Buzda kaydırıp kafa göz yardırdılar, şarkılar söyletip düetler yaptırdılar, askerlik adı altında türlü işkenceler yaptılar, hatta hayatında gördüğü en doğa yer Türkbükü olanlarını kuş uçmaz kervan geçmez bir çiftliğe kapatıp inek bile sağdırdılar!
Zavallı ünlümsülerimize her b.ktan yüz gram yedirme çabasındaki medya dünyası, bir ara da “it terbiyecisi” olarak çıkardı karşımıza kendilerini. Eski yarışmacıları kırpıp sunucu etmişler, müzmin jüriyi metamorfoza uğratıp yarışmacı yapmışlardı hatırlarsınız. Yalnız hatunun değişimi sadece titrinde değil. Suratı da korku filmi kıvamında, bir çeşit alyen olacak şekilde evrim geçirmiş idi. Botoks sen nelere kadirsin!
Üzerlerinde şıkırtılı, ışıltılı kostümleri ile zavallı köpeciklere bir takım hareketler yaptırmak suretiyle performanslarını! sergiledikleri bu yarışmanın ulvi amaçlar güttüğü iddia edildiği için, üzerine fazlaca yorum yapmak istemiyorum. Varsın bir de hayvan bakıcılığını denesinlerdi. Bir o eksik kalmıştı çünkü. Yalnız N.uri Al.ço ve Gazoz’u anmadan geçemeyeceğim!
Sınırlarımızı ve de sinirlerimizi fazlasıyla zorlayan bu yarışmalardan sonra şimdilerde herkesin dilinde “Kimin kutusu en büyük” şeklindeki yarışmamız var ki, evlere şenlik. İşin sosyo-ekonomik boyutları bizi aşar tabi. Biz eğlence tarafıyla ilgiliyiz konunun.
Elli binlik ödülü beğenmeyip beş yüzü bulamadım diye hayıflananları mı istersin, aylarca orada dinelip sümüünü çeke çeke gidenleri mi beğenirsin, yoksa Hamdi Amca’nın yaptığı binlerce yetalelik teklife burun kıvırıp, sonrasında beş kuruş alamadan k.çına baka baka olay mahallini terk edenlere mi gülersin bilmem. Lakin gerçekten de ilgi çekici olduğu kesin. Başladı yeniden... Vatana millete hayırlı olsun!
Hele o kutularla ilgili cümleler yok mu; güzel Türkçemiz de buna müsait olduğundan mıdır nedir, pek güzel geliyor kulağa. İşte birkaç seçmece inci yarışmacılardan:
“Benim kutumu siz açar mısınız Acun Beyyy”
“Kutumda bu sefer büyük bir şey hissediyorum Nilgün Aplaa, benimkini bir dahaki turda açtır istersen.”
“Bence senin kutun kırmızı Goncagülcüğüm, aç aç kutunu aç!”
“Sen kutunu nasıl hissediyorsun Özlemciğim.?”
“Kutum hakkındaki hislerin benim için çok önemli Evren Abiiii.”
“Senin kutundan büyük bir şey çıkacak hissediyorum bunu.”
Bu yarışma pek bir tutup prayım tayımlarda yayınlanmaya başlayınca, diğer güzide kanallarımız da boş durmadı elbette. Hele bir tanesi var ki, akıllara zarar. Hala devam ediyor mu, ya da edecek mi bilemiyorum, ama dumurumu bile şaşırttıydı bana. Lakin bu yarışma programının insanı dumur eden tarafı, formatından ziyade sunucusu olan eski hakem ve cabbar spor yorumcusu aabiimizdi elbette.
Kendisi soyadına da yakışır bir şekilde yarışmacıları bir güzel haşlayıp, pişiriyor, insancıklarda zaten yıllarca ezilip büzülmekten bir lokmacık kalmış olan özgüvenin tamamını yok edip iyice sindirdikten sonra yarıştırıyordu. Sadece yarışmacılarla sınırlı kaldığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz a dostlar... Adam herkese hakkını veriyordu yani en helalinden!
Hele Kevin Kostnır’a laf attığı bölüm varmış da ben kaçırmışım. “Adam değilsin Kevııın” diye hönkürmüş ya bu asabi şahsiyet. Hayır adamceyizden ne istiyon? Elin Kevın'ı sana ne etmiş olabilir ki? Zaten müstesna yarışmalarımızdan birine konuk olmak suretiyle bulmuş belasını zavallıcık. Sen yarışmacılarına çakmaya devam et değil mi ama! Ya da giy bikinini, git uzan şezlonga misssler gibi.. ohhh!
Daha da anlatmak isterdim, ama gerçekten benim gibi sabırlı bir insanın bile bir tahammül sınırı var imiş demek. Seyretme güçlüğü çekiyorum artık televizyon denen illeti.
Hele ki, Seda Aplamızın, o şişik ağzını büzdüre büzdüre tebaasına “tepişmeyin” şeklindeki nazik yaklaşımını gördükten ve de duyduktan sonra…
Gerçi ne demiş ünlü düşünür, bilge insan, yüce şahsiyet, Buket Bakakalın.. “Herkes hak ettiği gibi yaşıyor..”!
Zavallı ünlümsülerimize her b.ktan yüz gram yedirme çabasındaki medya dünyası, bir ara da “it terbiyecisi” olarak çıkardı karşımıza kendilerini. Eski yarışmacıları kırpıp sunucu etmişler, müzmin jüriyi metamorfoza uğratıp yarışmacı yapmışlardı hatırlarsınız. Yalnız hatunun değişimi sadece titrinde değil. Suratı da korku filmi kıvamında, bir çeşit alyen olacak şekilde evrim geçirmiş idi. Botoks sen nelere kadirsin!
Üzerlerinde şıkırtılı, ışıltılı kostümleri ile zavallı köpeciklere bir takım hareketler yaptırmak suretiyle performanslarını! sergiledikleri bu yarışmanın ulvi amaçlar güttüğü iddia edildiği için, üzerine fazlaca yorum yapmak istemiyorum. Varsın bir de hayvan bakıcılığını denesinlerdi. Bir o eksik kalmıştı çünkü. Yalnız N.uri Al.ço ve Gazoz’u anmadan geçemeyeceğim!
Sınırlarımızı ve de sinirlerimizi fazlasıyla zorlayan bu yarışmalardan sonra şimdilerde herkesin dilinde “Kimin kutusu en büyük” şeklindeki yarışmamız var ki, evlere şenlik. İşin sosyo-ekonomik boyutları bizi aşar tabi. Biz eğlence tarafıyla ilgiliyiz konunun.
Elli binlik ödülü beğenmeyip beş yüzü bulamadım diye hayıflananları mı istersin, aylarca orada dinelip sümüünü çeke çeke gidenleri mi beğenirsin, yoksa Hamdi Amca’nın yaptığı binlerce yetalelik teklife burun kıvırıp, sonrasında beş kuruş alamadan k.çına baka baka olay mahallini terk edenlere mi gülersin bilmem. Lakin gerçekten de ilgi çekici olduğu kesin. Başladı yeniden... Vatana millete hayırlı olsun!
Hele o kutularla ilgili cümleler yok mu; güzel Türkçemiz de buna müsait olduğundan mıdır nedir, pek güzel geliyor kulağa. İşte birkaç seçmece inci yarışmacılardan:
“Benim kutumu siz açar mısınız Acun Beyyy”
“Kutumda bu sefer büyük bir şey hissediyorum Nilgün Aplaa, benimkini bir dahaki turda açtır istersen.”
“Bence senin kutun kırmızı Goncagülcüğüm, aç aç kutunu aç!”
“Sen kutunu nasıl hissediyorsun Özlemciğim.?”
“Kutum hakkındaki hislerin benim için çok önemli Evren Abiiii.”
“Senin kutundan büyük bir şey çıkacak hissediyorum bunu.”
Bu yarışma pek bir tutup prayım tayımlarda yayınlanmaya başlayınca, diğer güzide kanallarımız da boş durmadı elbette. Hele bir tanesi var ki, akıllara zarar. Hala devam ediyor mu, ya da edecek mi bilemiyorum, ama dumurumu bile şaşırttıydı bana. Lakin bu yarışma programının insanı dumur eden tarafı, formatından ziyade sunucusu olan eski hakem ve cabbar spor yorumcusu aabiimizdi elbette.
Kendisi soyadına da yakışır bir şekilde yarışmacıları bir güzel haşlayıp, pişiriyor, insancıklarda zaten yıllarca ezilip büzülmekten bir lokmacık kalmış olan özgüvenin tamamını yok edip iyice sindirdikten sonra yarıştırıyordu. Sadece yarışmacılarla sınırlı kaldığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz a dostlar... Adam herkese hakkını veriyordu yani en helalinden!
Hele Kevin Kostnır’a laf attığı bölüm varmış da ben kaçırmışım. “Adam değilsin Kevııın” diye hönkürmüş ya bu asabi şahsiyet. Hayır adamceyizden ne istiyon? Elin Kevın'ı sana ne etmiş olabilir ki? Zaten müstesna yarışmalarımızdan birine konuk olmak suretiyle bulmuş belasını zavallıcık. Sen yarışmacılarına çakmaya devam et değil mi ama! Ya da giy bikinini, git uzan şezlonga misssler gibi.. ohhh!
Daha da anlatmak isterdim, ama gerçekten benim gibi sabırlı bir insanın bile bir tahammül sınırı var imiş demek. Seyretme güçlüğü çekiyorum artık televizyon denen illeti.
Hele ki, Seda Aplamızın, o şişik ağzını büzdüre büzdüre tebaasına “tepişmeyin” şeklindeki nazik yaklaşımını gördükten ve de duyduktan sonra…
Gerçi ne demiş ünlü düşünür, bilge insan, yüce şahsiyet, Buket Bakakalın.. “Herkes hak ettiği gibi yaşıyor..”!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder