosyal sorumluluk projelerinin maddi imkansızlıklar yüzünden hayata geçirilmesi çok zor. O yüzden projenin yazıda kalmasını değil de uygulamada olmasını istediğim için elimden geleni yapmak adına kitabımın gelirini bağışladım.

Kitabınızi yazarken emekleri geçenleri bize açıklayabilirmisiniz ?
Kitap yazma fikrimi ilk önce doktorum Cüneyt Bey’le paylaştım. Beni o kadar çok yüreklendirdi ki, beni en iyi tanıyan kişilerden biri olan doktorum benim yapabileceğime inanıyorsa kesinlikle başarırım diye düşündüm ve hiç düşünmeden yazmaya başladım. Her an benim yanımda olan 30 yıllık arkadaşım Fatma AYDIN ise “sen bu işi de başarırsın, yanındayım” dedi.
Editörüm ve arkadaşım olan Semra CİCİGÖZ hiç düşünmeden ve hiçbir şey talep etmeden hemen kabul etti. Benim elimden çıkan yazılarım Semra CİCİGÖZ’ün eline geçtikten sonra renk ve duygusallık kazanarak, onun sayesinde kitap halini aldı. Kitap kapağını da kendisi tasarlayarak, elinden gelen her şeyi fazlası ile yaptı.
Ekin Sanat Yayınevi de elinden gelen desteği esirgemedi ve “BEKLEYİŞ” Ekin Sanat Yayınevin’de basıldı.
Kitabın arka kapağında ki resmi ise çok yetenekli genç bir üniversite öğrencisi olan Çağla ŞEN'in emeğidir. Kitaba “BEKLEYİŞ” adını veren isim annesi Ressam arkadaşım Faize BOSTAN’dır.
Sizin aracılığınız ile buradan emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler ediyorum.

Bana bu fırsatı verdiğiniz için size çok teşekkür ediyorum. Gerek imza günümde, gerekse mesajlarınızla beni yalnız bırakmadığınız için minnettarım..
Sevgiyle kalın...

Zambak KAN

19 Aralık 2013 Perşembe

İçimizden Biri Sevil Benli Gürkan --Röportaj: Zambak Kan

Sevil hanım merhabalar...Sizde KANSERLE DANS edenlerdensiniz.
Çok şükür ben partnerimi yordum ve benle dans etmekten vazgeçti. 1965 doğumluyum. Berk ve Burak isminde iki tane oğlum var. Ankara-Bahçelievlerde oturuyorum.

Siz hastalığınızı nasıl fark ettiniz ?
2007 yılı Haziran ayında rutin kontrollerim için Kadın Doğum doktoruma gitmiştim. Benden gerekli tüm testleri ve kanser tarama testlerini de istedi. Bu testler sonucunda CEA testinin sonucu yüksek çıktı. Bunun üzerine beni arayıp, "hemen karın ultrasonu çektirip bana geliyorsun" dedi. O günü hiç unutamıyorum bir cumartesi günüydü. O gün İstanbul'a kuzenimin kızının düğününe gidecektik. Hazırlandık, sabah ultrasonu çektirip doktorumuza gösterir, oradan da yola çıkarız diye düşünmüştük ama hiç de düşündüğümüz gibi olmadı. Ultrason çekimine gittiğimde çeken doktor sürekli bana "karın ağrın, bulantın varmı ?" diye sordu. Bende bütün sorulara "hayır" dedim. Sonucu aldık. Retroperitonel bölgede 9.5x10 cm büyüklğünde bir kitle eee.. yıkıldık. Tabii doktoruma gittik böbreğe çok yakın olduğunu hemen başka bir doktora gitmemizi önerdi. İstanbul programımızı söyledik. Tabiki bize "unutun hiçbir yere gidemezsin, bunu araştırmamız lazım" dedi ve hemen önerdiği doktordan randevu aldık. Benim Kanserle Dans sürecimde böylece başlamış oldu.
Gittiğimiz doktor üro onkolog du. Bir sürü tetkikler MR ve tomografi çekimleri sonunda bana söylenen çekimler esnasında "hiç kontrast madde emilimi yok, zararsız bir kitleye benziyor hatta embriyonik bir kalıntı bile olabilir" dediler. Ama Kadın Doğum doktorum alınması taraftarıydı. Hemen bir Genel Cerrah araştırmasına girip, sonuçlarımı o da değerlendirdi ve ameliyata karar verildi.
-CEA testinin yüksek çıkması?
CEA değerim yüksek çıkınca tabiki çok panikledim. "Noluyoruz !" dedim. MR ve tomografi çekimlerinde kontrast madde emilimi olmayınca, doktorlar beni rahatlatmıştı. "Korkulacak birşey yok kanser hücreleri olsa emilim olur rahat olun" demişlerdi. O yüzden aklıma hiç kanser olabileceğim gelmedi.
En son kararı kim doğruladı ?
Basit bir kitle alınacak diye girmiştim ameliyatta çok rahattım. Aklıma hiç kötü bir şey gelmiyordu. Ameliyat anında, önceden belirlenen kitlenin kum saati şeklini aldığı ve bir o kadar kitlenin de kalın bağırsağın altında kaldığı görülüyordu. Benim oniki parmak bağırsağının bir kısmı alınıyor. Ameliyat anındaki patoloji incelemesi de yağ kitlesi olarak geliyor. Ama yinede tüm karın bölgem incelenerek ameliyat bitiriliyor. Kendime geldiğimde burnumda, karnımda ve her yerimde bir direnaj vardı. Anlayacağınız bayağı ağır bir ameliyat geçirmiştim. Doktorum "büyük bir kitle olduğunu bağırsağa yapıştığı için orada da temizleme yaptığını ama diğer organlarımın temiz olduğunu sonucunda bunlara dayanarak büyük bir olasılıkla temiz gelebileceğini" söylüyordu. Son sözü Patoloji Raporu'ndan sonra söyleyebileceğini belirtti. Neyse ağır bir ameliyat sonrası kendime gelmeye çalışırken; dördüncü günün sonunda "Metastatik Kist Adenokarsinom" sonucuyla yüz yüze geldik. Sonuç kötünün de kötüsüydü. Bu kadar büyük bir kitle metaztassa ! "bunun primeri vücudda başka bir yerde olmalı" dediler. Ve "acilen PET çekimimin yapılması gerektiğini" söylediler. Böylelikle benim KANSERLE DANSIM resmen başlamış oldu.
-Sevil hanım; sizin Dans türünüz çok farklıymış...
Aaaa! benim kanser biraz değişik teşhisi zor oldu...Hiç semptom vermeyen en son organ tutulumu olunca belli olurmuş.
-Kanserle Dansınızın başlama hikayesi inanılmaz tıbbi terimler içeriyor...Bu terimleri o dönemde öğrenme isteğinize hayran kaldım...Çünkü genelde benim tanıdığım çoğu dansçı ben evremi bile öğrenmek istemedim der...Sizi bu cesur bilgilerinizden dolayı kutluyorum...
Hemen hastaneden randevumu alarak, özel bir görüntüleme merkezine PET çekimi için beni götürdüler. Burada söylemeden geçemeyeceğim hastanede bakımımı kimseye bırakmayan yirmidört saat benimle olan eşim yine yanımdaydı ve kız kardeşimde...

Dansınız başlamadan önceki ve sonraki yaşamızdaki farklılıkları bize anlatabilirmisiniz ? Hep deriz ya..."Keşke şunu şöyle yapsaydın"...Ya da "neden yaptım"...
Dansa başlamadan önce belki çok klasik olacak ama çok mükemmelliyetçi bir yapım vardı. Herşeyim düzgün ve düzenli olsun evim, çocuklarım ve işim . Ama hastalık başa gelince; hayatın çok kısa olduğunu, en önemli şeyin sağlık olduğunu ve bir gününüzü bile boşa geçirmeden doyasıya yaşamanız gerektiğini anlıyorsunuz. Kanserle dansımdan önce ev işlerine ve çocuklarıma daha çok vakit ayırıp, eşimin gezme tekliflerini biraz ötelerdim. "Keşke ötelemeseymişim" diyorum. Ama Allah bana ikinci bir yaşam şansı verdi ya! artık eşimden gelen hiçbir gezi ve aktivite teklifini geri çevirmiyorum. Herkese de bunu tavsiye ederim. Herzaman ikinci bir şansımız olmayabilir.

-Ne kadar güzel açıkladınız. İnanın bu hastalık kişileri benim deyimim ile "fabrika ayarlarına" geri döndürüyor.


Eşinizin desteğinden bahsedermisiniz ?
Benim en büyük destekçim eşim oldu . Tedavim sırasında da annemin ve babamın desteği unutulamazdı. Şunu söylemeden geçemeyeceğim. Benim ilk patoloji raporum yukarıda da söylediğim gibi çok kötü gelmişti. Ama PET sonucumda vücudumda hiçbir kitle bulunamadı. Böyle olunca; eşim sağolsun "ben bu patolojinin tekrarlanmasını istiyorum" dedi ve bütün aparatları alıp Ankara'da Patoloji Bölümü çok iyi olan bir Üniversite Hastanesine incelenmesi için verdi. Orada ileri boyama tetkikleri de yapılarak, yaklaşık 20 gün kadar inceleme yaptılar. Sonuç muhteşemdi. Bu sefer bana "primer adeno karsinom " teşhisi kondu. Yani hiçbir yayılım yok. Kalın bir zarla çevrili içinde kalmış kanser hücreleri ama koruma amaçlı 6 kür kemoterapi almam gerekiyordu. Eşim çok araştırdı. Amerika'da kuzenlerim vardı bütün sonuçlarımı oraya gönderdi. "Kemo almayabilirim yada orada farklı tedaviler varsa" diye. Oradan gelen cevap da aynıydı koruma amaçlı kemoterapi. Tedavisi şarttı.
Eylül ayında kemoterapim başladı. Canım annem ve babam bizde kalmaya başladılar. Anneciğim sabah ben kalkmadan yemek yapıyor ve evi havalandırıyordu. "Beni kokular etkilemesin ve yemeğimi rahatlıkla yiyebileyim" diye. Eşim, canım benim, ben rahat edeyim diye yapmadığı kalmıyordu ne alıp, ne yedireceğini bilemiyordu. Bağışıklık sistemim düşmesin diye hazırladığı meyve suyu karışımlarını hiç unutamam. Herkesin ve özellikle kanserle dans edenlerin eşleri sevgi dolu ve ilgili olsunlar diyorum. Çünkü; çok önemli. O dönemde sevgiye ve ilgiye çok aç oluyorsunuz yada ben öyleydim bilemiyorum.
-Kesinlikle size katılıyorum. Sevgiye, ilgiye ve morale çok ihtiyacınız oluyor.
Benim eşim çok ehvamlı ve meraklı olduğu için sonuçlarım ve hastalığımla ilgili tüm bilgileri o dönemde araştırmıştı. Ve bende öğrenmek istedim. Tabiki korkunun ecele faydası yoktu bilerek adım atmak gerekiyordu.
Eşimin desteği ile ilgili olarak şunu da belirtmek isterim. Üç aylık kontrollerim sırasında hiç bir sonucumu bana aldırmadı. Önce kendisi alır, okur sonrada bana müjeyi verirdi. "Hadi bu kontrol sonuçlarında çok iy"i diye...
-Eşinizin size göstermiş olduğu duyarlılığı ve desteği tebrik ve takdir ediyorum...Kendisine saygılar... Özellikle de kontrol sonuçlarını alıp, okuması ve size mutlu haberi vermesi çok etkileyici. Olumsuz olanı sizinle paylaşmama isteği sizi üzmek istememiş olması...Bu duyarlılığı göstermiş olması, size sahip çıkması çok motive edici ve morallendirici olmuştur...
Evet bana çok moral veriyordu zaten beni hiç KANSER hastası olarak görmedi ki;
Siz dansınızı 6 yıl önce bitirmişsiniz...Bugün Kanserle Dans eden dansçı arkadaşlara tedavileri süreci içinde neler söylemek istersiniz ?
Evet ben dansımı bitireli 6 yıl oldu. Artık yıllık kontrollerimi yaptırıyorum. Kanserle dans eden arkadaşlarıma inaçlarını, umutlarını ve azimlerini hiç bırakmasınlar. Sevgi dolu olmalarını, kimsenin kendilerini üzmesine müsade etmemelerini istiyorum. Ben öyle yapıyorum artık. Kanserle dans etmeyenlere de Erken Teşhisin çok önemli olduğunu birkez daha belirtmek istiyorum. Çünkü her kanser türü belirti vermeyebiliyor benimki gibi... Bana gittiğim her doktor soruyor "nasıl teşhis edildi" diye tamamen tesadüf diyorum. Çok şaşırıyorlar. Çünkü retroperionel bölge (karınla sırt arasındaki boşluk olan bölge) bu tür kitlelerin büyümesine çok müsaitmiş. Ve organ tutulumu olana kadar hiç belirti vermezmiş. Organ tutulumu olunca da tahmin edebileceğiniz gibi çok daha zorlu tedaviler bizleri bekler oluyor.
Saçlarım dökülmeye başlayınca; ben kuaförüme gidip, kestirmedim. Sorulacak sorulara muatap olmak istemiyordum. Eşim ile annem birgün "hadi alışverişe gidiyoruz" dediler. Bana çok güzel bir peruk aldık bir ara eşim yok oldu nereye gittiğini eve gelince anladım. Benim için traş makinesi almıştı. O günü hiç unutamam. İki oğlumla birlikte beni banyoya oturttular bir güzel saçlarımı kestiler. Ben hem ağladım hem güldüm eşim beni büyük bir sıkıntıdan sürekli dökülen saçlarımdan kurtarmıştı. Ben "kel"dim artık bizim evin keltoşuydumm...
-Mükemmel...Dansımızı yaparken; maalesef hepimizin yaşadıklarıydı bu sizin yaşadıklarınız. "Bizim evin keltoşuydum". Süpersiniz...O günleri hüzünlü olmasına rağmen; şimdi gülerek, hatırlıyorsunuz. Bu sizin yanınızdakilerin size verdikleri moral ve inancı gösteriyor...
İlgi sevgi ve destek diyorum. Çok fazla hastalıktan konuşmasınlar yorumlarda bulunmasınlar. Yiyecek-içecek tavsiyesinde bulunmasınlar. Bu çok önemli çok uzun oldu ama kendimden bir örnek vermek istiyorum. O dönemde herkes sizin iyiliğinizi istiyor. Banada bir arkadaşım bahçesinden ısırgan otu getirmiş, bağışıklık sistemini güçlendirir. "Çayını iç, yemeğini ye" diye. Eee... annemde sağolsun bir kere yemeğini yaptı az birşey yedim fazla değil 1-2 bardakta çayını içtim ama kontrollerimde karaciğer ve böbrek fonksiyon değerlerim tavan yapmıştı . Onkoloğum sorunca söyledim "kemoterapi alırken ısırgan otunun çok sakıncalı olduğunu" söyledi. Bunu da belitmeden geçemedim...
-Sevil hanım size katılıyorum. Bazen iyi niyetler ile yapılan çareler; kötü sonuçlar çıkarabilir. Doktorlarının önermediği hiçbir öneriyi kabul etmesinler...Bu özellikle de alternatif tıp için...
Evet çok doğru söylüyorsunuz ben şöyle diyorum "lütfen otlarda umut aramayın". Zaten biliyoruz ki; kanser ilaçlarının bir çoğu da bitkilerden, ağaç kabuklarından yapılıyor.
Son olarak; sizin eklemek istediklerinizi alabilirmiyim. Özellikle de Erken Tanı için ?
Lütfen bir rahatsızlığımız olmasa bile yılda en az birkez doktora gidelim. Yapılması gereken rutin testlerimizi yaptıralım. Birçok doktor yanıltıcı sonuç verebilir diye kanser tarama testlerini yapmıyor. Ama benim doktorum istemeseydi kanser tarama testlerim yapılmayacaktı ve yukarıda anlattığım nedenden dolayı kanser teşhis ve tedavisinde çok geç kalmış olacaktım. Ameliyatım öncesinde son derece sağlıklı ve düzenli sporunu yapan bir insandım. Hasta olduğuma kimse inanmamıştı ama her hastalık belirti vermiyor tekrarlıyorum LÜTFEN kontrollerimizi aksatmayalım. Üşenmeyelim. Yaaa... şimdi doktora gidersek bişeyler bulur bizi uğraştırır demeyelim...
-Kesinlikle yazdıklarınıza katılıyorum...Türkiye'de bilemiyorum! Dünya'nın başka ülkelerinde de böyle mi ? "Aman doktor oramı görecek, aman buramı elleyecek" diye kendilerini ihmal ediyorlar. Bu ihmalleri de maalesef çok fazla olumlu sonuç vermiyor... Rutin kontroller ihmale gelmiyor. Kendimizi sevmeliyiz ki; yanımızdakilerde bizi sevebilme olanağı bulabilsinler. KANSERDE ERKEN TEŞHİS YAŞA'tır...diyerek;
Bana ayırdığınız zaman için ve AYRICA DANSINIZ İLE İLGİLİ İNANILMAZ TIBBİ BİLGİLENDİRMENİZ İÇİN size teşekkür ederim. Bundan sonraki yaşamınızda sevdikleriniz ve sevenlerinizle an ve an sağlık ve mutluluk dolu günler dilerim.
Zambak KAN

18 Aralık 2013 Çarşamba

İçimizden Biri Ümit Gözlemeci -Röportaj: Özge Arpaguş

Merhaba Ümit bey. Bize kendinizden bahsedermisiniz?

13.01.1983 Kastamonu doğumluyum. 2006 yılında İzmir'e geldim ve yerleştim. 2008 yılında evlendim Çocuğumuz yok. 7 yıl taekwondo sporuyla uğraştım. Sigara alkol kullanmıyorum. 2006 yılından beri gazetecilik mesleğiyle uğraşıyorum. Sarı basın kartlı gazeteciyim




İlk teşhis ne zaman kondu. Öğrendiğinizde neler hissettiniz?

İlk teşhisim tamamen tesadüf üzerine oldu. 14 Haziran'da Datça tatili programımız vardı bir çift arkadaşımızla birlikte.  Aşırı bir böbrek ağrısı ile uyandım tatile gittik döndük ve hemen doktora gittim ve böbreklerimde kum veya taş olduğunu söyledi ilaç verdi 1 ay kullandım ama ağrılar belime vurdu ve daha şiddetlendi hemen hemen her gün acil servisine gidiyorduk. 28 Temmuz Pazar günü yine aşırı böbrek ağrısı ile uyandım ve acil servisine gittik. Doktor böbreklerimden ultrason çekinmemi istedi. Ultrasonu çeken görevli 21 yaşındaki genç arkadaş beni tomografi makinasında yanlışlıkla ileri kaydırdı ve akciğerlerimde leke farkettiğini söyledi ve doktordan akciğer filmi için izin istedi. Çekilen filmde akciğerlerimde lekeler görünüyordu doktor bu lekelerin olmaması gerektiğini söyledi ve bir Göğüs Cerrahi bölümüne görünmemi istedi.

 30 Temmuz Salı günü için randevu aldık ve eve döndük. 29 Temmuz Pazartesi günü uyandığımda sol bacağım kasığımdan parmak ucuma kadar uyuşuktu hissetmiyordum hiç... Eşimde evde yoktu ve tabiri caizse sürünerek işe gittim. Öğleden sonra aşırı bir bulantıyla tekrar acile gittik ve acildeki doktor raporlarıma baktı odasına çağırdı ve KANSERSİN dedi. Oo an bütün dünya üstümüze yıkıldı eşimle.. Çünkü böbrek ağrısı diye düşündüğüm şey Kanserle sonuçlanmıştı. Doktor hemen araştırma veya üniversite hastanesine gitmemiz gerektiğini söyledi çünkü sol bacağımda damarlar tıkanmıştı ve patlayan bir bombayla geziyorsun şu an kaybetcek zamanın yok dedi. Doktora çok kızdık sen nasıl bir insansın bu kadar rahat konuşuyorsun insanları kırıyorsun gibi laflar ettik. Ama yaşadıklarımızdan sonra doktora dua bile ettik iyi ki yüzümüze karşı bu lafı söyledi biz acilden çıkıp apar topar Ege üniversitesine gittik ve bize 3 gün sonra onkoloji bölümünün açılacağını, internetten takip edip sıra almamız gerektiğini söylediler kaybetcek zamanımız yoktu. Hemen doktor araştırmaya başladık ve çok sevdiğim ve iş yaptığıımız ablam Esin Hepsavaşcı'yı aradım ne yapabiliriz diye... Bana Medical Park Hastanesi'ndeki doktoru araştırıp bana döneceğini söyledi. Medical Park Hastanesi'ndeki doktor Prof. Dr. Uğur Yılmaz'dı.

Hemen ertesi gün için randevu aldık ve o gece ağrıdan zor sabah ettim sol bacağımı hiç hissetmiyordum. 30 Temmuz Salı günü saat 14.45 de onkoloji bölümünde randevu saatimiz geldi.. Moralim servise girdiğimde çok bozuldu.. Çünkü oranın havası ve hastaları çok farklıydı. Bekleyen hastaların hepsinin saçı, sakalı, kaşları bile dökülmüştü.. Daha doktorun yanına girmeden 1-0 yenik başladım. Randevu saatim geldi ve doktor asistanı önce muayeneye aldı beni.. Koltuk altlarımı, karnımı bacaklarımı muayene etti. Sonra Doktor geldi aynı işlemi yaptı ve hastaneye yatmam gerektiğini söyledi. Hemen akciğer filmim ve bacağımdan Döpler (ultrason) çekildi. Döpleri çeken başka bir doktor sağ yumurtalığımda tümör olduğunu söyledi. Tekrar doktorun yanına çıktık ve bu hastalığın adını sorduk. Emin olmak için üroloji bölümüne yolladı beni... Üroloji doktoru da yumurtalığımı muayene etti ve kitlenin 9 mm büyüklüğünde olduğunu ameliyat için çok küçük olduğunu ve ameliyata şimdilik gerek olmadığını söyledi ve onkoloji doktoruma biyopsi için akciğeri önerdiğini söyledi.. Onkoloji hocam hemen beni ilaçlı ultrasona yolladı. Kolumdan damar yolu açıp ilaçlı ultrason çektiler. O ilaç beynimden ayak parmak ucuma kadar içimi yakmıştı. Ve film sonucu çıktı beni onkoloji bölümü hasta odasına yatışımı yaptılar. Serumlar bağlandı iğneler vuruldu. 30 Yaşındayım hiç iğne serum nedir bilmedim 2 saat içinde delik deşik olmuştum. 31 Temmuz Çarşamba sabahı ilk başıma gelen Uğur hoca günaydın Ümit filmler yüzde 75 testis kanseri olduğunu gösteriyor ama yine de akciğerinden biyopsi yapacağız dedi. O an bir kere daha yıkılmıştık çünkü 1 günde hayatım alt üst oldu. Akciğerlerimdeki lekeleri sorduğumda. Yumurtalığımdaki timör akciğerlerime sayısız metastaz yapmış ve sol bacağımda ana arterdeki toplar damarlar tıkanmış ve oluşan kan pıhtıları 2 defa emboli olarak kalbime atmış Allahtan kalbe zarar vermemiş ama üçüncü bir pıhtının beyne gidebileceğini ve ölüm riskimin olduğunu söylediler.



Bunlar şaka gibi geliyordu bir doktor gidiyordu bir doktor geliyordu başıma... Eşime söylediğim tek şey çabuk babamı memleketten (Kastamonu'dan) çağır sabaha çıkmayacağım galiba dedim. Çünkü annemi 10 yaşında kaybettim sadece babam var hayatta....31 Temmuz Çarşamba günü öğlen hemen lokal anestezi ameliyatına aldılar ve akciğerime şemsiye diye tabir ettikleri bir filtre koydular. Eğer tekrar bacağımdan pıhtı atarsa kalbime o şemsiye kaleci görevi yapıp beni koruyacaktı. ameliyatımı baymadan yaptılar ve ekranda canlı canlı izledim biraz canım yandı ama ameliyat yapan Radyoloji doktorum Mahir hoca çok muhabbetkar birisiydi ve güle oynaya ameliyat yaptı.

2. kürden sonra saçlarım dökülmeye başladı.. En çokta zoruma giden sakallarımın dökülmesi oldu çünkü kendimi bildim bileli sakalsız hiç gezmedim özellikle de top sakalsız. : Saçlarımın döküldüğünü görünce hemen arkadaşımı çağırdım ve saçımı usturaya vurdurdum İnsanlardan soğudum dışarı çıkmadım zaten bacağımda engeldi buna ama moral olarak çok kötüldüm.  Gelen misafirler hep hikayemi merak ediyordu. Bi ara robot gibi hissettim kendimi her gelene aynı şeyi anlatıyorum iyice sıkılmaya başlamıştım...Kurban bayramı geldi çattı eşimle belki biraz hava alırız, gezmeye gideriz planı yapıyordum ki. hiç yemek yiyemez oldum, aşırı bir mide bulantısı. Kolumu bile kaldıracak halim kalmamıştı. Çok halsizdim. Tansiyonum 7-4 dü. Kan değerlerim de çok düşmüştü hissediyordum çünkü gözümü açacak halim yoktu.

28 Ekim'de hoca genel muayeneye çağırdı. akciğerim tertemizdi.. Sayısız olan metastaz dedikleri parçalardan eser kalmamıştı. Hoca çok mutlu oldu. Kan değerlerimde iyiydi. Sadece bacağımın diz kapağı bölümünde tıkanıklık kalmıştı. Doktor PET için randevu alabileceğimi söyledi ve 11 Kasım Pazartesi gününe randevu aldım. Çok mutluydum çünkü kemoterapi bitmişti yemek yiyebilecektim. ama bulantılar devam ediyordu ama çok sık değildi. Dönem dönem geliyordu. Hala da var ağır birşeyler yediğimde oluyor Pet randevusundan sonra radyoloji doktorunun yanına gittim ve bacağımın durumunu sordum. ikinci bir ameliyat yapamayacaklarını zamanla vücudun kendi kendini toparlayabileceğini veya bu şekil kalabileceğini söyledi.. Dedim hocam ben 30 yaşındayım bu şekil nasıl ömür geçer dedim cevap vermedi.. Şu an bacağımın durumu 15-20 adımdan sonra hemen ağrıyor diz kapağımın altı şişiyor, biraz dinlenince ağrı azalıyor Bu arada bacağım için hastaneye yattığım günden beri Clexane isimli kan sulandırıcı deri altı iğne vuruluyorum. Önce kollardan vuruldum şimdi bacağa geçtim. Her gün bir bacağımdan vuruluyorum 11 Kasım günü Pet için hastaneye gittim ve karanlık bir odaya aldılar beni.. 1 Lt suyun içine ilaç koydular ve içmemi istediler. 45 dk sonra beni PET makinasına aldılar 15 dk da çekim sürdü ve 2 saat sonra sonuçlarımın çıkacağını söylediler ve beklemeye başladık. 2 saat sonra sonuç çıkmıştı hemen doktora gösterdik. Doktor soğuk kanlı bir şekilde 6 hafta sonra kontrole gel dedi. Dedim hocam kemo yok dimi dedim istersen vereyim dedi.. Yok kalsın hocam dedim... Doktora kemo bittikten sonra öksürüğümün başlağını söyledim. Göğüs cerrahiye görünmemi istedi Göğüs cerrahi doktoru kan tahlili ve akciğer filmi istedi ve enfeksiyon kaptığımı söyledi ilaç tedavisi gördüm 15 gün ama netice aynı öksürük hala devam sonra tomografi istedi ve akciğerlerimin su topladığını söyledi ve bronkoskopi diye bir operasyon geçirmem gerektiğini söyledi. Bronkoskopi endoskopinin burundan yapılanı... Bronkoskopi ile akciğerlerim yıkandı ve içerden parça alıp patolojiye gönderildi. Bunun sebebi akciğerde tümör olabileceğiydi. Bi kere daha moralim bozulmuştu ama çok takmadım kafama.. Sonuç 3 gün sonra belli oldu Allahıma şükür ciğerlerim temiz çıktı. Su toplamasının sebebi de kemoterapi sırasında almış olduğum BİOMİSİN denen ilacın yan tesiri.. Şu an iyiyim çok şükür ve 24 Aralıkta tekrar randevum var. Saçlarım sakallarımda çıkmaya başladı.. Moralim süper

Eşinizle aranızdaki bağı görebiliyorum fotoğraflardan. Peki eşinizin tepkisi ne oldu, neler hissetti

Eşim de yıkıldı benim gibi tabi.. Hatta eşime istersen boşanalım dedim çekmek zorunda değilsin dedim.. Bana dediği tek şey şu oldu.. Aynı duruma ben düşseydim napardın dedi.. Ölürdüm senin için dedim.. E o zaman ne konuşuyorsun dedi.. Biz eşimle düğünümüzü beraber yaptık hiç destek almadan, arabamızı aldık, ev almayı planlarken bu hastalık çıktı ve dedik ki bu yalan dünya için bu kadar çaba yeter artık maneviyata daha fazla önem verelim dedik şu an çok iyi.


Örnek olsun sevginiz herkese. Peki neler öğrendiğiniz bu süreçte? Kanserin size kazandırdıkları ve kaybettirdikleri neler?

Kanserin bana kaybettirdiği tek şey sağlığım oldu. Eski gücümü hissetmiyorum. Ama bu zamanla geçecek bunainanıyorum. Kazandırdığına gelince... Gerçek dostumu ve düşmanımı çok iyi tanıdım. Eşime sevgim 10 kat daha arttı.

Bu süreçte öğrendiklerimde.. hiçbirşey için hırs yapmayacaksın çünkü dünya kocaman bir yalan.. Çabaladığımız herşey boş.. Bu hastalığın tedavisi var biliyoruz ama ister istemez ölümü de düşünüyorsun çünkü adı kötü hastalığın.. KANSER... İnsanlar bile yüzüne bakarken acımsı bakıyor bu çok acı verici ama alışıyor insan zamanla..  ama şunu çok iyi anladık gerçek dostta düşmanda böyle günde belli oluyormuş.. Çok insanları yanlış tanımışız hep yanımızda olur dediklerimiz hiç ziyaret bile etmedi desek yeri var.. Bir okadar da hiç gelmez dediklerimiz el pençe oldular bizim için



Nasıl bir destek aldınız bu süreçte. Size yardımcı olan kişiler olaylar, edindiğiniz bir felsefe oldumu?

En AMA EN BÜYÜK YARDIMCIM EŞİM...Kahrımı, nazımı, üzüntümü ve sevincimi çeken tek kişidir... Eşimin ailesinden çok destek aldım.. Hala da alıyorum. Aslında çok yardıma da ihtiyacım olmadı. Edindiğim felsefe ise dostumu düşmanımı net bir şekilde ayırmam oldu ve sağlığıma 5 kez daha fazla dikkat ediyorum artık



Son olarak kanserle dans ailemize söylemek istedikleriniz varmı Ümit bey?
Bu kaderi paylaşan bütün ablalarımı, abilerimi, kardeşlerimi ve bu çatı altında bizi toplayan KANSERLE DANS SİTESİNİ kuran sizleri çok seviyorum. Ben bu hastalık sayesinde hastanede, internette çok kişi tanıdım ve samimi oldum. Gerçek dostlar hepsi. Çok teşekkür ederim. Sevgilerimle
Ümit GÖZLEMECİ


Kanser ile ilgili doğru bilinen 10 yanlış --Derleme: Ayşin Aksu


Bilim insanlarının tedavisi için üzerinde çalıştığı kanser hastalığı, günümüzün en önemli sağlık sorunlarından biri. Tıbbi teknoloji ve tedavi yöntemlerinin her geçen gün gelişmesiyle birlikte, kanserle ilgili olumlu haberlerin yanı sıra birçok doğru bilinen yanlış bilgi de ortaya atılıyor.  Anadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı  Prof. Dr. Metin Çakmakçı , 1-7 Nisan Kanser Haftası’nda, kanser konusundaki mit’leri sıralıyor:
     1.    Kanser bulaşıcıdır:  Kanser hastaları kendilerini enfeksiyonlardan korumak için maske takıp hijyene dikkat ederler. 
2. Kanser hastası olan ebeveynin çocuğunda da kanser gelişir: Bu durum genellenemez.  Bazen  ailesel yatkınlıklar sözkonusu olabilir.
3. Pozitif düşünceyle kanseri yenmek mümkün:  Tabii ki önemli ama tek başına yeterli değil…  
4. Kanser olduğu hastaya söylenmemeli:  Herkes kendi hastalığını ve tedavi sürecini bilmeli…
5. Kanserde cerrahi işlemler hastalığın yayılımını artırır:  Bu da son derece yersiz bir inanıştır. Hastalıklı organın ya da tümörün çıkarılması, hastanın çok daha uzun süre yaşamasını ve hastalığın geri gelme riskinin anlamlı olarak azalmasını sağlıyor.

6. Biyopsi yapmak kanserin yayılımını hızlandırır:  Biyopsiler, hastalığın tanısını koymak ve tedavisini planlamak için olmazsa olmaz girişimlerdir. 

 7. Bir kere kanser olduktan sonra işe dönmek oldukça zordur:  Yanlış bir inanıştır.  Artık birçok kanser hastası, tedavi tamamlandıktan sonra yaşıtları kadar yaşam şansına sahip oluyor.   

8. Erkekler meme kanseri olmaz:  Bu da yanlış bir inanıştır.  Her 100 meme kanseri hastasından birisi erkektir. 
9. Kronik kabızlık çekenler kolon kanseri olur:  Bu da yalnızca bir söylentidir.  Kabızlık ile kolon kanseri veya rektum kanseri arasında herhangi bir neden-sonuç ilişkisi olduğunu gösteren bilimsel bir çalışma bulunmuyor. 

17 Aralık 2013 Salı

BAŞARI İYİ HİSSETMEK MİDİR? YOKSA HİSSETMEK DE İYİ OLMAK MI? -Dr. Deniz Oner

Siz de zaman zaman benim gibi hissediyor musunuz bilmem?  Yaşamda gelişip hep iyiye gittiğimiz, ilkbahar mevsimlerimiz olur.  İçimizin çoşkuyla  çiçek açtığı..bazen de kuruyup dağılan yapraklar gibi hissettiren,  kendimizi  başarısız hissettiğimiz, her şeyin ters gittiği ve üst üste geldiği sonbaharlarımız, kışlarımız. 

Size kendi içsel yolculuğumu içtenlikle aktardığımı biliyorsunuz.  Biz farklı değiliz aslında, insan olarak benzer duygular ve düşünceleri paylaşıyoruz, mevsimlerimiz farklı da olsa..

Kendi özüne doğru yapılan yolculuğun zaman zaman yorucu, keyifsiz olabileceği konusunda uyarılar almıştım aslında;  Diyordu ki sana meydan okuyan olaylar yaşarsın, bazen senin başına gelir bazen de yakınında değer verdiğin insanların. Ancak sen iyi hissetmek yerine hissetmekte iyi olursan, bu senin ruhsal olarak genişlemen, büyümen için fırsatlardır.  

Zihnimizin ” iyi” diye yargıda bulunduğu ister bir ilişki, ister bir mal, ister toplumsal bir rol, bir yer veya fiziksel bedenimiz olsun;  ona bağlı bir kimlik oluşturduğu için mutlu olur, iyi hisseder. 
Bu yaşamda hiçbir koşul sonsuza kadar kalıcı değil aslında. “Bu da geçer” deriz ya hani, çok doğru. Sizi geçmişte mutlu eden bir durum artık bir mutsuzluk sebebi olabilir. Kimliğimizi dayandırdığımız özdeşleştirdiğimiz bir durum yokolduğunda, ya da değiştiğinde zihnimiz bunu kabullenmekte zorluk çeker. Bu bir kolun, bacağınızın koparılması kadar acı verici olabilir.

İnsan doğası bu durumda olumsuz diyebileceğimiz bir içsel dirence geçer. Sinirlenme ya da sabırsızlık, şiddetli öfke, moral bozukluğu ya da küskün bir içerleme ile depresyona kadar götüren bir umutsuzluk durumu yaşanır.

İnsan egosu bu duygularla koşullarını kontrol edebileceğine inanır. Bilinçaltı düzeyde ona yapışır, üzgün, öfkeli, haksızlığa uğramış kişi kimliğine sıkıca yapışır.

Bu saptamalarımız doğru da olsa bu olumsuzluktan, ruhumuzdaki karanlık kış günlerinden nasıl içimizde baharı yaşatmaya geçebiliriz. Bilinç düzeyimizde bir değişimden kaynaklanmadan yaptığımız değişimler işe yaramayacaktır.

Echart Tolle Şimdinin Gücü uygulama kitabında bunun için bir çözüm öneriyor:
“Her ne zaman içinizde olumsuzluğun yükseldiğini hissederseniz; buna ister bir dış etken, ister bir düşünce neden olsun, onu, DİKKAT. ŞİMDİ VE BURADA. UYAN.”diyen bir ses olarak görün.
En hafif sinirlenme bile önemlidir. Onun kabul ve tasdik edilmesi, ona dikkat edilmesi gerekir; aksi takdirde gözlenmeyen tepkilerin giderek artan bir birikimi olacaktır.

Sonuç olarak içimizde olumsuz duygular hissettiğimizde onları içimizde tutmanın hiçbir amaca hizmet etmeyeceğini idrak ettiğimizde onları bırakabiliriz. Tümüyle bırakamasak bile inkâr etmeden, savaşmadan sadece orada olduklarını kabul etmek ve hislerimize dikkatimizi vermek bile işe yarayacaktır. Belki size olumsuz duygular yaratan insanlarla yüzleşebilirsiniz de ancak derinde içsel olarak sizin duygularınızı kontrol etme gücü vermeden, güç siz de olarak bunu yapabilirsiniz.

Birlikte öğrenmek, hatırlamak ve uygulamak üzere..
Sağlıkla ve sevgiyle kalın.

Dr. Deniz ÖNER

14 Aralık 2013 Cumartesi

Bazı Kanser Tedavileri Yapılmayabilinir- SAN ANTONIO Meme Kanseri Sempozyumu— Aralık 11, 2013


Geçen hafta Facebook sayfamızda paylaşmış olduğumuz bir gazete haberini hatırlarsınız belki. Amerika'daki San Antonio Meme Kanseri Sempozyumuna Türk Doktorlarının katılımdan bahsemiştik. İşte size bu doktorlarımızın yaptığı araştırma sonuçlarının dünya basınındaki yankılarını ve araştırma hakkında ana başlıkları sunuyoruz. Bu araştırma sonuçları sadece iki gün önce paylaşıldı ve biz son hızla tercümesini yaparak sizlere ulaştırıyoruz:


Bazı Kanser Tedavileri Yapılmayabilinir-  SAN ANTONIO Meme Kanseri Sempozyumu— Aralık 11, 2013

Yeni yapılan araştırmalara göre,  onbinlerce meme kanser hastası kadın, yaşam süresini çok da değiştirmeden, ameliyat, ağır kemoterapi ve radyoterapi gibi zor tedavi süreçlerinden geçmek zorunda olmayabilir. 

Araştırmalar, kanser gereğinden fazla tedavinin frenlenmesini amaçlıyor. 

Tedaviler birçok kadının hastalığı yenmesine yardımcı olabiliyor, ama gereğinden fazlası veya çok da gerekli olmayan tedavi türlerinin uygulanması hem gereksiz tedavi masrafına, hem de tramvaya ve hayat boyu devam edecek kalp problemleri ve kolda şişmelere sebep olabiliyor. Hatta radyoterapi başka tür kanserlerin olma riskini bile arttırabiliyor. 

Milletlerarası San Antonio Meme Kanseri Sempozyumunda sunulan birkaç araştırmaya göre birçok hasta çeşitli tedavi türlerinden aslında vazgeçebilir. Bir araştırmaya göre, yaşı ilerlemiş olan kadınların ilk evrelerinde ameliyat sonrası radyoterapi yapılmaya da bilir. İki ayrı araştırmaya göre de, çok ilerlemiş olan meme kanserinde ameliyat yapılması hastaya bir fayda sağlamayabilir. Dördüncü araştırma ise "hafif kemoterapi" kombinasyonunun standart bir tedavi haline getirilmesi yolunda. 

AMELİYAT:
Yeni teşhis konulan meme kanseri vakalarının yüzde 5 ile 20si, çoktan yayılmış ve tedavisinin olumlu sonuç vermesinin olanağı olmayan vakalardır. Buradaki süreç kemoterapi ve hormon tedavisidir. Kimi zaman doktorlar yaşam süresini uzatmak amaçlı meme tümörünü de alırlar ama bu kesin kanıtlanmış bir sonuç değildir. 

Mumbai, Hindistan Tata Memorial Hastanesinin Direktörü Dr. Rajendra Badwe, 350 kadın üzerinde yaptığı araştırmada ilk kemoterapi sonrasında vücuda genişçe yayılmış olan kanserin küçüldüğünü gözlemlemiş. Araştırmaya katılan hastaların yarısına meme ve lenfleri alma operasyonu uygulanırken, diğer yarısı ameliyat olmuyor. İki yıl sonra, her iki gruptaki kadınların yüzde 40ının hayatta olduğu ve ameliyat yapılmış olan yarının aslında bu ameliyattan pek fayda sağlamadığı ve ilaç tedavisinin yeterli olduğu ortaya çıkmıştır. 

İkinci bir araştırma Pittsburg Medical Center Üniversitesi Dr Atilla Soran tarafından yaklaşık 300 Türk kadının üstünde yapıldı. Bu araştırmada da ameliyatın çok da büyük bir faydası olmadığını, eğer kanser sadece kemik metastası yapmış ise yardımı olduğunu, ama karaciğer ve akciğere yayılmış olduğu takdirde faydadan çok zarara yol açtığını savunuyor. 

Araştırmada emeği geçen değerli doktorlarımızın listesi:
Soran A, Ozmen V, Ozbas S, Karanlik H, Muslumanoglu M, Igci A,
Canturk Z, Utkan Z, Ozaslan C, Evrensel T, Uras C, Aksaz E, Soyder A,
Ugurlu U, Col C, Cabioglu N, Bozkurt B, Dagoglu T, Uzunkoy A, Dulger
M, Koksal N, Cengiz O, Gulluoglu B, Unal B, Atalay C, Yildirim E, Erdem
E, Salimoglu S, Sezer A, Koyuncu A, Gurleyik G, Alagol H, Ulufi N,
Berberoglu U

RADYOTERAPİ
Birçok meme kanseri teşhisi ilk evrelerde yapıldığından, tedavi genelde ameliyat, kemoterapi ve hormon tedavisi ve arkasından radyoterapi olarak belirleniyor. Ama kanser tedavisinde kullanılan ilaçlarda o kadar ilerleme kaydedildi ki, uzmanlar radyoterapinin gerekli olup olmaması konusunda kararsızlar. Radyoterapi kalpte sorun ve buna benzer rahatsızlıklara yol açtığı gibi, hergün alınan 3-4 haftalık tedavi hiç de kolay olmayabiliyor. 

Scotland Edinburgh Üniversitesinden Dr.Ian Kunkler 65 yaş ve üstündeki hormon tedavisi görmüş ilk evredeki 1326 hasta üzerinde bir araştırma yapmış. Bu yaş ve meme kanseri türü itibari ile, meme kanserinin en çok görüldüğü grup. Yarısına radyoterapi verilip, diğer yarısına verilmiyor. 

5 sene sonra, her iki gruptan da hemen hemen yüzde 96sı yaşıyor ve meydana gelen ölümlerin çoğu da meme kanseri sebepli değil. Radyoterapi görmüş olanlardan %1'inde kanser nüksü sözkonusu, radyoterapi görmemiş olanlarda ise bu oran % 4. Radyoterapi görmüş 100 kadından 1inde nüküs var, 4ünde nüküs engellenmiş, 95inde ise gereksiz tedavi uygulanmış olması söz konusu. Radyoterapiyi yaptırmamak bu koşulda mantıklı bir seçim olabilir.


HAFİF KEMOTERAPİ
Doktorlar, Herceptine tedavisinin hedef aldığı genden olan tümörü hala nasıl tedavi edecekleri konusunda kesin bir sonuca varmış değiller. Bu tümörler sadece memede bulunduğundan az risk taşımasına rağmen, genden dolayı çok agresif de olabiliyor. Kimi hastalar kalbi de etkileyecek çok güçlü kemoterapi tedavisine maruz kalabiliyorlar. 

Dana Farber Boston Kanser Enstitüsünden Dr. Eric Winer, 406 hastaya 12 haftalık paclitalex ve Herceptin "hafif kemoterapi" uygulamasının ardından 9 ay sadece Herceptin uyguluyor. Üç seneden daha fazla bir zaman sonra, sadece 4 hastada aynı memede kanser tekrarlıyor ve sadece 2sinde kanser başka bölgelerde görülüyor. Winer, bu tedavinin yeni standart tedavi olabileceğini umut ediyor. 

Tercüme: EU