5 Ocak 2010 Salı

Bugün: 42. Yıl

Bugün annem ve babam 42. anne babalık yaşlarını kutluyorlar.

Dün akşam yemek masasında anneme söyledim bunu. Bambaşka bir duygu olsa gerek dedim, 42 yıldır annesin. Gözlerime bakmadı, sesi titreyerek "Dolu dolu çok güzel bir ömrü paylaştık. Allah acınızı göstermesin!" dedi. Derin bir sessizlik oldu. Tabaklar, çatallar bizim yerimize konuştu. Bu yıllar içinde yitirdiğimiz sevdiklerimiz bizimle birlikte sanki sofradaydı. Derin sessizliklerde, çok gürültü vardır aslında. Yemeğin sonuda böyle oldu.

Her doğum günü öncesinde fotoğraflara bakılır bizim evde. Kahvelerimizi içerken eski zaman tünelinden geçerek hayatımız durağında indik hep birlikte bu yılda. Kah güldük, kah ağladık. Doğmak, nefes nefes hayatı sürmek ne kadar da güzeldi. Şanslıydık biz. Çünkü aileydik.

Sabah suyun öte yakasında iş, aş derdindeki babamla konuştum. 42 yıllık babasın derken güldüm. Önce şaşırdı, sonra güldü. "Hep birlikte büyüdük ama bazılarımız hep en küçük çocuk " dedi. Bunu üzerime hiç alınmadım. neden mi? Günün sahibi var.

Bugün evimizin ilk göz ağrısı, abimin doğum günü.

Yaşamım boyunca hiçbir zaman arkamı kollamak zorunda kalmadım ben. Çünkü her zaman arkamda beni destekleyen Abim vardı. Okumayı ondan öğrendim, kendisi ilk öğretmenimdi. Onun yürüdüğü yollardan yürüdüm. Okuduğu kitapları okudum. Gittiği okullara gittim. Ayrı düştüğümüz de oldu. Başka düşlerin ve görüşlerin peşinden gittik. Başka zihinsel mücadelelere girdik, ama yüreğimiz hep bir attı. Kahkahamız da, gözyaşımız da hiç ayrı düşmedi. Biz, sadece bi ananın karnını bölüşmedik! Aynı evde teğet geçemedik hayatı. İnadına katık ettik yaşama birbirimizi.. Karındaştık! Saçlarımı örenimdi, sözüme kıymet verenimdi. Beni "evladım" diye sevdi abim. Oysa sadece yedi yaş vardı aramızda. Kendi yavrusu olduktan sonra benim üzerime bir başka düştü.

Ne zaman dara düşse yüreğim hisseder. Bir şey dememe gerek yoktur. Okur beni ince ince. Zihnimin tozunu almak istediğimde, uzaklara gitme zamanımın geldiğini hisseder. Ardımdan su döker. Üzülür gidişlerime bilirim. Yine de ses etmez. Geçenlerde hayattan konuştuk, hayallerden söz ettik. O da baba. Onunda hayalleri hep yavrusu üzerine. Görüyorum ki bir süre sonra mesleki başarılar, mal, mülk pek de hayalleri süslemiyor. Çünkü onlar insanın kendini gerçekleştirmesinde birer araç. İnsanın evladının olması ise, içimizdeki ölümsüzlük ateşini yakmak gibi. Abimde de bu ölümsüzlüğü gördüm o konuşmada. O sohbetten aklımda kalan bir kaç cümle var. "Ilgaz'ın bir kardeşi olsa Devrez. Bir kız! Irmak ırmak hayatımıza aksa" dedi mesela. Evde bir can daha, üstelik kız. Adı da memleketen bir nehir. Düşündükçe gülüyorum hala. Devrez güzel isim. Bir dağ ve ırmaktan iki kardeş olur, tıkı ben ve abim gibi.

Beni anlayan, dinleyen ve hissedenim: ABİM! Seni çok seviyorum. Doğum günün kutlu olsun... Senin kardeşin olabilmişimdir dilediğince...


Fotoğraf: UGK "Cemil, Yasemin, Ilgaz Maşukiye'de"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder