7 Ekim 2009 Çarşamba

YEMEKTEYİZ AMA BU BİR YARIŞMA DEĞİL VALLA


"Uzun kış gecelerinde soba üstü kestane çıtırdatma etkinliği, koca koca çanaklarla mısır pörtletme çılgınlığı özlemimi bastıracak başka bir eğlence var mıdır acep?" diye düşünüyordum ki; Hom Tivi’yi keşfettim. Keşfetmez olaydım sayın okur.

Biz saatlerce uğraşıp didinip iki tencere yemeği zor yetiştirirken, bu insanlar yarım saatte yirmi kişilik ziyafet sofrası hazırlıyorlar yahu.

Hele Naycella diye bi hatun var, kadın yemek yaparken ve tabii yerken kendinden geçiyor. Mutfağı, alet-edevatı ve en önemlisi bir kileri var ki akıllara zarar. Kutusundan tavuk suyu, kavanozundan közlenmiş biber, hadi içine de konserve bezelye, bitmesine yakın da sal içine pirinci; al sana ana yemek. Poşetlerin içinden ne kadar ot varsa doldur bir çanağa, doğramak yok he, üzerine biraz yağ, biraz limon ve olmazsa olmazımız bijon hardalı; salata da hazır. Tatlı için de evdeki kalmış ekmekleri doğra süte, bas üzerine şekeri. “Hımmm… Bu lezzetlere doyamayacaksınız.”

De get len!.. Tadına doyamayacakmışız… Peee… Ben bunları yemek diye sofraya koysam, benim yavrular açlıktan telef olur be. Bir de bunlar et pişiriyorlar ya güya; tabağa kanı damlıyor vıcık vıcık. Dudaklarının kenarlarından akıta akıta, nasıl bir iştahla yiyorlar anlatamam. Bizim Türk işi koca kişilerinin önüne koysak o et tabağını, kafamıza fırlatmakla kalmaz, kanımızı içerler kanımızı!..

“Yavrularııım, bakın bugün size zencefil ve bal ile tatlandırılmış, yaban mantarlı, ökse otu kökü pişirdim.” diye seslendiğimi, “Bugün yemekte hint menengine bulanmış ahtapot böğrüyle, yanında arpa suyunda marine edilmiş şarap sirkeli su kabağı salatası var canlarım.” diye hönkürdüğümü, “Koca kişisiii, bu akşam datlu olarak şekeri karamelize edilmiş şerili sığır g.tü yaptım şekerim” diye cilvelendiğimi hiç hayal edemiyorum sayın okur. Tahminimce ev ahalisinin de böyle bir hayali yoktur.

Yine de insan özeniyor yahu. Ben de bu aplalar gibi abidik şeyleri bir araya koyup, gubidik yemekler yapmak istiyorum. İki dakkada tatlı hazırlayıp, on dakkada ziyafet sofraları donatmayı düşlüyorum. Kim bilir bıraksalar ben de ünlü bir fıransız lokantasının dünyaca aranan şefi olabilirdim. Tariflerim elden ele, dilden dile dolaşabilirdi. Lakin ne mümkün? Önümü kesiyorlar sayın okur.

Makarnaya pesto sosu koydum geçenlerde; “Üzerine kuş s.çmış” diye b.k attılar caanım nimete. Brokoli çorbasına da “Ispanak yemiş sarhoş kusmuğu” şeklinde orijinal bir isim buldu benim çatlak çekirdek ailem. Hindistan cevizi sütünde pişirilmiş organik yulaf pilavıynan, şarapta marine edilmiş deniz tarrağını birlikte servis etsem, kim bilir ne hikmetler yumurtlar bu hipermaniac yavrucuklar. Benim küçük sıpa bana “Anne, sen karideslere neden bu kadar kötü davranıyorsun? Bıyıkları var diye mi?” sorusunu yönelttiğinde anlamıştım ne menem çocuklar doğurduğumu zaten.

Bizimkilere yapacan bi tencere kuru fasulye, yanına şöyle afillisinden, tane tane pilav. Et, ya da tavuk pişirdiysen mutlaka bir buçuk saat uğraşılarak yapılmış ezme salata eşlik edecek ona. Beğendili kebabı, karnıyarığı, su böreğini on dakikada silip süpürürler de portakallı ördeğe “Iyyyy, yazık anne ya, bu ördeciğin ne kötülüğünü gördün?” diye artizlik yaparlar, saatlerce uğraşıp yaptığın fondüye, fıransız tulinine burun kıvırırlar. Tavuğa yeni tatlar, süprüzler ekleyip öyle sunmak istersin “Tavuk tavuk olalı böyle eziyet görmedi.” ya da “Atasözünde geçen pişmiş tavuk kesin bizimkiydi.” şeklinde iyrenç şakalarla seni rencide ederler.

Aman canıım siz bakmayın benim sıpalara. Onlar ne anlar sosyetik yemekten?

DİBİN PESTO SOSU: Çoğu zaman, “En baba mutfak yine bizim mutfaktır, fıransızı, italyanı, özellikle çinlisi halt etmiş” dedirtse de; pratik bilgiler, mutfakta hızlı olmakla ilgili ip uçları, bizim damak tadımıza da uyabilecek tarifler bulabiliyorsunuz, hiç tanımadığınız ülkelerle ilgili fikirler ediniyorsunuz. Şiddetle öneririm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder