17 Aralık 2011 Cumartesi

ÖKÜZ YUVA YAPMIŞ GÖNÜL DALIMA


İngiltere’de bir araştırma firması, uzun soruşturmalar sonucu, kusursuz erkeğin var olmadığını ortaya çıkarmış. Valla tebrik ediyorum. İleri zekalı İngilazlar ancak uyanmışlar mevzuya. Bunca para ve vakit kaybına ne gerek vardı ki? Sorsalardı, söylerdik!

Erkek milletinin kütlüğü, genlerinden geliyor sayın okuyan. Hammaddesi odun olan bir mamulden ipek olmasını beklemek abes olurdu değil mi? Demiyoruz ki; kadın milleti kusursuzdur, mükemmeldir, sütten çıkmış akça pakçadır. Lakin terazinin ibresi bir yana doğru ağır basmadadır çok zaman.

Hatasız kul olmaz elbette. Her kişi eksiğiyle, yarımıyla insan olur. Lakin bu herif milletinin en müstesnası, en emsal teşkil edeni, en hayallerimizin erkeki olanı bile kadın kısmından daha ziyade zıvanadan çıkmaya müsait yaratılmıştır.

Bir zamanlar aman da biz ne kadar kusursuz bir çiftiz. Bakınız vicudumuzda bir gram bile yağ yok. Üstelik de çok mesut bahtiyar bir evlilik sürdürüyoruz diye gazetelerde, televizyonlarda görmekten böğğk geçirdiğimiz Bırak Hakkımıyiyenzıkkımıyesin ve gudubet zevcesi, ne yazık ki şu sıralar kirli çamaşırlarını ortalara sererken, eteklerindeki taşları dökerken arz-ı endam etmedeler sevgili izleyici.

Ya Bret Pit kişisi? Dünyanın en bal dudaklı, en sek.sapelli hatunlarından biri koynundayken, sen git evdeki sümsük bakıcının yatağına sızıver. Dünyanın neresinde yaşarsan yaşa, hangi konumda olursan ol fark etmez. Hamur aynı… Yanındaki kadın Kleopatra olsa, erkeğin gözü dışarıdaki Kezban’dadır. İstisnası yoktur. İki çarpı iki her zaman dörttür.

Elbette bizim cevval Türk kadını da bu olayların üzerine, soymakta olduğu soğanı bir yana, ayıkladığı fasulyeyi diğer yana bıraktı, ağzındaki sakızı tülbendine yapıştırıp başladı gazele:

“Abbboovvv… Ama ben dediydim. Onun gözü göz deel anacım. Gül gibi garısı dururkene… Boşa gız Encelina. Doksan iki bebeni de al bas get imansızın yanından!”

“Vay şirefsiiiz… O garı aldatılır mı heç? Manken gibin maşallah. Safi gemük. E yüzü gülmezmiş, kazuletmiş nolacak yahu? Efferim gız Sima. Boşa getsin.”

Televizyon başında çekirdek çitlerken, kadınlık gururundan dem vurmak, Bret’i, Bırak’ı boşamak kolay geliyor değil mi?. E o zaman kendi hödük kocalarınızı, çam kütüğü sevgililerinizi niye postalamıyorsunuz hanımlar? Orkide görse, yaban otu diye salataya bile doğramaya tenezzül etmeyen, mini etekli hatunlara göz süzüp siz diz altı bile giyseniz “O.rospu mu olacan len sen benim başıma?” diye böğüren, gerektiğinde döven canı istediğinde söven, sonra sizden ilgi, sevgi bekleyen odunlarınızı neden ateşe atıp yakmıyorsunuz?

İngilazlar bu sefer yanılmıyor dostlar. Kusursuz erkek yoktur; erkeğini kusursuz görmeye meyilli kadın vardır. Doğa bizim yaradılışımıza şehla göze badem demeyi, kel başa şimşir tarak hediye etmeyi kodlamış bir kere. Fedakar olmayı, gelinlikle girdiğin evden kefenle çıkmayı işlemiş içimize düzen. Kimimiz paradan puldan, kimimiz çoluktan çocuktan, kimimiz de aşktan göz yummada gibi görünsek de bazı şeylere; aslında şifresi budur bu işin. Kadınız biz.

Lakin, diyorum ki; biz öküz sever hatunlar, illa ki bir tane besleyeceksek evimizde, göbeğindeki pamukçuklardan sehpa örtüsü yapan, g.tündeki kıvırcık tüyleri klozet kapağının üzerine seren, vurdumduymaz, aymaz, boş vermiş ve en önemlisi bir başka çiçek koklayıp eni sonu kalpte kapanmaz yara açacak geçkin şehir öküzlerinden illa ki bir tane edineceksek… Bunun Biret gibi, Bırak gibi heykel kıvamında olmasını tercih etmez miyiz aslında? “Bırak gııız!” haykırışlarımız, “Boşa, boşa… Sana goca mı yok?” çırpınışlarımız bu içsel kıskançlığın dışavurumsal debelenmelerinden ibaret olabilir mi acaba?

Aksini söyleyen varsa; giderken külahımı bırakıyorum, bi zahmet anlatıversin ona.

Haydi yeniden görüşmek dileğiyle sayın okuyan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder