Pek kıymetli viaypi ve de förüst klas misafirlerim. Her yıl olduğu gibi bu yıl da bir sen valentayn gününü hep birlikte idrak etmiş, onun yüreğimize doldurmuş olduğu derin hislerle harap ve bitap düşmüş bulunuyoruz. Geçmiş sevgililer gününüz mübarek olsun, hayırlara vesile olsun dilerim.
Efendim, yine yer gök kırmızıya boyandı, yine pırlanta reklamları gözümüze gözümüze sokuldu. Yine her türlü hırdavatın üzerine, kalpler, çiçekler, börtü böcekler kondurulmak suretiyle, kelebek kıvamına getirildi. Hayır, kamyon lastiğinin üzerinde o pembiş kalplerin ne işi var değil mi? Bizim anlamadığımız konu bu. Hangi adam, tutup da sevdiceğine o lastikleri hediye edecek, hangi hatun kişisi o gelen hediyeyi adama yani kafasına geçirmeyecek değil mi? Yoksa, bir muhalefetimiz yoktur bu müstesna güne. Aksine, odun mamülü erkek kişilerini bile romantik bir don juan’a çevirdiğinden mütevellit minnetar bile olabiliriz bu günü icat eden tükettirici kesimine.
Şimdi gelelim benim koca kişisine. Kendisi bildiğiniz üzere son zamanlarda ne kadar romantik etkinlik varsa hepsinin içinde olmak suretiyle hepimizi dumura, şaşkınlığa, heyecana ve hezeyana uğratmaktaydı. Son zamanlarda da bunu abartarak, söylemesi ayıp bir yandan hediyelere boğarken, diğer yandan ilgili sevecen yaklaşımlarla hayretime tavan üzeri karton piyer yaptırıyor. Bu adam kesin bi haltlar karıştırıyor ya; çıkar yakında kokusu.
Bittabi ki bu kutlanası günü de boş geçmedi. İşyerime göndermiş olduğu, elbette ki kırmızı, elbette ki, kalpli ve elbette ki içinde güller olan kutunun içerisine, bir de ayıcık yerleştirmek suretiyle –aklınca- son derece şirin ve de pötürcük bir jest yaptı. Ben ne yaptım. Hemen telefona sarılıp kendisini aradım, son derece sevgi dolu bir sesle “neyin peşindesin oolum sen, ironi mi yapıyon, çağrışım mı gönderiyon, sen bu hayvan fügürüyle bana ne ima etmek isteyyon itülmüüş” şeklinde güzel bir fırça çektim elbette.
Sonrasında bir ara yerimden ayrılmış idim ve geri dönmüş idim ki; bir de ne göreyim beğenirsiniz. Masamın üzerinde bir çiçek daha. Ahan da… “Bu ne leyyn” dedim kendi kendime. Malumunuz bizim güruh genelde kendiyle hasbıhal üzredir ya. Düşündüm… düşündüm… Yine malumunuz üzre düşünmek, kaşınmaktan sonra en fazla yaptığımız eylemlerdendir. Ne olabilirdi, bu çiçeği kim göndermiş olabilirdi, gizli bir hayranım mı var idi, ya da fark etmeden kendi kendime yollamış olabilir miydim? İşte bu karmaşık, bir o kadar da dolaşık olayı çözmek için hemen araştırmacı, soruşturmacı ve bir o kadar da tescilli zeki kişiliğimi ortaya koymalıydım.
Şımartılmışlığın dibine vurmuş vaziyette koca kişisini aradım, deminki kabalığından! ötürü özür babında eylem tekrarı yapmış olabilirdi. Ağız yokladım, açıkça da soramazdım ya! Adam, “elün herüflerü ot mu yolleyya sağa len” diye depmüğü yapıştırabilirdi güzel ve de gül yüzümün orta yerine. Ama yoktu işte. O değildi. Hem o olsa idi, bu sefer içine şöyle bir iki parça mücevher de atması gerekmez miydi? Ne de olsa yıllardır kendisine hayatı zindan etmek suretiyle onca emek vermiş idim.
Sonra şirket içi bir keşif gezisine çıkmaya karar verdim. Ahan daydı. Bu da neyin nesiydi? Gözlerim pörtlemiş, yarım aklım yerinden fırlamıştı. Neler oluyordu? Bu esrarengiz adam neyin peşindeydi böyle? Şirketin bütün hatunlarının masasında aynı çiçeğin farklı renk versiyonları konuşlanmış idi. Olayın gizemi daha da artmıştı şimdi. Soruşturmama erkek zanlılar üzerinde devam etmeliydim. Bulmalıydım bu terbiyesiz suçluyu.
İşte tam karşımda oturuyordu. Muhtemel suçluyu bulmuştum. Yüzündeki gevrek gülümseyiş, ayağının üzerine ayağını pervasızca atıp yüzüme “bahhh ne ormantik ve de düşünceli bir herüfüm” şeklinde bakan çipil gözleri onu ele vermişti. Bu bir suçlunun bakışından başkası olamazdı, nerede olsa tanırdım.
“Len allaan gastımonulusu, o çiçeği almışsın, masaya koymuşsun, bari temizleyeydin be, bütün her yer toprak olmuş” demedim tabii. “Teşekkür ederim hemşom, ne varsa yine torpağımda var” diyerek kendisine bu sevimli jest için teşekkür ettim. Diğer kaba hatunlar ne yaptı bilemem tabi. Benim gibi nezakette sınır tanımayan bir hanımefendiye de bu yakışırdı değil mi ama?
Haydin şimdilik kalın sağlıcakla… He o kalp şeklindeki balonları patlatabilirsiniz anacığım, sevgililer günü geçti. Ben öyle süs olsun diye şettirdiydim.
Efendim, yine yer gök kırmızıya boyandı, yine pırlanta reklamları gözümüze gözümüze sokuldu. Yine her türlü hırdavatın üzerine, kalpler, çiçekler, börtü böcekler kondurulmak suretiyle, kelebek kıvamına getirildi. Hayır, kamyon lastiğinin üzerinde o pembiş kalplerin ne işi var değil mi? Bizim anlamadığımız konu bu. Hangi adam, tutup da sevdiceğine o lastikleri hediye edecek, hangi hatun kişisi o gelen hediyeyi adama yani kafasına geçirmeyecek değil mi? Yoksa, bir muhalefetimiz yoktur bu müstesna güne. Aksine, odun mamülü erkek kişilerini bile romantik bir don juan’a çevirdiğinden mütevellit minnetar bile olabiliriz bu günü icat eden tükettirici kesimine.
Şimdi gelelim benim koca kişisine. Kendisi bildiğiniz üzere son zamanlarda ne kadar romantik etkinlik varsa hepsinin içinde olmak suretiyle hepimizi dumura, şaşkınlığa, heyecana ve hezeyana uğratmaktaydı. Son zamanlarda da bunu abartarak, söylemesi ayıp bir yandan hediyelere boğarken, diğer yandan ilgili sevecen yaklaşımlarla hayretime tavan üzeri karton piyer yaptırıyor. Bu adam kesin bi haltlar karıştırıyor ya; çıkar yakında kokusu.
Bittabi ki bu kutlanası günü de boş geçmedi. İşyerime göndermiş olduğu, elbette ki kırmızı, elbette ki, kalpli ve elbette ki içinde güller olan kutunun içerisine, bir de ayıcık yerleştirmek suretiyle –aklınca- son derece şirin ve de pötürcük bir jest yaptı. Ben ne yaptım. Hemen telefona sarılıp kendisini aradım, son derece sevgi dolu bir sesle “neyin peşindesin oolum sen, ironi mi yapıyon, çağrışım mı gönderiyon, sen bu hayvan fügürüyle bana ne ima etmek isteyyon itülmüüş” şeklinde güzel bir fırça çektim elbette.
Sonrasında bir ara yerimden ayrılmış idim ve geri dönmüş idim ki; bir de ne göreyim beğenirsiniz. Masamın üzerinde bir çiçek daha. Ahan da… “Bu ne leyyn” dedim kendi kendime. Malumunuz bizim güruh genelde kendiyle hasbıhal üzredir ya. Düşündüm… düşündüm… Yine malumunuz üzre düşünmek, kaşınmaktan sonra en fazla yaptığımız eylemlerdendir. Ne olabilirdi, bu çiçeği kim göndermiş olabilirdi, gizli bir hayranım mı var idi, ya da fark etmeden kendi kendime yollamış olabilir miydim? İşte bu karmaşık, bir o kadar da dolaşık olayı çözmek için hemen araştırmacı, soruşturmacı ve bir o kadar da tescilli zeki kişiliğimi ortaya koymalıydım.
Şımartılmışlığın dibine vurmuş vaziyette koca kişisini aradım, deminki kabalığından! ötürü özür babında eylem tekrarı yapmış olabilirdi. Ağız yokladım, açıkça da soramazdım ya! Adam, “elün herüflerü ot mu yolleyya sağa len” diye depmüğü yapıştırabilirdi güzel ve de gül yüzümün orta yerine. Ama yoktu işte. O değildi. Hem o olsa idi, bu sefer içine şöyle bir iki parça mücevher de atması gerekmez miydi? Ne de olsa yıllardır kendisine hayatı zindan etmek suretiyle onca emek vermiş idim.
Sonra şirket içi bir keşif gezisine çıkmaya karar verdim. Ahan daydı. Bu da neyin nesiydi? Gözlerim pörtlemiş, yarım aklım yerinden fırlamıştı. Neler oluyordu? Bu esrarengiz adam neyin peşindeydi böyle? Şirketin bütün hatunlarının masasında aynı çiçeğin farklı renk versiyonları konuşlanmış idi. Olayın gizemi daha da artmıştı şimdi. Soruşturmama erkek zanlılar üzerinde devam etmeliydim. Bulmalıydım bu terbiyesiz suçluyu.
İşte tam karşımda oturuyordu. Muhtemel suçluyu bulmuştum. Yüzündeki gevrek gülümseyiş, ayağının üzerine ayağını pervasızca atıp yüzüme “bahhh ne ormantik ve de düşünceli bir herüfüm” şeklinde bakan çipil gözleri onu ele vermişti. Bu bir suçlunun bakışından başkası olamazdı, nerede olsa tanırdım.
“Len allaan gastımonulusu, o çiçeği almışsın, masaya koymuşsun, bari temizleyeydin be, bütün her yer toprak olmuş” demedim tabii. “Teşekkür ederim hemşom, ne varsa yine torpağımda var” diyerek kendisine bu sevimli jest için teşekkür ettim. Diğer kaba hatunlar ne yaptı bilemem tabi. Benim gibi nezakette sınır tanımayan bir hanımefendiye de bu yakışırdı değil mi ama?
Haydin şimdilik kalın sağlıcakla… He o kalp şeklindeki balonları patlatabilirsiniz anacığım, sevgililer günü geçti. Ben öyle süs olsun diye şettirdiydim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder