8 Eylül 2009 Salı
BU ÖDÜLÜ GÜZEL VE YALNIZ GÜNLÜĞÜME İTHAF EDİYORUM!..
Beni sevin yine de sevgili dostlar. Damacanadan su boşaltırken bileğini kesebilen, sofraya çorba götürürken göbeğini yakabilen kaç kişi tanıyorsunuz ki? En azından hayatınızda böyle abuk bir karakter var diye sevinin. Hadi bi mutlu olun bakayım.
Sevgili ablam, güzeller güzeli yüreğiyle yüreğimin içindeki sarayında yaşarken, nasıl mutlu etmiş beni bu içten ödülüyle.
Efenim ödülümüzün kurallarına şöyle bir göz gezdirelim.
1- Sizi ödüllendirene teşekkür edin
Canımın canıdır, teşekkür yetmez. Sonsuzca sevgilerimi gönderiyorum.
2- Sizi ödüllendirenin blog linkini yayınlayın.
Ahan da buradadır. Keyifle, zevkle okuyunuz. İki hayat dersi alınız. Yaşamın kıyısındayım diyenden, yaşamın orta yerinde nasıl muhteşem durulur öğreniniz.
3- Ödülün logosunu yayınlayın
O da resim bölümündedir efenim. Buyurunuz buradan yakınız.
4- 7 yaratıcı blogeri ödüllendirin.
İşte işin zor kısmı budur. Bir süredir uzak kaldığım blog camiasında (Bu da ne şeker bir şey yahu. Yirim ben o camiayı. ) kimler geldi, kimler geçti. Kimler ödüllendirildi bilemiyorum. Bu yazıyı okuyan herkese dağıtıyorum ödülü. Bu da benim tarzım, ne edelim? Aşağıda ilginçliklerimi yazarken değineceğim üzre, kurallar ben denizin yakıp yıkması için icat edilmiş şeylerdir.
5- Bu 7 bloğun linklerini yayınlayın.
Arkadaşlarım linklerinden bilgi edininiz.
6- Ödüllendirdiklerinizi bundan haberdar edin.
Bu yazıyı okuma gafletinde bulunan herkes haberdar olacaktır gayri ihtiyari.
7- Kendiniz hakkında 7 ilginç şey yazın.
Hııı, işte geldik gırnatanın ah İstanbul çaldığı deliğe. Nerden başlasam, nasıl anlatsam? Kaç kişiydik o zaman.
Varan biiir… Asla va kat’a tek bir işle yetinme huyum yoktur benim. Çorba karıştırırken, bir yandan tek elimle domates doğramaya çalışırım; makineye çamaşır atarken, diğer elimle küveti temizlerim; yemek yerken, bir yandan boşalan tabakları temizlerim.
Varan ikiii… Yemeğe önce tatlıyla başlarım, sonra canım isterse diğerlerinden yerim.
Varan üüüç… Asla yalnız yatamam. Eğer koca kişisi yok ise, küçük sıpamı; o da bulunamıyorsa, herhangi bir oyuncak ayı, panda, köpek, artık Allah ne verdiyse onu alırım koynuma.
Varan dööört… Günlük koşturma sırasında kendimi öyle kaptırırım ki; bacağımdaki morlukları, kolumdaki şişlikleri, sağımda solumdaki kesikleri, ancak uyuyacağım sırada, acırsa fark ederim.
Varan beeeş… Bana göre yanlış ve veya güzel bir şey gördüğümde, yeri, zamanı, kişisi hiç fark etmez. Pat diye söyleyiveririm. Sonra da “len ben bunu sesli mi söyledim?” diye kendime şaşırırım. Dayak yeme, karakola çekilme, ya da linç edilme tehlikesi olsa bile umursamam. Ah ben bu dilimi ne edeyim?
Varan altııı… Dağınıklığa, düzensizliğe tahammülüm yoktur. Koltuk yamulmuştur mesela. Ve üzerinde misafir oturuyordur. Kibarca rica eder, insanları kaldırır, onu düzeltir, öyle huzura ererim. Yoksa zehir olur bana hayat. Yerlerde gördüğüm çul çaputu da hiç acımam camdan aşağıya atıveririm. Hatta anacığım bir gün camın altında don, çorap bulup kapıya getirmiş “bizim deli atmıştır bunları dediydim” diye kim bilir kimlerin kokulu çullarını elime tutuşturmuştur.
Varan yediii… Bilmediğim pencerelere bakıp hayatlarla ilgili hikayeler uydururum. Yolda bir kız görürüm, ona bir roman yazıveririm mesela. Köyünden kaçmıştır, ne acılar çekmiştir, bu şehirde yaşam savaşı veriyordur. Halbuki zavallımın hiçbir şeyden haberi yoktur. Ben onun için ağlarken, o gayet mutlu bir şekilde evine gidiyordur.
Tutmazsanız daha anlatırım. Lakin artık kalkıp çamaşırları makineden çıkarmalı ve asmalıyım. Sahur için yemek pişirmeli, ortalığı toplamalı, temiz kap kacağı yerine yerleştirmeli, sonra biraz uyumalıyım.
Haydin dostlar, görüşürüz yeniden.
Nur ablam, tekrar teşekkür ederim. Seni sanal değil, hakiki seviyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder