9 Ekim 2009 Cuma
KELEBEK ETKİSİ
Teknolojinin önlenemez yükselişiyle birlikte, tıbbın da böylesi ilerlemesi kaçınılmazdı elbette. Sevindirici buluyor, takdir ve taltif ile izliyorum sayın okuyan. Ben gibi cahil-cühela kısmının bile bu gelişmelerden haberdar olması, sevinç duyması şaşılacak bir şey değildir. O yüzden reca ederim şaşırmayınız.
Bu gün “tüpten” değil “tüpte” bebe yapımına değinerek, nice kadının yüzünü güldürmüş, nice ocağın alevini harlamış bu yöntemin ıcığını-cıcığını hep birlikte mıncıklamak maksadıyla toplaşmış bulunuyoruz. Ahaliye her daim faide sağlamak maksadıyla canhıraş çırpınışlarına, yırtıcı tepinişlerini de katan müessesemiz, yine kamuoyunu aydınlatacak bir mevzuyu masaya yatırmaktadır. Kıymetini biliniz.
Tarihlerden dün, günlerden akşam saatleriydi. Bendeniz fedakar, cefakar muhabiriniz İncegül, en az benim kadar manyak olan yarım techizatlı kameramanım günlük ve yeni atadığım başarılı asistanım küçük sıpa Ozi kişisiyle birlikte yollara döküldük. Bu şehrin Avrupa yakasından Anadolu yakasına geçmenin zorluklarını hiçe sayarak, işten çıktığımız ve İstanbul trafiğinin normal adamı bile pisikosomatik paranoyak şizofiren yaptığı vakitlerdi. Yaklaşık iki buçuk saatlik bir yolculuktan sonra, hastanenin yeni doğan servisinde bir odaya kendimizi güç bela attık.
Zaten güzel yurdum insanı, her konuda olduğu gibi “tüpte bebek yapma” konusunda da ful donanımlıydı. Bu sebeple, programımızı daha ziyade bu bebelerin doğduktan sonra ne gibi arızalar çıkaracağına yönelik yapmayı düşünmüş ve konuyu bu minval üzre bir yola sokmuştuk. Bir tüpbabayla görüşecek ve onun ileriki yaşamında olması muhtemel değişiklikler üzerine öngörülerini dinleyecektik ilk evvela.
Oda kalabalıktı. Büyük anneler, büyük babalar, teyzeler, halalar sevinç yumalağı, sevgi pötürcüğü, aşk kelebeği kıvamında uçuşuyorlardı. Tüplü çiftimizin gözleri parlıyordu. Baba olacak şahsiyetle tanışmak ve kaynaşmak, kendisiyle bir röportaj yapma isteğimizi bildirmek maksadıyla yanaştık. Tir tir titreyen ellerini uzatıp bizi selamladı. Ona heyecanlanmamasını, önünde açılan o zorlu ama bir o kadar güzel yolda yürürken, güçlü, dirayetli, kendinden emin ve sevgi dolu olduğu takdirde en büyük mutlulukların onu beklediğini; lakin bu camışların hep böyle süt kokmayacaklarını, ileriki yıllarda ocağına incir ağacı dikeceklerini, canına okuyacaklarını, anasından emdiği sütü burnundan fitil fitil getireceklerini de söyleyip kendisini bir güzel rahatlattıktan sonra, röportaja başladık efenim. Bkz. alt paragraflar.
Sayın Mamuli Bey, maşallah nurtüpü gibi mamulleriniz, pardon bebeleriniz olmuş, tebrik ederiz efenim. Hangi tüpte pişirdiniz aceba.
Yuro LPG bunlar hanfendi. Pişirmiyorsun, çiğden oluyor.
Aman ne güzel. Peki biz zavallılar gibi normal yollardan, uğraşıp didinip, çabalayarak; ter akıtarak yapsanız daha doğru olmaz mıydı?
Aman hanfendi ne uğraşacam. Baksanıza millet on sekiz sene didinmiş, tırmanmış, dişini tırnağına takmış anca iki camış sahibi olabilmiş –SÖZÜM MECLİSTEN DIŞARI- biz bi kerede hallediverdik toptan işte. Fena mı olmuşlar?
Yok yok pek güzel olmuşlar valla. Peki gaz kaçağı riski taşımıyorlar mı? Yani tehlikeli değil mi? Ateşle yaklaşılabiliyor mu bu bebelere?
Yok yok, hiç meraklanmayın. Gaz kaçağına karşı önlemimizi aldık hanfendi. Gaz kaçırdıkları zaman, direkt halalarını çağırıyoruz, o hallediveriyor.
Anladım. Peki halaları nasıl hallediyor,? Biraz aydınlatsanız bizi. Gerekirse aynı yöntemi kullanırdık.
Efenim gaz kaçağı olan yere ağzınızı dayayıvermek suretiyle ciğerlerinize alıyorsunuz ve atmosfere katışmasını önlüyorsunuz. Tabii bu esnada başka atık maddelerle karşılaşırsanız, biz orasına karışmıyoruz.
Heee… Anlaşılmıştır Sayın Mamuli Bey. Pek şanslıymış aplanız. Böyle ulvi bir görevi kendisine layık gördüğünüz için size minnettardır eminim. İyrenç bir insan olmanıza rağmen kendisi tarafından sevildiğinizi düşünüyorum yine de. Neyse efenim… Bildiğim kadarıyla bunları her yere park edemiyorsunuz. Park sorununa karşı ne gibi tedbirler aldınız.
O konuda da hiç endişelenmeyin İncegül Hanım. Biz onları isteseniz de bi yere park etmeyecez. Evde cam fanus içinde tutacaz. Gelen ziyaretçiler de anca cam ardından bakınıp yalanmakla yetinecekler.
Oyarım…
Ne oyuyon canım sen? Kabak mı? He he he…
Lem Mamuli kişisi, valla gebertirim seni he… Sen kimin bebesini kimden sakınıyon be. Valla yıkarım lem burayı. Dağılın bre gafiller, çipillerimi sevecem.
Oy halası tüpülerini yer onların, yer, yer…
Deniz’im, Demir’im… Kanatlarında rengarenk göğümüzü aydınlatan kelebeklerim. Yırtıp kozanızı özgür bıraktınız kendinizi. Bundan gayrı bize emanetsiniz. Gözümüzsünüz, kalbimizsiniz bundan gayrı. Hoş geldiniz be!.. Sahiden çok hoş geldiniz!..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder