1 Ekim 2009 Perşembe

GÖZÜN KÖROLMAYA DÜLDÜL


Yıllar evvel o ödevi hazırlarken aklıma geldiydi. Vallaha da billaha da düşündüydüm. Bunlar gemi azıya alsalar, işi iyice abartıp seralarda, gemilerde mercimek yemeği pişirseler hemi de fırında, sonunda da beraber kaçıverseler dediydim. İki gözüm önüme aksın ki ilk benim aklıma geldiydi.

O zaman ödevimi bu minvalde düzenleyip hocanın önüne atıverseydim ne mi olurdu? Ya “Cins-i sa.pık mıdır nedir? Hiç de öyle görünmüyo yahu! Ne etsek acaba?” diye disiplin kurulunda geleceğim hakkında toplantılar yapılırdı. Ya da arlanmaz, rezil, kepaze öğrenci damgası yiyip eğitim hayatım boyunca bu utançla yaşamak zorunda kalırdım. Bunların bilincinde, çalışkan, dürüst, kendini bilen bir insan evladı olduğumdan; kendi halinde, gayet de namuslu bir dosya yaptım bu romandan ve gönül rahatlığıyla ödevimi teslim ettim.

Ama yirmi küsur yıl sonra bir senarist çıktı ve benim o zaman cesaret edemediğim şeyi yapıverdi işte. Ben aldığım “On” ile ve biraz övgüyle sap gibi ortada kalırken, elin adamı milyonları cebe indiriverdi. Reva mı bu şimdi? Sorarım şimdi ben ortalık yere; “ADALETİN BU MU DÜNYA?” diye.

Zamanında TRT’nin de dizileştirdiği, bin tane laf söylediğimiz, kötü kadın muamelesi yaptığımız Müjde’nin bile seyrederken Ar duyduğu, meşhur Bitter ile Düldül çiftinden bahsediyorum. “Alan memnu, veren memnu, sana ne oluyor?” deme ey okuyan. Anlaticiim.

Malumunuz projenin tartışılmayan bir şeyi kalmadı. Biz de biraz mıncıralım isterseniz.

Dizimizin bebek yüzlü güzeli Bitter’in, o gözleri felfecir okuyan anasının göz koyduğu, zengin ve kerizmatik Ahman Bey’i kafesleyivermesiyle, sandığımız kadar masum olmadığını daha ilk bölümlerde anlamıştık. Muhteşem manzaralı, bi tarafında imdat desen, ancak üç gün sonra yardıma koşulabilecek büyüklükteki evde, çarpık çurpuk, yalpalaya yalpalaya yürürken, çifte kavrulmuş, fıstıklı Hacıbekir lokumu kıvamındaki Düldül’le çarpışması ve onu mideye indirmek istemesi kaçınılmazdı elbette. Bunda bir beis yok.

Yataktan makyajlı ve fönlü kalkan, k.çı, başı yaz kış kapanmayan, her daim, “yi beni, yut beni!” bakışları yüzünden eksik olmayan Bitter’in Düldül efendinin iştahını kabartmaması beklenilemezdi. Bunda da bir beis yok.

Önce kocam olacak diye salyalarını bulaştırdığı Ahman Bey’e, sonra biricik damadım muamelesi çeken, sanki çok çalışmış da yorulmuş gibi o tatil benim, bu tatil benim, sürtüp duran Fındıkçı hatunun; Evinin kadını, yavrusunun anası Mehpeyker’in eski kırığı olduğunu bile bile Düldül’le çalışabilen ve en az karısı kadar mal olan adamın; Kuzeninin kapısında kebapçı kedisi gibi yalanıp duran Nihale’nin; Patronunu tenhada kıstırma planları yapan, ama bu esnada duruluğundan, masumiyetinden, fedakarlığından, pavyonda çalışan Türk Filmi esas kızı namusluluğundan asla ödün vermeyen Madama’nın durumlarında da bir beis yok.

Bütün bunlar gözünün önünde cereyan ederken, kerizmatik kişiliğine, insanı çıldırtan ağırlığını da ekleyerek, gün günden daha da aşık olduğu karısına iltifatlar, övgüler, hediyeler yağdıran. “Ne kadar da mutluyum, huzurluyum. Allah bana onu armağan olarak verdi.” diye ortalıkta sevgi pötürcüğü şeklinde dolanan, Allah senin bin türlü belanı verdi haberin yok Ahman Bey’in bu şapşallığında da bi beis görmüyorum kendi adıma.

“Peki nerde lan bu beis? Ne diye doladın diline?” diye sorduğunuzu, “Sadede gel artık manyak yazan, ne uzatıp duruyon o zaman?” diye çemkirdiğinizi duyar gibiyim sayın okuyan.

Bana ne ya! Kim kiminle ne yapıyorsa yapsın. Zamanında benim yapamadığımı, yazarının kemiklerini sızlatmak pahasına, büyük bir cesaret örneği sergileyerek yapmış senarist. Daha kimleri kimlerde buluşturacak, kimin eli kimin neresine değecek, kim kiminle halvet olacak, daha ne entrikalar dönecek, yaşayıp göreceğiz. Elbette ki tutmuş her “edebi eser katli” gibi bunun da b.kunu çıkartıp, bin yüz seksen iki bölüme kadar uzatacağız. Sonra da bunu “Aile Dizisi” diye oturup hep beraber seyredeceğiz. (Bkz. aynı kanalın sündüre sündüre ishal olmuş bebe b.kuna çevirdiği, göz yaşlarımızı nehirlere çeviren diğer katliam.)

Oysa benim derdim bambaşka!..

Şimdi bu Düldül efendi duygusal, aşık oğlan kimliğinde kadınların gönlünde taht kurdu ya… Hani o Bitter’i her gördüğünde sıcakta iyice yavşamış fukara sümüğü gibi yayım yayım yayılmasıyla “Ayyy yazııık” şeklinde iç geçirmemize neden oluyor ya… Hani bu muhteşem yaratığa baktığımızda hiçbirimizin aklına “Ulen şerefsiz, babalık etti bu adam sana be! Memlekette başka çarpık bacaklı, tahta me.meli hatun kalmadı mı len? Tüü senin kalıbına!..” demek gelmiyor ya... Hepimizde bir Düldül hayranlığı, her birimizde böyle aşık olunma arzusu, böyle bir gevşeme, bir yavşama, bir ahlak erozyonu yaratıyor ya bu yavrucak. Tamam kabul ediyorum; Allah sahibine bağışlasın, taş gibi de bebe. Ama sarışın yahu!..

Hal böyle olunca, zamanında “Iyyyk… sarışın adam mı olurmuş. Ay renkli gözlü erkek hiç tipim diil… Erkek dediğin karayağız, göğsü kıllı, kodum mu oturtan cinsinden olur, bebek yüzlü adamla hiç işim olmaz…” diyen sahiplierkeksever akbabalar, “Zeten bizim ülkede var çok sarışın adam, lazım bize esmer adam janım…” diye kırıtan soyu batasıca Uruslar, “Sarışın olsun, çamurdan olsun, olacaksa Düldül gibi olsun…” demeye başladılar.

Bu da, yıllar yılı, “Ulen nasılsa bu adam sarışın, gideri yok buralarda, hehe salarım bayıra, mevlam kayıra” şeklinde rahatlığın dibine vuran İncegül şahsiyetsizinin “Şimdi b.ku yedik kızım, sonumuz çıksın hayıra” şekli kafiyeler üretmesine neden oldu sayın okuyan.

Üstelik bu koca kişisinde bir kendine bakmalar, bir kilo vermeler, bir kıyafette devrim yaratmalar, bir imaj değişiklikleri, yeni saç modelleri ki sormayın gitsin. Yahu benim yok, adamın göz altı kremi var. O kadar söylüyorum işte.

Şimdi işin yoksa, telefonunu kontrol et, gittiği yerleri takip et, kimlerle görüştüğünü araştır, günde elli kere ara. Ooo… Valla zor iş. Hiç uğraşamam.

Şimdilerde yeni bir dizi başlıyormuş. Başrollerinde de şu bizim esmer güzeli, deliyürek. Dua edelim de bu dizi tutsun, Düldül modası da başladığı gibi bitsin. İncegül de şöyle rahat bir nefes alsın caanım.

Hem kırkından sonra azanı ya teneşir paklar; ya da İncegül haklarmış…

Haydin görüşür, dertleşiriz yine…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder