16 Nisan 2010 Cuma
VERMEYE NİHALE CİHANDA BİR NEFES BİTTER GİBİ
Nerde kalmıştık sayın okur? “Veren Memnu Alanın Ağzı Bir Karış” dizisinin yeni bölümünün yayını başlamak üzere. Haydi çayını, kahvesini, soğuk drinkini almak isteyene son çağrııı… Hadi kız Hatçe, sallanma, Mualla az kıpırdan güzelim, kaldıramadın k.çını, Ayşeee, hasta olacan yavrum, o kadar buz atılır mı meyve suyuna. Hadi hadi yerleşin artık. Başlıyooor.
Yeni bölüme geçmeden evvel, yayından uzun özet vermek müessesemizin hiç adeti değildir sayın seyirci. O nedenle, bir önceki bölümü seyretmek için aha burayı tıklıyorsunuz.
Hellim’in yaptığı, Fırıldak cadısının el attığı iksirin etkisi azalmaya başlamış, Ahman Bey uyanma, silkinme, kendine gelme belirtileri göstermeye başlamıştır. Bu nedenle Bitter’i şatodan kovmuş, Düldül’e de ülkenin uzak nahiyelerinden birinde vergi toplama görevi vererek çevresinden uzaklaştırmıştır.
Lakin Prenses Nihale o düşüşten sonra bir türlü otsal hayattan çıkamamaktadır. Şatonun baş büyücüsünün teşhisi Prenses’in yüz yıl kadar uyuyacağı yönündedir. İşte bu nedenle öyle bir büyü yapar ki; prenses uyanana kadar, dizinin bütün kahramanları aynı yaşta kalacaklardır. Zaman dünya için geçse de onlar için yerinde sayacaktır.
Ne? Neee? Çemkirmeyin yüzüme. Kurgu, hayal, film yahu. Haydi şimdi anı yaşayın sevgili seyirciler.
YÜZ YIL LEYTIR…
Masum güzel Madama kişisi, içindeki canavara yenik düşmüş, Ahman Bey’in gazozuna ilaç karıştırmak suretiyle emeline ulaşmıştır. Kendisinden yavruladığı, üç oğlan, iki kız, yirmi iki kurbağa ve onlarca torun tombalakla birlikte doksan iki katlı tovırlarında mutlu bir hayat yaşamaktadırlar.
Fırıldak cadısı, Okusford cadılık okulunun kapatılıp güzel sanatlar fakültesi yapılmasının ardından, burada öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlamış, sonra da moda bölüm başkanlığına kadar yükselmiştir. Ve hala yaşlanmamakta ısrar etmektedir.
Teknoloji ve tıp ne kadar ilerlemiş olursa olsun, Mübaşir’in ötürüğüne çare bulunamamıştır. Lakin, Düriye’nin İsmail YK fanlarına katılıp Alamanyalara gitmesiyle ele geçirdiği özgürlüğünü sonuna kadar kullanmış, feyisbuklarda, tivitırlarda kendine epey manita yapmıştır. “Ulen, ne malmışım be, o salak prensesin peşinde yıllarımı heba ettim, ahan da buralar ne biçim karı kız kaynıyomuş.” demeyi de ihmal etmemektedir.
Büyücü Hellim, karısı kafasına vazoyu indirince tamamen değişmiş, hidayete ermiştir. Kendini dine, insanlığa, yardıma, iyiliğe, güzelliğe adamıştır.
Mahpeyker ile sümsük kocası, “dünya yansa umrumuz olmaz” düsturunu iyice abartmış, kendilerini herkesten, her şeyden soyutlamış, nirvananın zirvelerinde otlamaya başlamışlardır. “Artık kimsenin derdi bizi germesin sevgiliiim. Kendi ailemizlen ilgileneliiim. Hatta ben her sene bi tane yavrulayayım da soyumuz yürüsün.” “Evet haklısın sevgiliiim. Anam babamı öldürmeye tam teşebbüs etmiş, mapuslara düşmüş, çıkınca da bir pavyonda konsomasyon yapmaya başlamış ama olsuuun. Biz yine de ilgilenmeyelim aşkım. Böyle sünepe sünepe yogamızı yapalım olur muu? Ama o iki çocuğu yaparken bile ne kadar zorlandım bebeeem. Başka yapmasak.” şeklindeki diyaloglarıyla izleyici kitlesini orta yerinden çatlatmaya devam etmektedirler.
Bitter, karnındaki bebesiyle orta yerde kalmıştır. Hayatı boyunca “Onu getir Mübeccel, bunu götür Münevver, üstümü giydir Semender, donumu çıkar Düldül” diye emirler yağdırmaktan başka hiçbir iş yapmayan bu kadın, şimdi evlere temizliğe giderek yavrusunun rızkını kazanmak için çırpınmaktadır. Lakin heyhaaat, yine bir gün zengin evlerinden birini silerken, eteği açılıvermiş, yeniden hortlayan popülaritesinden yararlanmak adına hemen her dizinin, filmin bir köşesine konduruluveren Nörü Yalço kişisi tarafından keşfedilmiş, cebren ve hile ile namusu (!) kirletilmiş, en sonunda da genellemenin çok olduğu bir hanede çalışmaya başlamıştır.
Yüz yıldır gittiği bütün illerde, ilçelerde, yukarı köylerde, dağda bayırda, üç nesil hatunu sıradan süzen Düldül, artık süzecek kimse kalmayınca, “köyden indim şehire, gör başıma ne gele” diye türkü söyleyerek, şehrin tüm meşhur hanelerini bir bir gezmeye başlamıştır. Böyle sürterken yol ortasında garip, saat dese saat değil, aypod dese aypod değil, bi dudağı yerde, ötekisi nerde belli değil bir alet bulmuştur. Öyle mal mal alete bakarken, yüzünde yine o bildik “Bizim hiç kıymamız olmadı ki amca.” ile “Ulen amca baba yarısı ise, yenge de anne yarısı mı olur?” arası ifade belirir. Bu sırada hanenin kapısı açılır, Düldül’ün gözleri yerinden fırlar, kamera ifadeyi zumlar, müzik başlar ve aynen TO BE KONTİNYÜÜÜ sayın izleyici.
Yeni bölümde görüşmek üzere, hoş kalın hoşça kalın…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder