Yazının original linkine http://www.kanser.org/toplum/?action=ayin-konugu&id=3 adresinde ulaşabilirsiniz.
Doç. Dr. Şenol Çoşkun Onkoloji alanında yürütülmekte olan ilaç araştırmaları ile ilgili en çok merak edilenleri soruyor, Prof. Dr. Ahmet Demirkazık cevaplıyor.
Doç. Dr. Şenol Çoşkun Onkoloji alanında yürütülmekte olan ilaç araştırmaları ile ilgili en çok merak edilenleri soruyor, Prof. Dr. Ahmet Demirkazık cevaplıyor.
İlaç araştırmaları denince hastaların aklına ilk "denek" olmak geliyor. Sizce bu sevimsiz öngörü kaldırılabilir mi?
"Denek" kelimesi, gerçekten hastalar ve yakınları tarafından "kobay" olarak algılanıyor. "Denek" kelimesi bilim dilinde bir terminoloji olup, bizim hastalarımız için kullanılmasının zorunlu ve doğru olmadığını düşünüyorum. Bu insanlar bizim için "gönüllü hastalar"dır. Araştırmaya katılmayı kabul eden hasta için, biz yine sadece "hasta" kelimesini kullanmalıyız.
İlaç araştırmaları kimler tarafından planlanır, hangi aşamalardan geçtikten sonra hastalara sunulur?
İlaç araştırmaları günümüzde öncelikle insan sağlığı için yeni ilaçlar keşfetme gücüne sahip "Araştırıcı İlaç firmaları" tarafından planlanmaktaysa da; araştırıcı doktorların kendilerinin başlattığı veya başta Avrupa ve Amerika olmak üzere ülkemiz de dahil bir çok ülke kaynaklı "bağımsız sağlık araştırma kuruluşları" (EORTC, ECOG, GOG, ülkemizde TOG gibi) tarafından planlanan araştırmalar da oldukça önemli sayıdadır.
İlaçlar insanlarda kullanılmaya başlamadan önce nasıl geliştirilir?
İlaç geliştirilmesinde; bir molekülün doğada tanımlanması, saflaştırılması veya laboratuvar ortamında üretilmesinden, eczanede kutu içinde ilaç oluncaya kadar yıllarca süren bir çaba gereklidir. Bu süre en az 10-15 yıllık geceli gündüzlü bir çalışmayı gerektirmektedir. Keşfedilen ilaçlar; alt gruplarına göre farklı olmakla beraber, genel bir bilimsel disiplin içinde "insan öncesi çalışmalara" tabi tutulmaktadır. Bu çalışmalar ilk olarak tümör hücre kültürleriyle daha sonra deney hayvanları üzerinde laboratuvar ortamında yapılmaktadır. Burada amaç, öncelikle ilacın tümöre karşı etkisinin saptanması sonra da zararlı özelliklerinin test edilmesidir. İnsan çalışmalarından önceki çalışmaların temelini "toksikoloji" oluşturur. Bu da zararlı olabilecek maddelerin bu dönemde ayıklanmasıdır. Binlerce yeni keşfedilen üründen ancak bir ikisi bu toksikoloji çalışmalarını geçebilmektedir. Tüm bu döneme "preklinik çalışma dönemi" denilmektedir. Bu preklinik dönemde, ilaçların alt gruplarına göre farklı süreçler gözlenebilir. Kemoterapi ilaçları, biyolojik ilaçlar, aşılar ve hormonal ilaçlar kendi ilaç özelliklerine göre geliştirilirler.
Eğer ilaç öncül maddeleri bu dönemden başarı ile çıkarsa, kanser ilacı dışındaki ilaç adayları "sağlıklı gönüllü insanlarda" özellikle yan etki konusundaki klinik çalışmalara alınmaktadır. Bu "sağlıklı gönüllü çalışmaları" onkolojik ilaçlar için mümkün değildir. Kanser ilaçları kendileri de zarar oluşturma potansiyeli olduğu için, sadece "gönüllü hastalar" ile yapılan klinik çalışmalarla geliştirilmektedir. Bu dönemde tedavi imkânı olarak sunulan bu ümit verici aday ilaçlar insan sağlığına bireysel katkıda bulunmaktadır.
Klinik çalışmalarda faz çalışması ne demektir? Kaç tür faz çalışması vardır?
Çalışmalarda ilaç öncülleri belli bir güvenliği geçer ve insan da uygulamaya uygun olduğu ispatlanırsa, insanda deneneme süreci başlatılabilir.
Faz çalışması ilaçların geliştirilmesindeki farklı basamakları ifade eder. İlaç geliştirme çalışmaları 4 fazda yapılır. İlk 3 fazda ilaç öncülleri henüz "resmi sağlık otoriteleri" tarafından ilaç olarak onaylanmamıştır. Bu moleküller hala geliştirilme aşamasındadır. Bu aşamalar Faz I, Faz II, ve Faz III olarak 3 kısımdan oluşur. İlacın ruhsatlandırılması sonrası yapılan ilaç çalışmalarına faz IV araştırmalar denilir. Böylece ilaçların gelişimi 4 faz çalışması içinde biçimlenir.
Faz I çalışmalarda amaç, "ilacın insandaki güvenli dozunu tespit etmek" ve zararlı etki oluşmadan elde edilecek iyileştirici etkinin ipuçlarının ortaya konulmasıdır. Bu dönem, ilaçların gelişmesindeki en kritik basamaklardan biridir. Bu aşamadaki çalışmalarda, ilaç dozu tedrici olarak artırılmakta ve daha sıkı gözetim altında yapılmaktadır. Bu çalışma sonucunda ilacın güvenli bir şekilde tedavi edici dozu saptanmaktadır. Batı dünyasında çok yaygın olan bu aşama çalışmalar, ülkemizde nadiren yapılabilmektedir.
Faz II çalışmalarda; belirli bir çeşit kanserde aday ilacın "tedavi edici etkisi" değerlendirilmektedir.
Çalışmalarda Faz III’e ulaşan ilacın hem güvenlilik hem de etkinliği iyi bir şekilde ortaya konulmuştur. Ülkemizde ruhsat öncesi yapılan çalışmaların çoğu faz II ve faz III çalışmalardır. Bu çalışmalarda güvenlik açığı ve riski çok azdır. Faz III'de otaya konulmak istenen, "yeni geliştirilmekte olan ilacın" bu hastalıkta etkisi daha önceden bilinen ilaçlara göre daha iyi olup olmadığının kanıtlanmasıdır. Bu çalışmalarda gönüllü hakları, "etik kurullar" ve "devletlerin sağlık otoriteleri"çok ciddi bir biçimde korunmaktadır. Hiçbir klinik araştırma, etik kurullardan ve yetkili mercilerden izin alınmadan ve gönüllünün rızası olmadan yapılamaz. Gönüllü istediği anda, hiç bir sebep belirtmeden bütün faz çalışmalarından ayrılma hakkına sahiptir.
Faz IV çalışmalar; ilacın eczanede yerini aldıktan sonraki dönemleri ve ruhsatlandığı hastalıklardaki kullanımını kapsar. Eğer ilaç daha önce ruhsatlanmadığı bir hastalık için incelenecekse; yıllardır kullanılan bir ilaç olsa bile, bu ilaç yeni geliştiriliyormuşçasına daha önceki faz 2 dönemine yeni hastalık için geri dönmüş olur. Güvenlik, ilacın her fazında daima en önemli değerlendirme maddesidir. İlaç sağlık için kullanıldığı sürece bu güvenlilik değerlendirmeleri devam eder gider.
Bir ilaç araştırmasının uygun olup olmadığına hasta nasıl karar verebilir?
Faz I-II araştırmalara girecek hastalar için, hastaya verilecek başka bir tedavi ya hiç yoktur veya bu araştırma tedavisinden daha iyi bilinen bir tedavi seçeneği bulunmamalıdır. Faz III araştırmalarda kontrol kolundaki hastaların -tartışılmayacak derecede kanıtı olan- "standart tedavi" aldıklarından emin olmak gereklidir. Araştırma kolunun ise "standart tedaviye" eşit veya üstün olduğunu düşündüren Faz I-II bulguları olmalıdır. Bu araştırma kolu, hasta güvenliğini kabul edilemeyecek ölçüde tehlikeye atmamalıdır.
İlaç sektörlerinin ilaç araştırmalarındaki yeri ve bütçesi nedir?
İlaç sektörü ARGE (Araştırma-Geliştirme) nedeniyle hızlı bir birleşme sürecindedir. ARGE harcamaları çok yüksek olduğu için, ilaç firmaları birleşmek zorunda kalmaktadır. İlaç firmaları için ARGE demek, yeni ilaç ve tedavi seçeneği geliştirmek demektir. 1990 yılları başında yeni bir ilaç geliştirmenin maliyeti 200-400 milyon dolar civarındaydı. Bu miktar 2004 yılı analizlerinde 600-900 milyon dolara tırmanmıştır. Bugün bir ilaç firması günde en az 10 milyon dolar ARGE harcaması yapmaktadır. Bir AİF (Araştırıcı İlaç Firması) firmasının ARGE bütçesi bir yılda 3.5-4 milyarı aşmaktadır. Son zamanlarda Avrupa birliği standartlarının da yenilenmesini takiben bir ilaç geliştirmenin maliyet ortalama 1.7 milyar dolara ulaşmıştır.
Türkiye'de kanser alanında ilaç araştırması yapılıyor mu?
Ulusal ve Uluslararası çok sayıda klinik araştırma ülkemizde yapılmaktadır. Bu araştırmalar Üniversite Hastaneleri ve Sağlık Bakanlığı Eğitim Hastanelerinde yoğunlaşmaktadır.
Ülkemizde devam eden ve hastaların başvurabilecekleri kanser araştırmaları var mıdır? Nasıl ulaşılabilir?
Takip ve tedavilerinin yapıldığı "tıbbi onkoloji kliniklerine" başvurabilirler. Derneğimizin web sayfasında yayınlanan araştırmalara bakarak, ilgilendikleri araştırmaları tespit edip kendilerini izleyen hekimle tartışarak, ilgili tıbbi onkoloji kliniklerine ulaşabilirler.
Araştırma sırasında olumsuz bir duruma karşın (sakatlık, kalıcı organ hasarı vs) hastalar sigortalanır mı?
Faz çalışması ilaçların geliştirilmesindeki farklı basamakları ifade eder. İlaç geliştirme çalışmaları 4 fazda yapılır. İlk 3 fazda ilaç öncülleri henüz "resmi sağlık otoriteleri" tarafından ilaç olarak onaylanmamıştır. Bu moleküller hala geliştirilme aşamasındadır. Bu aşamalar Faz I, Faz II, ve Faz III olarak 3 kısımdan oluşur. İlacın ruhsatlandırılması sonrası yapılan ilaç çalışmalarına faz IV araştırmalar denilir. Böylece ilaçların gelişimi 4 faz çalışması içinde biçimlenir.
Faz I çalışmalarda amaç, "ilacın insandaki güvenli dozunu tespit etmek" ve zararlı etki oluşmadan elde edilecek iyileştirici etkinin ipuçlarının ortaya konulmasıdır. Bu dönem, ilaçların gelişmesindeki en kritik basamaklardan biridir. Bu aşamadaki çalışmalarda, ilaç dozu tedrici olarak artırılmakta ve daha sıkı gözetim altında yapılmaktadır. Bu çalışma sonucunda ilacın güvenli bir şekilde tedavi edici dozu saptanmaktadır. Batı dünyasında çok yaygın olan bu aşama çalışmalar, ülkemizde nadiren yapılabilmektedir.
Faz II çalışmalarda; belirli bir çeşit kanserde aday ilacın "tedavi edici etkisi" değerlendirilmektedir.
Çalışmalarda Faz III’e ulaşan ilacın hem güvenlilik hem de etkinliği iyi bir şekilde ortaya konulmuştur. Ülkemizde ruhsat öncesi yapılan çalışmaların çoğu faz II ve faz III çalışmalardır. Bu çalışmalarda güvenlik açığı ve riski çok azdır. Faz III'de otaya konulmak istenen, "yeni geliştirilmekte olan ilacın" bu hastalıkta etkisi daha önceden bilinen ilaçlara göre daha iyi olup olmadığının kanıtlanmasıdır. Bu çalışmalarda gönüllü hakları, "etik kurullar" ve "devletlerin sağlık otoriteleri"çok ciddi bir biçimde korunmaktadır. Hiçbir klinik araştırma, etik kurullardan ve yetkili mercilerden izin alınmadan ve gönüllünün rızası olmadan yapılamaz. Gönüllü istediği anda, hiç bir sebep belirtmeden bütün faz çalışmalarından ayrılma hakkına sahiptir.
Faz IV çalışmalar; ilacın eczanede yerini aldıktan sonraki dönemleri ve ruhsatlandığı hastalıklardaki kullanımını kapsar. Eğer ilaç daha önce ruhsatlanmadığı bir hastalık için incelenecekse; yıllardır kullanılan bir ilaç olsa bile, bu ilaç yeni geliştiriliyormuşçasına daha önceki faz 2 dönemine yeni hastalık için geri dönmüş olur. Güvenlik, ilacın her fazında daima en önemli değerlendirme maddesidir. İlaç sağlık için kullanıldığı sürece bu güvenlilik değerlendirmeleri devam eder gider.
Bir ilaç araştırmasının uygun olup olmadığına hasta nasıl karar verebilir?
Faz I-II araştırmalara girecek hastalar için, hastaya verilecek başka bir tedavi ya hiç yoktur veya bu araştırma tedavisinden daha iyi bilinen bir tedavi seçeneği bulunmamalıdır. Faz III araştırmalarda kontrol kolundaki hastaların -tartışılmayacak derecede kanıtı olan- "standart tedavi" aldıklarından emin olmak gereklidir. Araştırma kolunun ise "standart tedaviye" eşit veya üstün olduğunu düşündüren Faz I-II bulguları olmalıdır. Bu araştırma kolu, hasta güvenliğini kabul edilemeyecek ölçüde tehlikeye atmamalıdır.
İlaç sektörlerinin ilaç araştırmalarındaki yeri ve bütçesi nedir?
İlaç sektörü ARGE (Araştırma-Geliştirme) nedeniyle hızlı bir birleşme sürecindedir. ARGE harcamaları çok yüksek olduğu için, ilaç firmaları birleşmek zorunda kalmaktadır. İlaç firmaları için ARGE demek, yeni ilaç ve tedavi seçeneği geliştirmek demektir. 1990 yılları başında yeni bir ilaç geliştirmenin maliyeti 200-400 milyon dolar civarındaydı. Bu miktar 2004 yılı analizlerinde 600-900 milyon dolara tırmanmıştır. Bugün bir ilaç firması günde en az 10 milyon dolar ARGE harcaması yapmaktadır. Bir AİF (Araştırıcı İlaç Firması) firmasının ARGE bütçesi bir yılda 3.5-4 milyarı aşmaktadır. Son zamanlarda Avrupa birliği standartlarının da yenilenmesini takiben bir ilaç geliştirmenin maliyet ortalama 1.7 milyar dolara ulaşmıştır.
Türkiye'de kanser alanında ilaç araştırması yapılıyor mu?
Ulusal ve Uluslararası çok sayıda klinik araştırma ülkemizde yapılmaktadır. Bu araştırmalar Üniversite Hastaneleri ve Sağlık Bakanlığı Eğitim Hastanelerinde yoğunlaşmaktadır.
Ülkemizde devam eden ve hastaların başvurabilecekleri kanser araştırmaları var mıdır? Nasıl ulaşılabilir?
Takip ve tedavilerinin yapıldığı "tıbbi onkoloji kliniklerine" başvurabilirler. Derneğimizin web sayfasında yayınlanan araştırmalara bakarak, ilgilendikleri araştırmaları tespit edip kendilerini izleyen hekimle tartışarak, ilgili tıbbi onkoloji kliniklerine ulaşabilirler.
Araştırma sırasında olumsuz bir duruma karşın (sakatlık, kalıcı organ hasarı vs) hastalar sigortalanır mı?
Ruhsatlandırma öncesi çalışmalar olan Faz I, II ve III çalışmalarda "hastanın sigortalanması" işlemi, hem etik hem de yasal bir zorunluluktur. Sigorta hasta haklarını korumayı hedeflediği gibi, ortaya çıkan sorunlarda sosyal güvenlik kurumlarını da korumaktadır. Sigorta, çalışmada yer alan bütün insanlar için güncel ve modern bir ihtiyaçtır. Sigorta yapılmamış bir çalışmaya, etik kurul onayı verilmesi düşünülemez.
İlaç araştırması için kanserli hastalar yurt dışına gidebilir mi? Bu durumda hastalar ne gibi güçlükler ile karşılaşabilir?
Hastalar yurt dışına gitmemelidir. Tabii ki insanların kendi bireysel seçimleri ile bu mümkün olabilir. Ancak şu unutulmamalıdır ki, kanser tedavisi uzun süreli ve yorucu bir süreçtir. En doğru olan bu tür klinik çalışmaların ülkemize getirilmesi ve hastaların yaşadığı bölgede, yaşadığı kültürde ve sosyal çevrede tedavilerini almalarının sağlanmasıdır. Araştırmanın bütçesinden, "sadece tetkik ve tedavi giderleri ile gelişebilecek olumsuzluklara bağlı harcamalar" karşılanabilmektedir. Araştırma nadiren 3-5 ay, çoğunluklada daha fazla hatta yıllarca devam edebilmektedir. Yurtdışında yaşam şartları, ulaşım barınma ve yiyecek gibi temel harcamalar bile hem hastanın maddi birikimlerinde hem de milli servetimizde ciddi kayıplara yol açabilmektedir. İlaç çalışmalarının ülkemize getirilmesi hastalara ulaşamayacakları yeni bir alternatif sunduğu gibi, ülkemizin ekonomisine de ciddi düzeyde katkı sağlayacaktır. Genel olarak bu konuda ülkemizde yavaş yol alınmakla birlikte en azından onkoloji merkezlerimizde, çok sayıda "uluslar arası ilaç araştırması" başarı ile yürütülmektedir. Bu alanın gelişmesi ve ilaç araştırmalarında ülkemizin daha fazla tercih edilir olabilmesi; halkımızın bu konuda doğru bilgilendirilmesi, hekimlerin ve hastaların bu alan ilgi duyması, yasal prosedürlerin yetkililer tarafından bir an önce tamamlanması ile olacaktır.
Sıklıkla hastaların aklına, kanser için etkin bir tedavinin bulunduğu ancak henüz açıklanmadığı gelir. Sizce bu öngörüde hastalar haklımıdır?
Bu mümkün değil. Bir bilgi elde edilince bunun saklanması imkânsızdır. Günümüzde iletişim teknolojileri hemen hemen hiçbir şeyin gizlenemeyeceği gelişmişlik içindedir. Ayrıca sağlıkta kanserle ilgilenen firmalarda bir tekelleşme olmadığı için böyle bir keşfin saklanması keşfi yapan için anlamsızdır. Bilimsel gerçekler kanser hastalığının bir tek hastalık olmadığını, bir grup hastalığı tanımlayan geniş bir çerçeve hastalık grubunu ifade ettiğini göstermektedir. Bu nedenle bir tek başarılı tedaviden ve bunun da gizlendiğinden bahsetmek biraz hayal gücümüzü zorlamaktadır.
Bir ilaç araştırmasına katılmak hasta için ne gibi avantajlar sağlar?
İlaç araştırması için kanserli hastalar yurt dışına gidebilir mi? Bu durumda hastalar ne gibi güçlükler ile karşılaşabilir?
Hastalar yurt dışına gitmemelidir. Tabii ki insanların kendi bireysel seçimleri ile bu mümkün olabilir. Ancak şu unutulmamalıdır ki, kanser tedavisi uzun süreli ve yorucu bir süreçtir. En doğru olan bu tür klinik çalışmaların ülkemize getirilmesi ve hastaların yaşadığı bölgede, yaşadığı kültürde ve sosyal çevrede tedavilerini almalarının sağlanmasıdır. Araştırmanın bütçesinden, "sadece tetkik ve tedavi giderleri ile gelişebilecek olumsuzluklara bağlı harcamalar" karşılanabilmektedir. Araştırma nadiren 3-5 ay, çoğunluklada daha fazla hatta yıllarca devam edebilmektedir. Yurtdışında yaşam şartları, ulaşım barınma ve yiyecek gibi temel harcamalar bile hem hastanın maddi birikimlerinde hem de milli servetimizde ciddi kayıplara yol açabilmektedir. İlaç çalışmalarının ülkemize getirilmesi hastalara ulaşamayacakları yeni bir alternatif sunduğu gibi, ülkemizin ekonomisine de ciddi düzeyde katkı sağlayacaktır. Genel olarak bu konuda ülkemizde yavaş yol alınmakla birlikte en azından onkoloji merkezlerimizde, çok sayıda "uluslar arası ilaç araştırması" başarı ile yürütülmektedir. Bu alanın gelişmesi ve ilaç araştırmalarında ülkemizin daha fazla tercih edilir olabilmesi; halkımızın bu konuda doğru bilgilendirilmesi, hekimlerin ve hastaların bu alan ilgi duyması, yasal prosedürlerin yetkililer tarafından bir an önce tamamlanması ile olacaktır.
Sıklıkla hastaların aklına, kanser için etkin bir tedavinin bulunduğu ancak henüz açıklanmadığı gelir. Sizce bu öngörüde hastalar haklımıdır?
Bu mümkün değil. Bir bilgi elde edilince bunun saklanması imkânsızdır. Günümüzde iletişim teknolojileri hemen hemen hiçbir şeyin gizlenemeyeceği gelişmişlik içindedir. Ayrıca sağlıkta kanserle ilgilenen firmalarda bir tekelleşme olmadığı için böyle bir keşfin saklanması keşfi yapan için anlamsızdır. Bilimsel gerçekler kanser hastalığının bir tek hastalık olmadığını, bir grup hastalığı tanımlayan geniş bir çerçeve hastalık grubunu ifade ettiğini göstermektedir. Bu nedenle bir tek başarılı tedaviden ve bunun da gizlendiğinden bahsetmek biraz hayal gücümüzü zorlamaktadır.
Bir ilaç araştırmasına katılmak hasta için ne gibi avantajlar sağlar?
İlaç araştırmasına katılan hasta, kendi hastalığı için mevcut ilaçlardan daha fazla umut vaat eden bir ilaca ulaşmış olur. Ayrıca çalışmanın durumuna göre, kendi sağlığı için en az riski taşıyan ve kendisi için daha olumlu sayılabilecek olanaklar içinde tedavi imkanı bulurlar. Hastalar, kendi doktorları ile sıkı işbirliği yapan "ikinci bir ekiple" (yardımcı araştırma ekibiyle) beraber, daha iyiye yol almak için mücadele ederler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder