12 Aralık 2011 Pazartesi

İNCE İNCE METAMORFOZ


Hacı hacıyı Mekke’de, deli deliyi dakkada demiş atalarımız. Ya ben çok şaşırıyorum bazen. Bir ata kişisi hiç mi yanılmaz, hiç mi şaşmaz sayın okuyan?

Ben ve benim manyak kontenjanından kadroya dahil olan arkadaşlarım… Vallahi aramıyorum. Hayat onları bir gün bir yerlerde karşıma çıkarıyor. Ben mi evrene yanlış mesajlar gönderiyorum; yoksa evren mi bana bir şeyler anlatmaya çalışıyor çözemedim hala.

Büyük gazetelerden köşe yazarlığı teklifleri yağdığı, ünlü kitap evi sahiplerinin kapılarımda sabahladığı ve siz pek kıymetli okuyanların “nerde bu İncegül gişisi, ne zaman dönecek acep, çok ösledik kendini, biz onsuz ne ederiz abbooovvv…” şeklinde hezeyan, helecan ve dahi endişe içinde bekleştiği sıralar, ben büyük büyük kararlar, çeşit çeşit etkinlikler içerisindeydim dostlar. Hayatımda yaptığım bu büyük değişiklikleri sırası geldiğinde paylaşırız.

“Bunca reformu yapıp altına imza koymuşken koca kişisini de aradan çıkarıvereydin ya!” dediğinizi duyar gibiyim. Yapacaktım amma, o son anda direkten döndü. Mualla’yı sandala atıp mehtabı seyretme hikayesi gibi… Onu da sonra anlatırım.

İnsan yapamam dediği şeyleri yapabiliyor bazen. Yaşam çok değişken bir yapı. Bir varmışsın bir yokmuşsun. Bir ordasın bir buradasın. Böyle karmaşık, kaotik, bir o kadar da ironik bir durum. Çözülmesi en zor, en sıkı, en kördüğüm… Ve imkansızın gerçekleşmesini sağlayan o küçücük ip kaçığı… Pamuk ipliği dedikleri de bu olsa gerek.

‘İncegül Gişisi Kendini Aşıyor’ operasyonunun en önemli aşamalarından biri, tası-tarağı toplayıp yıllarımı geçirdiğim, gençliğimi ve hatta çocukluğumu yaşadığım semtten, epeyce bir mesafedeki yeni bir yere göç etmekti sayın okuyan. Bu yeni evde artık bambaşka bir insan, bambaşka bir kadın olacaktım. Bunu çığlık çığlığa haykıran “Eveeet, eveeeet…” diye böğüren içsel höykürüşlerim de onaylıyordu. Hissediyordum. Artık metamorfoza ramak kalmıştı.

Karşı komşumla da ister istemez arkadaş olacaktık. El mecburdu. Katta sadece ikimiz vardık zira. Ayrıca her kapıyı açtığımda karşımdaydı. Üstelik benim gibi zengin, paraya para demeyip başka isimler bulmak için ıkınan, variyetli bir kişilikti. Lakin benden farklı olarak, pek aklı başında, pek hanımefendi bir kişiliğe benziyordu. Belki bu İncegül gişisini de adam eder, rayına oturtur, değişim çabalarına katkıda bulunur diye düşünüyordum.

Biz artık arkadaşımla birlikte öğle yemeklerinde şuşi ve beyaz şarap eşliğinde, dünya meselelerinden dem vuracak, akşama mekan mekan dolaşıp en lüküs yerlerde portakallı ördeğin, şatö biryanın kralını götürecek, şarap olmadan kahvaltı bile etmeyecektik… Biz birer lezzet ustası, sonradan gurmeydik ne de olsa.

Sitenin havuzunda biraz kulaçlama, biraz kurbaklama yüzdükten sonra, fiit ve diri vicudumuza tenis donlarımızı giyecek, müthiş maçlar yapacak, sporun da etkinliğin de b.kunu çıkaracaktık. Modayı yakından takip edecek, elbiselerimizi Paris’ten, ayakkabılarımızı İtalya’dan getirtecektik. Cilt bakımımızı asla ihmal etmeyecek, makyajsız sitenin bakkalına bile gitmeyecektik.

Kocalarımız aynı geç saatlerde eve gelip, mütemadiyen asansörde karşılaştığı ve muhtemelen bizim ne kadar iyi birer eş, muhteşem birer kadın, mükemmel birer insan olduğumuzdan konuştukları için, akşamları da birbirimize eşlik edecektik. Bazı geceler büyük davetlere, kimi zaman da klas partilere, balolara katılacaktık.

Müze, sergi, fuar ne varsa ziyaret edecek, açılışların aranan ismi olacaktık. Yorgunluk atmak için evde mumlar, tütsüler yakıp klasik müzik eşliğinde kitap okuyacaktık.

Aman allaam ne kadar da kültür dolu olacaktık, lacaktık, acaktık, caktık, tık, tık, tık, tık, tık…

-İncegüüül..
-Hııııı? Dur geldim.
-Nihayet ya! Kızım iki saattir kapıya vuruyorum, tar tar tar susmadı süpürgen. Yorulmadın mı sen? Hem acıkmışsındır da. Gel bişeyler yiyelim len.
-Kızım işim var. Daha silinecek, tozlar alınacak, ütü var dağ gibi. Yarın iş var, okul var.
-Bak valla kızdırma kafamı, kapatırım kapıyı pat diye, böyle kalırsın üstündeki eşortman bozmasıyla, saç baş bi tarafta. Mecbur kocan gelene kadar oturursun bende. Hadi bekliyom, çabuk ol. Oyarım valla! Kız İncegül, n’ooldu kız? Ne daldın gene?
-Aman ne biliim. Seni ilk gördüğüm günü hatırladım da birden.
-Kız söylesene ne düşünmüştün benim hakkımda.
-Ne olacak? Başka türlüsü beni bulmaz. Mutlaka bu da benim gibi çatlağın tekidir diye düşünmüştüm.
-Hehe… İyi düşünmüşsün canım. Mercimekle, bulgur yaptıydım, yer miyiz?
-Yeriz, yeriz… Turşu var mı?

Haydin hoşçakalın sayın ve çok elit okuyan kitlesi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder