4 Temmuz 2011 Pazartesi

ayrılığa son vermek



Hasat mevsiminde toplanmayan meyvelerin yere düşmüş haline benzer insan iş çıkışında. Belki de bu yüzden, sel olup akan kalabalığın arasında tutunmak zordur. Bunu bildiklerinden midir nedir, her akşam aynı saatte buluşur ikisi. Omuz verirler birbirlerine ayakta durmak için.

Kadın, kararlı adımlarla adamın iş yerine doğru yürür. Musa’nın asasını eline almış gibidir. Adım attıkça kalabalık cadde ikiye bölünür, önü açılır varış noktasına doğru. Onu gören işportacılar gülümser, bilirler ki saat 17.30’u vurmuştur. Sokakta hayat akıp gider… Adamın toparlanıp gelmesini bekler kadın. Nafile, geçmek bilmez o üç dakika. Neler neler düşünür kadın…

Bir koşu, seksen üç basamağı iner adam. Tam kapının önünde durur. Saçlarını düzeltir. Soluklanır. Sonra, hiç acelesi yokmuş gibi çıkar sokağa. Sırtında çantası, elinde notları…

Göz göze gelirler. Bildik kavuşma sahnesini izler sokaktan geçenler açık havada nostaljik bir filme bakar gibi. Sarılır, öpüşürler. Konuşmadan yürürler. Hep gittikleri kuytu kafede oturup, bir simidi çaylarına katık ederler. Kapalı bir mekandan çıkıp, başkasına girmeden önce bir nefeslik istasyondur burası onlar için.

Çay ve simide, gün içinde birbirlerine söylemek için dillerinde birikenler eşlik eder. Yelkovanı, akrepleştirirler yüreklerinde. Otuz dakika bu… Bin sekiz yüz saniye… Posasını çıkartmaya çalışmazlar zamanın. Dokunuşların el olmadığı, sözlerin dili çatallaştırmadığı andır yaşadıkları.

Ayrılık vakti geldiğinde, hüzünlerini gizlemek istercesine yepyeni bir konuyu konuşmaya başlarlar. Doyasıya konuşamayacaklarını bildiklerinden, soluksuz kelimeler dökülür dudaklarından. Konuşma hızlandıkça yol kısalıverir. Kadının içini bir telaş kaplar, ayakları dolanı verip düşecekmiş gibi hisseder. Sokulur adama. Kolları dokunur birbirlerine, sevişen iki beden gibi. Dalıp gider uzağa, kadının gözleri. Adam açığı kapatmak istercesine konuşur ikisinin yerine. Kelimeler sessizleşir. Susarlar. Ritmi ortak adımlarla yürürler. Başka yönlere doğru yol alma vakti geldiğinde, adamın gözlerine bakar kadın ve “sen de benimle gelebilsen, en azından yolun yarısına kadar…” der. Aslında bu şu demektir: “Senden ayrılıyor olmak benim için çok zor. Sadece bir geceliğine ayrılıyoruz biliyorum. Ama bu hafta sonlarının, yaklaşan yaz tatilinin belki de kaçınılmaz ayrılışların provası gibi…”

Yürürler.

Akrep, yelkovanlaşır zihinlerinde. Yolun yarısına geldiklerinde “öp beni...” der kadın.

Ayrılırlar.

Birkaç adım atarlar. Kalabalık tüylerini ürpertir kadının. Ve içinde bir sızı başlar. Dönüp bakmak ister ardına, adama… Yapamaz. Bunun anlamı: "Yokluğuna alışan adamın, bir süre sonra onsuzluğu hissetmediğini kavramasıdır. "

**********************************************************************************

Okura not: "Aktarım biter, ama hikaye hiç bitmez...
Şimdi elinizde bir kitap olduğunu ve sayfasını çevirdiğinizi hayal edin. Hani hikaye bitmiyor ya...

Ertesi gün...

Adam,  seksen üç basamağı hızla iner. Nefesi nefesine karıştır. İlk defa "geç kaldım" diye hayıflanır. Saçını başını düzeltmeden, sokağa fırlar. Onu gören işportacılar saatlerine bakar. Gözlerini oymaya kalkan güneşi, sağ eliyle perdeler adam. Üzerine üzerine gelen insanlara, satıcılara, binalara, kedilere ilk defa bakar. Kendisini çarpan bu kalabalığın içinde tanıdık bir dokunuş arar. Olduğu yerde durur, yüzü sararır. Nefesi sıklaşır. Bakamaz ardına. Bunun anlamı: "Rutini bozmak istemiyorum. Bir bozgunu daha yaşamaya gücüm yok. Ardımı dönersem sorumluluklarımdan, koşullarımın gerçekliğinden kopup giderim. Buna hazır değilim. Korkuyorum."

Kadının her gün ona söylediği şarkıyı duyar adam. Bu ses nereden geliyor diye aranırken, gözlerini boş ince belliye mühürler. Ansızın bir çocuk sesiyle irkilir: “Ablaya bir mendil almayacak mısın abi?” Gerçek bu kadar basittir. Sokak, o gün yeni bir son izler…

Tüm bunları, giden trenin penceresinden görür kadın. Ve ayrılığa son verir. 


**********************************************************************************

Yazara not: Bazen "ayrılığa son vermek" kavuşmak değildir. Her gün bir parçası kopan ilişkiyi, bir yerinden tutuşturup ayrı ayrı yaşamak yerine, bazen gitmek gerekir. Sayfayı çevirme vakti, hadi...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder