31 Aralık 2011 Cumartesi
BİZ Mİ YENİ YILA... YENİ YIL MI BİZE... ???
Bildiğiniz gibi her sezon, felaket senaryolarının biri kalkmadan, biri girer vizyona sayın okuyan. 2012, Kehanet, Dünyanın Durduğu Gün, Biz Size Dememiş miydik, Ahan da Kaydı, He he Şimdi Ne B.k Yiyeceksiniz Bakalım… Ve benzerleri gibi filmlerle içimizi kuruttu bu Halivud senaristleri.
Tamam kıyamet diye bi şey var. Tamam sonunda yok olacak dünya. Lakin, bunu gözümüze gözümüze sokmanın alemi ne? İki felaket filmi seyrettik diye bilinçlenecek miyiz? Buzullar eridiğinde sular altında kalacaz diye vaz mı geçeceğiz doğa katliamından? Nükleer tüm dünyayı sarmasın diye tepki mi vereceğiz? Kuraklık olacak diye ormanları yok etmeyi bırakacak mıyız? Elbette ki hayır.
Zaten benim derdim, bu konuda film yapılması da değil ki. Gavur yapıyor kardeşim. Yapsın…
“Peki senin derdin ne kadın?” diye sorduğunuzu, “İki saattir ne diye yine bıdı bıdı edip kafamızı şişiriyon? Sadede gel artııık!” şeklinde çemkirdiğinizi duyar gibiyim. Çemkirmeyin sayın okuyan! Anlatıciim.
Yıl 2012… Günlerden Pazar. Boşanmış bir ana-baba onların mutsuz bebeleri…( ki halivud bize bu alt metinde, aile yapısının öneminden, boşanmanın çocuklar üzerindeki olumsuz etkisinden bahsederek, önemli bir mesaj vermeyi ihmal etmiyor.) ve ananın yeni sevdiceği aynı arabanın içinde seyahatte. (Burada da halivud amca, modern ve geniş bir ailenin nasıl yapılanması gerektiğini anlatarak, yine bir alt mesajla beyinlerimizi dumura uğratıyor.)
Pekiyi bunlar ne mi yapıyorlar? Kıyametten kaçıyorlar. Vallaha bak. Yeminlen söylüyorum. Gülme sayın okuyan! Kaçan kaçıyor, sen kendi derdine yan!
Dağlar kalkmış kopmuş, okyanuslar taşmış, yollar ikiye yarılmış ne var ne yoksa yutmada. Koskoca Hürriyet Hatunu bile suların altına gömülmüş. Dünyanın ekseni kaymış, ağzı burnu yamulmuş, şanzımanı freni dağıtmış gezegenimiz… Bu bizimkiler ne yapıyor? Külüstür bir minibüsle, yok olmakta olan dünyanın yarık yarık olmuş yollarında seyr-ü sefer ediyor efenim. He bu esnada da eski koca ve yeni kırık birbirleri ile fikir istişaresinde bulunuyor. “Bu iş minibüsle olmayacak kardeş, bence biz uçakla kaçalım.”
Şimdi buradan ne anlıyoruz? Filmin bize vermek istediği en önemli mesaj ne sizce? Yorulmayın pek kıymetli teve izleyicisi, ben söyleyeyim: Dünyanın o son günü geldiğinde, kıyametten kaçmak için kullanmak üzere, her birimizin birer uçak edinmesi şart! Banka kredisiyle, kredi kartına seksen altı taksitle, artık bilezik, altın ne varsa bozdurmak suretiyle… Lem nasılsa taksitler bitmeden kıyamet kopmuş olacak. O saatten sonra bankalar, faiz diye, temerrüt diye peşimize düşecek değil ya! Olmadı kurbanda yedi kişi bi uçağa girecez. Hadi yine iyiyiz dostlar. Yırttık.
“Bak bi de laf ediyordun İncegül. Al sana cillop gibi kurtuluş” diyordum ki… Yanılmışım sayın okuyan. Daha bitmemiş. Bunların asıl derdi, kendilerini yok olmaktan kurtaracak, gemilere ulaşmakmış.
Al işte… Uçakla kurtaracaktık durumu ama, şimdi bir de gemi çıktı. Eee, şimdi bizim emekli ikramiyelerini koysak, banka kredisi, karttan nakit… Eşten dosttan dolar avro alsak… Yok yok… Hem uçak hem gemi biraz zor… Bu bahtla piyango miyango da vurmaz. Yapacak bir şey yok. Biz de bedelini ödeyemeyen her fakir Türk evladı gibi paşa paşa bekleyip kaderimize razı olacağız.
Neyse efendim, biz yine filmimize dönelim. Bunlar, tabii ki hangi taşı kaldırsan altından çıkan Çinlilerin yapmış olduğu gemilere ulaşmak için türlü badireler atlatıyor, türlü tehlikeleri aşıyorlar. Elbette her başrol oyuncusu gibi dokuz canlı oldukları için bir türlü ölmüyorlar.
Lakin, halef-selef olan iki adam, her ne kadar birlikte hareket ediyormuş gibi görünse de ortalık durulduğunda hatunu hangisi götürecek diye bir si.dik yarışı içine girmekten de geri durmuyor. La oğlum, bak kıyamet gelmiş, dünya gitti gidiyor… Kıl iki rekat namazını, duanı et, bi şehadet getir, hiçbir şey yapamıyorsan istavroz çıkart… Yok baba, hala karı-kız derdindeler. Erkek milleti işte…
Evet sayın okuyan, hemen hemen hepinizin seyretmiş olduğu gibi bu nadide filmimizin sonunda dünya yerle bir oluyor, resetleniyor, sıfırlanıyor, sil baştan başlıyor. Ve bunlar elbette kurtuluyor, mutlu mesut, yeni bir yaşam kurmak için planlar yapıyorlar. Allahtan öteki adam tam olarak başrol oyuncusu olmadığı için, filmin bi yerlerinde hakkın rahmetine kavuşuyor da hatun için kavga etmesi gerekmiyor cönümüzün.
Kıyamet kopmuş ne gam? Onlar eriyor muradına, biz çıkıyoruz kerevetine.
Hey gidi hey! Biz ki; elleri, ayakları bağlı vaziyette koca düşman ordusunu yerle bir etmiş Nattal Gazi’nin torunu, biz ki; kolunda dijitıl saatiyle tek başına kaleler fethetmiş Mamçakoğlu’nun ahvadı, biz ki; mancınığa mevsimine göre meyveler gerip küffarın üzerine yürümüş, bir domatesle iki gavur birden devirmiş Karamurat’ın ceddiyiz. La oğlum, biz bile bu kadar saçmalayamamıştık yahu.
İlahi Halivud!.. Sen çok yaşa e mi?
Çoktan seyredilmiş, eskitilmiş bu filmi neden mi tozlu raflardan, günışığına çıkarttım? Hele bir bakın isterseniz takvimlerinize…
Haydin kendinize mukayyet sayın ve pek sinemasever okuyan kitlesi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder