On gün sonra, 35 yaşına basacağım. İlk kez, beden örtümdeki yaşam dokunuşları içimi titretiyor. Soruyorum sahi ben buraya hangi vakit geldim? İnce bir gülümseyiş beliriyor yüzümde, susuyorum. Ömrün dekoru değişiyor işte fena mı diyorum kendime. Her an ve her halde görüyorum kendimi. Zihnimin nefes alması için anılar geçidi başlıyor gözlerimin önünde. Çocukluğumdan kalma nameler yankılanıyor kulaklarımda. Kırmızı bir pikaptan Hümeyra'nın sesinden yankılanıyor yine "Yaş 35 yolun yarısı eder, Dante gibi ortasındayız ömrün..." Çok özlediğim Dedem'i işitiyorum yine. "Sen de büyüyeceksin!" diyor bana. Büyüdüm bende!
Cömert hayatıma bakıyorum bir süredir. Zihnim hemen her gün geçmişimden bir kaç anıyla beni hazırlıyor bugüne. Gözlerimde yaşlar var, kimi zaman hüzünden, kimi zaman yaşadığım güzelliklerden dolayı. On gün sonrayı düşünüyorum: Ben 35, Ilgaz 6 olacak. Zaman akıp gidiyor ve hep iz bırakmak istiyorum. Bunca güzelliğe teşekkür etmek istiyorum belki de. Bıraktıklarımla çoğalıyorum.
Dedim ya bu son yazıma başlarken ömrümü gözden geçiyorum diye. Yaptıklarım, yapamadıklarım düzleminde bıraktığım en güzel işlerden biriydi Uzağa Giden Kadın.
Ne çok sevdim seni Uzağa Giden Kadın. Çok sevdim seni yazmayı. Senin ruhunda kelimeleri keşfetmeyi, sahibinden ödünç alıp anlam yüklemeyi. Son dört yıldır gördüm ki yazmak için önce kendine gelmek gerekiyor. Belki bu nedenle baştan çok abartılı aşklar yazdım, yürekleri şaşırtacak kadar. Oysa istediğim, orta Anadolu'nun kavruk yaşamını, ayağı çıplak, aşka aşık bir kadını anlatmaktı başlangıçta. Limon (sarı araba!), DuyguCan (radyo!) ve Poyraz Bey'in (rüzgar!) yaşam serüvenlerinin dünyanın herhangi bir noktasındaki canlardan farklı olmadığını söylemekti. Yaşamak başetmekti: Önce kendinle, sonra isteklerinle. Yaşamak uyum sağlamaktı ötekinin nefesine.
Cömert hayatıma bakıyorum bir süredir. Zihnim hemen her gün geçmişimden bir kaç anıyla beni hazırlıyor bugüne. Gözlerimde yaşlar var, kimi zaman hüzünden, kimi zaman yaşadığım güzelliklerden dolayı. On gün sonrayı düşünüyorum: Ben 35, Ilgaz 6 olacak. Zaman akıp gidiyor ve hep iz bırakmak istiyorum. Bunca güzelliğe teşekkür etmek istiyorum belki de. Bıraktıklarımla çoğalıyorum.
Dedim ya bu son yazıma başlarken ömrümü gözden geçiyorum diye. Yaptıklarım, yapamadıklarım düzleminde bıraktığım en güzel işlerden biriydi Uzağa Giden Kadın.
Ne çok sevdim seni Uzağa Giden Kadın. Çok sevdim seni yazmayı. Senin ruhunda kelimeleri keşfetmeyi, sahibinden ödünç alıp anlam yüklemeyi. Son dört yıldır gördüm ki yazmak için önce kendine gelmek gerekiyor. Belki bu nedenle baştan çok abartılı aşklar yazdım, yürekleri şaşırtacak kadar. Oysa istediğim, orta Anadolu'nun kavruk yaşamını, ayağı çıplak, aşka aşık bir kadını anlatmaktı başlangıçta. Limon (sarı araba!), DuyguCan (radyo!) ve Poyraz Bey'in (rüzgar!) yaşam serüvenlerinin dünyanın herhangi bir noktasındaki canlardan farklı olmadığını söylemekti. Yaşamak başetmekti: Önce kendinle, sonra isteklerinle. Yaşamak uyum sağlamaktı ötekinin nefesine.
Kelimeleri kullanmakta acemiydim o zamanlarda. Hemen her yazımda geçen temalar vardı. Sanki o kelimeleri yazmadığımda bir yanım eksik kalıyordu. Sonra gördüm ki tıpkı beyin gibi büyüyordu yazdıklarım. Beyin, budana budana büyür. Yazı da sadeleştikçe güzelleşiyor, içime siniyordu. Çok sevdiğim kelimeleri ne kadar az kullanırsam, yazdıklarım o kadar anlaşılır oluyordu. Bu noktaya gelmem çok zamanımı aldı. İnsan sevdiklerinden kolayca vazgeçemiyor çünkü.
Başlangıçta yüreği tutkuyla çarpan, göçebe hayatın için yerleşik duyguların esiri olmak isteyen bir kadını anlattım. Pembe düşlerin panjurlarından sıyrılıp sahiden bir yuva ve çocuk özlemi çeken bir kadının yüreğinden dem vurdum. Seni yazmayı çok sevdim Uzağa Giden. Aşka dair kelimelerini... Sana geliş biletimi kaybettim değişini, bir gece ayrılışa dayanamayıp saçlarını kesişini, büyüyünce gelin olur mu gelincik deyişini çok sevdim.
Şarkılara hikaye yazmayı, fotoğraflara şerhler koymayı öğrendim seninle. Yepyeni dünyaların kapısını araladım bu sayede. Sabit bir mekanda hareketli ömrü yazmaya başladığımdan beri, kalemim olgunlaştı. Pera'nın Demirden Atları bu noktada gelebileceğim en üst seviyeyi bana söylüyordu. O noktada gerçeğin çizgisinden düşe kaçtım bende. Düş İşleri Bakanı olmayı çok sevdim senin bedeninde.
Çocuklarlar için umut olmayı başardım seninle. Benim düşlerimi gerçekleştirdin. Kimine hırka, kimine kitap, kimine kalem götürmemde yol oldun Uzağa Giden. Ben nasıl teşekkür edeyim bilemedim yüreğine.
Şimdi ise özgürleşmek için gidiyorum senden. Hayat bu belli mi olur, gün olur alıp başımı gittiğim gibi gelirim. Gelemezsem bilirim ki sen bana gönül koymazsın. Yazamadığım çok kelime var. Yarım kalan öyküler. Varsın olsun! Tüm sözler söylenseydi o zaman düşler olur muydu Uzağa Giden?
Kimse vedaları sevmez. Oysa vedalar güzeldir. İçinde hep bir umut saklar kavuşmaya dair. Ben giderken buraya bir umut bırakıyorum. Uzağa Giden selamıyla yüreklerinize bir gelincik bıraktım. Yürelerinize iyi bakın Sevgili Okurlarım. Sizin yüreklerinizden, düşlerinizden ve düşüncelerinizden çok sebeplendim. Haklarınızı da helal edin. Şimdi gitme zamanı kenger ve gelinciklerin gölgesinde yalın ayak başlanmış bir yolculukta ufuk çizgisine daha çok var.
Gülümseyin ben hissederim.
Başlangıçta yüreği tutkuyla çarpan, göçebe hayatın için yerleşik duyguların esiri olmak isteyen bir kadını anlattım. Pembe düşlerin panjurlarından sıyrılıp sahiden bir yuva ve çocuk özlemi çeken bir kadının yüreğinden dem vurdum. Seni yazmayı çok sevdim Uzağa Giden. Aşka dair kelimelerini... Sana geliş biletimi kaybettim değişini, bir gece ayrılışa dayanamayıp saçlarını kesişini, büyüyünce gelin olur mu gelincik deyişini çok sevdim.
Şarkılara hikaye yazmayı, fotoğraflara şerhler koymayı öğrendim seninle. Yepyeni dünyaların kapısını araladım bu sayede. Sabit bir mekanda hareketli ömrü yazmaya başladığımdan beri, kalemim olgunlaştı. Pera'nın Demirden Atları bu noktada gelebileceğim en üst seviyeyi bana söylüyordu. O noktada gerçeğin çizgisinden düşe kaçtım bende. Düş İşleri Bakanı olmayı çok sevdim senin bedeninde.
Çocuklarlar için umut olmayı başardım seninle. Benim düşlerimi gerçekleştirdin. Kimine hırka, kimine kitap, kimine kalem götürmemde yol oldun Uzağa Giden. Ben nasıl teşekkür edeyim bilemedim yüreğine.
Şimdi ise özgürleşmek için gidiyorum senden. Hayat bu belli mi olur, gün olur alıp başımı gittiğim gibi gelirim. Gelemezsem bilirim ki sen bana gönül koymazsın. Yazamadığım çok kelime var. Yarım kalan öyküler. Varsın olsun! Tüm sözler söylenseydi o zaman düşler olur muydu Uzağa Giden?
Kimse vedaları sevmez. Oysa vedalar güzeldir. İçinde hep bir umut saklar kavuşmaya dair. Ben giderken buraya bir umut bırakıyorum. Uzağa Giden selamıyla yüreklerinize bir gelincik bıraktım. Yürelerinize iyi bakın Sevgili Okurlarım. Sizin yüreklerinizden, düşlerinizden ve düşüncelerinizden çok sebeplendim. Haklarınızı da helal edin. Şimdi gitme zamanı kenger ve gelinciklerin gölgesinde yalın ayak başlanmış bir yolculukta ufuk çizgisine daha çok var.
Gülümseyin ben hissederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder