Sabahın erken saatleri, güneş henüz yeni yeni ısıtıp aydınlatıyor yerküreyi. Pencereden sızan ışıkla gözleri kamaşıyor kadının. Efil efil esen sabah rüzgarının ritmine kaptırmış raks eden dallara ilişiyor ilkin gözleri.
Bir çırpıda fırlıyor yataktan. Mis gibi kaynak suyuyla yüzünü yıkayıp bahçeye çıkıyor usuldan. Yeni yeni kızarmış domatesleri, mis kokulu salatalıkları koparıp dalından, ahşap bahçe masasına güzel bir kahvaltı hazırlıyor.
Ortancalar, nergisler, sardunyalar rengarenk... İçi açılıyor kadının. Toprağın ve denizin kokusunu ciğerlerine çekiyor derin derin.
Alabildiğine yeşil, alabildiğine mavi ve alabildiğine huzur...
Bir yol lokantası işletir kadın hayat arkadaşıyla birlikte. Yolcular... Gelirler... Giderler... Kalıcı değildir hiç biri. Her gün yeni yüzler, başka seslerle, yeni bir maceradır onun için. Her gün başka başka hayatlar tanır ve bunu sever kadın.
Sahilde uzun yürüyüşler yaparlar kendilerine kalan vakitlerde. Geçmişi konuşurlar. Çocuklarını anlatırlar birbirlerine. Gururla... Onlar da gelir yanlarına yazdan yaza. Kendi çocuklarını anlatır, yaşatır... Ve dünyanın en büyük mutluluğunu tattırır bu yaşlı çifte.
Akşam oldu muydu, birer bardak çay eşliğinde tatlı tatlı didişirler. Kadın kitaplarını okurken, adam "hatun bırak onu da, benimle ilgilen" diye sitemlenir inceden. Tıpkı gençliklerinde olduğu gibi.
İşte bir budur, bir de budur İncegül kişisinin hayali.
Meleğim, geciktim affet beni.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder