Dans dediğin nedir ki? Tek başına bir anlam içerir mi?
Ya tökezlersen ne olacak? Seni tutacak bir ele ihtiyacın yok mudur?
Yorulursan enerji verecek bir kula?
Hiçbir olmaz ise müziği dinlerken adımları atarken ruhunu temizliyecek paylaşımcılara ihtiyacın olmazmı!
Elbette tüm bu söylediklerim ‘’kanserle dans’’ için de geçerli.
Lakin kanserle dans ederken umudunu yitirdiğin, yorulduğun, tökezlediğin o kadar çok zaman olur ki….
İşte o anlarda imdadına yetişenler senin gerçek işbirlikçindir.
Bu açıdan sizlere ufak bir yazı dizisi hazırladım ‘’Hayatımın dansçıları’’ adı altında. Hepsi ile farklı tecrübeler edindim. Hepsinin özellikleri farklı idi ve hayata olan duruşuma bir farklılık yarattılar…
İlk olarak eşimden bahsetmek istiyorum. O benimle hayata başlarken başına gelecekleri biliyor muydu? Elbette hayır. Bu denli genç yaşta böylesi ağır bir yükümlülük yaşamak kolay mı! Bu illetin tüm sancılarını yüklenmek ise bir başka olgunluk. İşte bu yüzden evlilik aktinde iyi günde kötü günde sağlıkta hastalıkta diye söz verilir. Söz vermek insan hayatının en önemli tecrübesidir. Antın arkasında durmak ise şereftir, olgunluktur. Eşime gelince sadece bu olgunluğa erişmekle kalmadı aynı zamanda yaşamını en iyi şekilde sürdürülebilmesi adına çaba sarfetti. İnkarı belki de biraz ondandı. Hiçbir zaman hasta kadın gibi olmamı istemedi. Gerek aile arasında gerekse toplumda görevlerimden geri kalmamamı istedi.
Yorgunluk, bıkkınlık bezginlik gibi kavramların lügatimden çıkarmam için bana sürekli boyumdan büyük işler yükledi. Ve başaramamak gibi bir şansım olmadığını her sabah tekrar tekrar etti. Defa kere motivasyonumu yükseltti. Hatta bir itirafında şöyle dedi ‘’Sabah evden çıkarken düşüneceğin konunun benimle olan münakaşası olsun diye onu kasten kızdırırım. Akşama kadar sıkılacak başka konusu olmasın’’. Bir keresinde sokaktan geçerken sevdiğim şekerlemeleri görünce bir torba aldı ve eve kadar kendisi hiç yemedi. Bana verdi şaşırdım nereden de biliyordu çocukluğumun maron degiseesini sevdiğimi. ‘’O kadar da olsun‘’ dedi.
Bir keresinde ise bana şekerleme diye bir torba verdi içinden inci kolye çıktı. Göğsü alınacak bir kadının sabahleyin başucunda bulduğu ‘’bu hayat bana zor gelir seni de üzerim kendimide’’ notunu düşününce tüylerim ürperiyor.
Tersi olsaydı sen ne yapardın? diye sorduğunuzu duyuyorum. Yozlaşan dünyamızda kocasını terk eden kadınlar yok mu? Biz kimseyi suçlayamayız. Ancak bildiğim tek şey bir travma yaşadığın zaman o güne kadar sürüklediğin alüvyonların kalitesinin bundan sonra kuracağın yol için önemli bir malzeme olacağıdır. Taşıdığın alüvyon çamurlu ise ‘’kanser’’ sadece bir bahanedir. Taşıdığın alüvyon mineraller ile yüklü verimli toprak ise yolun da aydınlık olacaktır. İşte bu yüzden yaşarken sırtımızda çürük yumurta küfesi yerine, zengin ögeler ile beslenen yükte hafif pahada ağır mücevherler taşımalıyız. Bu mücevherler ise genelde çok uzağımızda değiller.
Sevgilerimle
Feride
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder