1 Aralık 2015 Salı

Bunca İlim Ne İçin?



Cenab-ı Hakk, Bakara Sûresi’nin 31. ayetinde “Allah, Adem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti.” buyurarak, ilimle tanışıklığımızın, ilk insan Hz. Adem’le başladığını bizlere bildiriyor. İlk insandan bu yana geçen binlerce yıl boyunca, milyarlarca insan az veya çok ilimle haşır neşir olmuş, kimisi ilmini Allah’a yakınlaşmak için kullanmış, kimisi de O’nun ilmini yine O’na isyan etme yolunda harcama acziyeti içerisinde bir ömür sürmüş.
İlmin tavan yaptığı fakat ahlâkın tabanlarda süründüğü “bilgi çağında” bizler de çeşitli ilimlerle meşgul oluyoruz. Peki biz ilmi ne için kullanıyoruz? Bu sorunun cevabını arayacağız.

İslâm=İlim
Kur’an-ı Kerim’de bilmek mânâsına gelen “ilm” kökünden 780 kelime, yazmak mânâsına gelen “kitap” kökünden 320 kelime yer almaktadır. Kur’an’da bu kadar çok tekrar edilen kelime sayısı çok azdır. Bunun yanı sıra Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem-e vahyolunan Kur’an’ın ilk ayetinin “Oku!” olması ve Cenab-ı Hakk’ın ilimden başka bir şeyi arttırması için Peygamberimiz’e emirde bulunmaması, Allah’ın ilme verdiği değerin en önemli delillerindendir. Yine aynı şekilde Kur’an’ın 68. sûresine “Kalem” adı verilerek ve kalemin üzerine yemin edilerek ilme verilen şerefe dikkat çekilmiştir. Râd Sûresi’nin 37. ayetinde Cenab-ı Hakk “…Eğer Sana gelen bu ilimden sonra, onların arzularına uyarsan, (işte o zaman) Allah tarafından Sen’in ne bir dostun ne de bir koruyucun vardır.” Kur’an’ı ilim kelimesiyle vasfetmiştir.
Allah-u Teâlâ, bizlere bir çok kez “düşünmez misiniz, akletmez misiniz” şeklinde sorular yönelterek, aklımızı kullanmamızı ve ilim sahibi olmamızı istiyor. Amellerin niyetlere göre değer bulduğu bir dine mensup olarak hangi amaçla ilim talep ettiğimize dikkat etmeli, niyetimizi tekrar tekrar gözden geçirmeliyiz.



İlim, İki Uçlu Bıçak Gibi
İlim, insanı cennetin en üst makamlarına yükseltebileceği gibi, aynı zamanda cehennemin dibini boylatabilecek bir güce de sahiptir. Bir Allah dostunun tabiriyle ilim, “ iki uçlu bir bıçak gibidir”. Nitekim Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem- “ Alimin âbide üstünlüğü, benim sizin en aşağı derecede olanınıza üstünlüğüm gibidir.” buyurmuştur, Fakat ilim ile ilgili “İlmi, âlimlere karşı böbürlenmek, cühelâ ile münakaşa etmek veya makam-mevki elde etmek için öğrenmeyin. Kim bunu yaparsa ona ateş gerekir, ateş!” buyurarak da, ilmin kişiye faydalı olabileceği gibi zararının da dokunabileceğini bizlere hatırlatır.
Ne yazık ki günümüzde bir çok insan yüksek mevkilere erişebilmek için ilim tahsil etmekte ve kendisi için hazırlanmış korkunç bir sona doğru gitmektedir. Özellikle genç kızların, sırf nefislerini tatmin etmek gibi ucuz ve bayağı nedenlerle ilmin değerini beş paralık etmelerini üzülerek izliyoruz. Tabi, “kocana muhtaç olma” düşüncesiyle hareket ederek, kızlarını okuması için zorlayan aileleri de unutmamak gerek!
Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem- namaz hususunda dahi, hanımların evlerinde kıldıkları namazın, en faziletlisi olduğuna dikkat çekmiştir. Bunun yanında hanımların sözde ilim için üniversite köşelerinde yıpranmaları ne kadar doğru olabilir? Ayrıca ilim öğrenmenin yeri, talebelerin ilmî yönünden çok sosyalleşmesiyle ilgilenen bugünkü üniversiteler midir gerçekten?

İlim, Allah’a Ulaştırmalı
Tahsil ettiğimiz ilim bizleri hayrete düşürmüyorsa, Allah’ı hatırlatıp düşündürmüyorsa, kısacası O’na ulaştırmıyorsa, hakiki işlevini yerine getirmiyor demektir. Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem- böyle ilimden Allah’a sığınmış ve hayretini arttırması için Allah’a niyazda bulunmuştur. Bizler de bir nefis muhasebesi yapmalı ve hangi niyetle ilim peşinde koştuğumuzun bir an önce farkına varmalıyız. Niyetimizi sağlamlaştırdıktan sonra ilim öğrenmeye başlamalıyız. Aksi takdirde ayet ve hadislerde buyrulduğu gibi hayırlı bir akıbetimiz olmaz.
İmam Gazâlî Hazretleri, ilim öğrenmeyi zaman ve gayret isrâfı hâline getirmekten sakındıran nasîhatlerinde şöyle buyurur:
“Okuyup mütâlaa ettiğin ilimler, kalbini feyizlendirip ahlâkını güzelleştirici mâhiyette olmalıdır. Meselâ, ömrünün sonuna bir hafta kaldığını öğrensen, bu kısacık zamanda mutlaka sana fayalı olacak bir ilimle uğraşırsın. Hemen kalbini yoklar, dünyevî ihtiras ve menfaatlerle alâkanı keser, güzel huylarla bezenmeye çalışırsın. Hâlbuki insanın kavuştuğu her gün ve gecede ölmesi mümkün ve muhtemeldir. Buna göre, seçip meşgul olduğun ilimler, seni azamet-i ilâhiyye karşısında duygulandırıp mâneviyâtını düzeltecek ilimlerden olmalıdır.”
Allah’ın bizlere de, Hâlık’ın nazarıyla mahlûkata bakmamızı sağlayacak ilim vermesi niyazıyla yazımızı Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’in sözleriyle nihayete erdiriyoruz: “İlim, çile işidir. İlmin hakîkati, yaşanmasıyla ortaya çıkar. Yaşanmayan ilim, âyet-i kerîmede buyrulduğu üzere “kitap yüklü merkep misâli” mânâsız bir hamallıktır. İlim, kişiyi Hakk’a, hakikate, takvâya, sâlih amellere sevk ediyorsa ilimdir. Yoksa Şeytan’da da ilim vardı, Kârun da ilim sahibiydi. Fakat ilim, onların benliğini palazlandırarak onları dehşetli bir kibir ve gurura sürüklemişti. Onlar da bu nefsânî hazza râm olarak nefislerine aşırı bir îtimat duymuşlardı. Bu bakımdan ilim, lâyıkıyla hazmedilip amele dönüşmezse, ahlâka yansımazsa, şahsiyetin bir parçası hâline gelip irfâna yücelmezse, kulu “hiçlik”, tevâzû ve mahviyet iklîmine sevk etmezse, o ilmi tahsil adına verilen bütün emekler, israf olmuş demektir.”

kaynak: http://takiyuddin.org/
astronomi bilim bunca ilim niçin ilim ilim niçin islam islam ve bilim


İlgili Aramalar:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder