28 Ocak 2010 Perşembe

Bir karpostal hikayesi




uzun bir gündü
çok özlediler birbirlerini
ama nedense bunu söylemediler
tüm benliklerini kaplayan bu duygu kalın bir zırh gibiydi
ayrılık acısını, yokluğu hissettirmiyordu
bir kelebek dokunuşuydu ağırlığı

bu öyle bir duyguydu ki
belki de o an hemen kavuşmak istemediler
günün karaltısı gözlerinde çınlayana kadar beklediler
saatler altıyı vurduğunda
caddenin ucunda birbirlerini gördüler
ağır adımlarla yürüdüler.
hiç acele etmediler
aralarında bir solukluk mesafe kalana dek beklediler

o anda durdular
kavuşmadılar
özlemleri, acıları arttı
aralarındaki mesafe çoğaldı
içlerine birbirlerinin nefesini çektiler
gözleriyle öpüp
dudaklarıyla izlediler
sadece elleri birleşti hoş geldin dercesine
yürüdüler…
konuşmadılar
kelimelere gerek yoktu ki
sadece yürüdüler.

sessizliği bozan adamın sesi oldu
lütfen bir karpostal seçer misin? dedi adam…
kadınla birlikte eski zamanlardan kalmış
bir kartpostal satıcısının önünde durduklarında.
ama bir manzara olsun…
bir ressam ruhundan yansımalı her şey
dağ başında bir kır evi
bacasından duman tüten
patika bir yolu olmalı
daracık…
birbirine sarılmadan gidilemeyen
ve yağmur yağsın yollarına yaz günlerinde
ıslanıp, üşüyelim eve gidene kadar…
bir karpostal seç bana!

seçti kadın…
ikisi için bir yaşam seçti!




Fotoğraf: Özgür Çakır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder