16 Ağustos 2010 Pazartesi

Kırmızı Saçlı Leylak



Sessiz sessiz yürüyoruz ikimiz el ele. Tüm sessizliğimize rağmen bu duyguyu çok seviyorum. Kendimi yalnız hissetmiyorum o anlarda. Cevat Ilgaz’ın yüzündeki tatlı gülücüklere bakıyorum. Bu dünya sadece insanların değil diye birbiri ardına kulağımda çınlıyor kahkahaları. Karıncaları seven eline dokunuyorum onun. Heyecanla sımsıkı tutuyor parmaklarımı. Sanki elimi değil dünyamı tutuyor. Yüzüne bakıyorum bazen gözlerim dolu dolu. Biliyor içlendiğimi uzaklara bakıyor, belli belirsiz sıkıyor elimi. Yürüyoruz…

Bu duygularla yürürken, leylak ağacının yanında kırmızı saçlı kadını görüyoruz. Kıpkırmızı saçlar sanki bir kara delik; dünya üzerinde ne kadar renk varsa hepsini yutuyor. Saçların gölgesinde, yer gök bir anda kırmızı oluyor. İkimizin de gözlerini kamaştırıyor saçların al rengi. Leylakların gölgesinde duran kadına bakıyoruz ikimizde. Kırmızı saçlı kadın ve leylaklar birbirlerine tezat iki dünyayı simgeliyor. Biri içimizi huzurla doldururken, diğeri tenimizi yakıyor. Ondan gözümüzü alamıyoruz, ritmi bizi çekim alanına alıyor. Kırmızı saçlı kadının dünyasında ilerliyoruz.

Birden kırmızı saçlı kadın harekete geçiyor. Dünyanın tüm güzelliklerine hakim olma arzusuyla tam önünde durduğu leylak ağacının dallarını kuvvetle çekiştirip, eline gelen çiçekleri kopartmaya başlıyor. O anda bırakıverdi elimi Ilgaz. Emin adımlarla yürüyor kırmızı saçlı kadına doğru. Öylesine kuvvetle yere basıyor ki “nereye gidiyorsun?” diyemedim. O anda kırmızı saçlı kadınla göz göze geldik. Bana öyle bir baktı ki içim ürperdi. Ben Ilgaz’ın elini bırakmıştım, o daha bir kuvvetle yapışmıştı ağaca. Bak işte böyle tutacaksın der gibiydi sanki bana.

Birden bu düşüncelerden sıyrıldım. Gözlerimle Ilgaz’ı takip ediyorum. Onun emin adımlarının ritmine uydurdum yürüyüşümü. Ne yapacak diye bakıyorum. Birden durdu. Kırmızı saçlı kadının yanına yaklaştı kararlı bir şekilde. Elini kaldırdı kadının bedenine dokunmak için sonra birden vazgeçti. Ilık bir ses yankılandı o anda “Saçlarınızın rengi çok güzel.” dedi. Kırmızı saçlı kadın gülümsedi, yapay bir sesle “Teşekkür ederim canım” dedi. Birbirlerine bakmaya başladılar. Ilık ses birden katılaştı, dolu gibi hızla çarptı kadının yüzüne. “Şimdi bu güzel saçlarınızı çekiştirsem, hatta kökünden kopartsam ne hissedersiniz? Bırakın ağaçların leylaktan saçlarını. Elinizdekiler artık ölü çiçek biliyor musunuz? Ölüler gömülüyor.” deyip, yürüdü. Dinlemedi bile kadını. Verecek cevabı olmadığını biliyordu belki de. Kırmızı saçlı kadının elinden yere düştü leylaklar.

Ben ise altı yaşındaki kocaman yürekli çocuğun ardından yürümeye devam ettim.



Görsel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder