4 Temmuz 2010 Pazar

Döndüm...


Uzun zamandır kırdığım kalemimin ucunu açtım. Tesadüf değildir, bugün dönüyor olmam.

Aile fotoğraflarına bakıyorum bir süredir. Sisleniyor albüm elimde. Renkli, güzel günlerin yerini siyah beyaz hatıralar alıyor. Siyahların da bir süre sonra, şekil verdiği beyazlara karışıp yok olacağını biliyorum. Hayatın, her birimizi bir yandan diğerine taşıdığını görüyor gözlerim. Her ölümle biraz daha eksiliyorum. Eksikliğimi hissetmemek için düş dünyasının kapısını aralıyorum. Sevdiklerimin bir köşe başından çıkıp geldiklerini ve beni sobelediklerini hayal ediyorum. “Saklambaç oyunu sona erdi. Yeniden toplanma vaktidir!” denmesini bekliyorum. Düşten gerçeğe düştüğümde ise çocuk olmadığımla ve gelmesini beklediklerim gelmeyeceği ile yüzleşiyorum. Tüm yaşanmışlıkların en can yakıcı tarafını artık daha iyi sezebiliyorum.

Bir sürü şeyi unutmak istedim yazmayı bıraktığım günlerde. Durmadan yinelenen şeylerin esiri olmaktan ürktüm her nefes alıp verişimde. Aidiyet duygumun sarsıldığı anlarda her türlü kurmacalardan kaçmak istedim. Çünkü kurmaca hayat, hastalıklı bir aşk gibi geliyor bana. Giderek daha da örseleyici hale dönüşen bir bağımlılıkla hayatımı sürdürmek istemiyorum. Şekilsizleşen ve mayası bozulan kent dekoruna prangalanmış olarak yaşamayı yakıştıramıyorum kendime. Gerçek bir direniş bu! Tüm yıkıcılığına karşın medeniyetin içinde kendim olarak kalmaya çalışıyorum. On beş yaş sevdası değil bu. "Ben kimim?" sanrılarından daha öte bir noktada olduğumu biliyorum. Sadece olduğum gibi yaşamak istiyorum.

Kendimi yaşayabilmem için ne istediğimi bilmem gerekiyor, bunu sezinliyorum. Daha önceleri elimde kocaman bir silgi olsun istiyordum, bütün hüzünleri silebilmek için. Şimdi ise sadece anlatabilmek için insan öyküleri istiyorum. Kalem insanlıktan çok sonra yaratılmış bir şey. O yüzden öyküler yaşıyor, kalem kırılsa da artık biliyorum. Öykü için insanların arasına karışmak gerekiyor. Üryan yanlızlığımı şimdilik ardımda bırakıyorum.

Sessizliğin bana iyi geldiğine inanıyorum. Sade bir aklın önderliğinde, yalın ayak yürümek istiyor Uzağa Giden. Çünkü, suskunluğumda öğrendim ki sözcüklerin süse püse ihtiyacı yok. Bu gök kubbe altında söylenmemiş bir sözcük kalmamış. Her mırıltı aslında anlamlandırılmayı bekliyor. Kelimelerin anlaşılmaya ihtiyacı var. Yazılanlarla yazgıları diriltirken, kelimelerinde uyandırılmaya ihtiyacı var.

İşte bu nedenle yazgıları kaleme almaya karar verdim. Yaşanmışlıkların elbise olarak asıldığı gardroptan bir gün giyinip, yazılarımı öyle yazacağım artık. İyi niyetim ya da merhametim ne kadar büyük olursa olsun başkalarının yaşadığı acıları, kırgınlıkları gözümde canlandıramıyorum çünkü.

Döndüm... 




Fotoğraf: Özgür Çakır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder