Teshis ve Tedavi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Teshis ve Tedavi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ocak 2014 Pazartesi

İlaç Takip Sistemi Nasıl Kullanılır --Derleme: Aral Davut Eserli

     1--  İlaç takip sistemi (its) nasıl kullanılır. Önce ilacın barkodu bulunur.

2    -    Sonra “itsportal.saglik.gov.tr” adresine girilir. (chrome, mozzilla ve internet explorer üçünde de çalışıyor)
   3- Sağ üst köşede “ilaç sorgulama” bölümü tıklanır. 
4-      Karekod okuyucusu 2 türlüdür. ”Webcam ile sorgulama” ve “Barkod ile sorgulama” biz Barkod’u kullanalım. 
5-  Barkod No (01)  ile başlayandır ve (01) girilmez.
Seri No (21) ile başlayandır ve (21) girilmez. 6 haneli güvenlik kodu girilerek “sorgula”ya basılır.
6-      Sistem yavaştır bastıktan sonra birkaç saniye bekleyiniz. Hemen sağda İlaç adı, Barkod no, Seri no, Parti No, “Son kullanma tarihi”, Ürün durumu gelecektir.
7-      “İlaç sisteme kayıtlıdır” derse güvenle tüketebilirsiniz… (Geçmiş olsun)
lakin
“İlaç sistemde kayıtlı değildir, lütfen durumu bildiriniz.  “ gibi bir uyarı ve altında da
“Bu ilacı bildir” yazısını görürseniz.
Tıklayıp:
İsminizi”, “ilacı nereden aldığınızı” ve “telefon numaranızı” giriyorsunuz ki ben girdim bakalım geri dönüş yapılacak mı diye. Bildirim başarıyla yapıldı. Duyarlılığınız için teşerkkür ederiz. Diye bir yazı geldi, “teşekkür” yazmakta sıkıntı çıksa da güzel sistem.


Önemli Not: *** her türlü sorularınız için: its@saglik.gov.tr ye mail ya da 0312 218 30 00 ‘a telefon açabilirsiniz gece 00:30 da telefonu açmışlardır. 




12 Ocak 2014 Pazar

Rahim Agzi Kanseri Testi (Pap testi) ile ilgili Kadınların Bilmesi Gereken 5 Gerçek --Ceviri: Filiz Songul

Pap test yaptırmak gününüzün en eğlenceli parçası olmayabilir. Evet, test çok basittir. Fakat bacaklarınızı üzengilerin üstüne koymak çok garip ve rahatsız edici olabilir.

Yine de bu hayat kurtarıcı test, kısa süreli rahatsızlığa değer. Çünkü Pap Testi ile, rahim ağzı kanserine çevirmeden önce anormal hücreler bulunur ve temizlenir
Anderson Hastanesi Jinekolojik Onkoloji Bölümünden Prof.Dr. Andrea Milbourne, bu testi neden geciktirmemeniz gerektiğine dair 5 sebebi sizinle paylaşıyor.
1. Rahim ağzı kanseri semptomları belirsizdir.
Rahim ağzı kanserinin ikaz sinyalleri anormal vajina kanamalarına ve akıntılarına benzerdir ve belirsizdir. Birçok kadın bu semptomları olağan durumlarla karıştırır.
Bu nedenle, en iyi şansınız, rahim ağzı kanserini peryodik testlerle mümkün olduğunca erken yakalamak ve tedavi etmektir.
2. Sağlıklı bir cinsellik için Pap Test bir ihtiyaçtır.
Fazla cinsel faaliyet HPV virüsüne yakalanma ihtimalini artırır. Bu virüs birçok rahim ağzı kanseri vakasına sebep olmaktadır. Cinsel yönden aktif olan kadınlar hayatlarının bir noktasında HPV virüsüne maruz kalacaklardır.
Maalesef, kondom kullanmak HPV’ye karşı % 100 koruma sağlamaz. Bu nedenle, eğer cinsel yönden aktifseniz, düzenli Pap Test yaptırmanız şarttır.
Neyse ki sıvı esaslı Pap test ve yüksek risk HPV testi gibi günümüzün tarama testleri anormal hücrelerin tespitinde de çok iyidir. Artı, bu yeni metotları kullanmakla her yıl Pap Testi için gitmek zorunda kalmıyorsunuz. 
Hangi testi ne zaman yaptırmanız gerektiğini bulmak için bizim geliştirdiğimiz Kadınların TaramaTestleri Kontrol Listesini kullanabilirsiniz.
3. HPV aşısı Pap testi yerine geçmez
HPV aşısı bazı rahim kanserlerine karşı kadınları korur. Fakat, bu aşıyı olmak düzenli Pap testlerine son vermek anlamına gelmez.
 Prof. Dr. Milbourne diyor ki “HPV aşısı ile kendinizi güvende hissetmeniz bir hatadır.  Bu aşı sizi bütün HPV tiplerine karşı ya da cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı korumaz. Ve, bu aşı üç dozun tamamını almadıkça işe yaramaz.”
 
 
4. Pap testi yaptırmaya gücünüz yeter
Eğer sağlık sigortanız 23 Eylül 2010 tarihinden sonra başlıyorsa Pap testini de kapsar. Bunun anlamı katkı payı ödemenize gerek yok. Bu değişiklik son zamanlardaki Ekonomik Bakım Yasasının bir parçasıdır.
Bu guruba düşmüyorsanız, “Sağlığı Koruma Reformu” başlıklı makale3mizi okuyun ve yapılan değişikliklerin sizin için ne anlama geldiğini öğrenin.
Sigortanız olsa da olmasa da birçok şehir ve ilçe, indirimli veya parasız Pap testi imkanı sunmaktadır.
5. Pap testi için çok da yaşlı olmayabilirsiniz.
Eğer 65 ve yukarı yaştaysanız ve cinsel yönden aktifseniz Pap testi için doktorunuzla konuşun. 65 ve üzeri yaştaki bir çok kadın Pap testine ihtiyaç duymazken, son 20 yıl içerisinde erken dönem kanser veya kanser tedavisi görmüşseniz hala Pap testine ihtiyacınız olabilir.
Eğer son 20 yıl içerisinde erken kanser veya kanser tedavisi olarak rahim ameliyatı olmuşsanız Pap testi yaptırmaya devam etmelisiniz.
Eğer 65 ve üzeri yaştaysanız ve cinsel yönden aktif değilseniz  ve ayrıca;
·         Ard arda üç veya daha fazla Pap testi normal çıktıysa veya Pap ve HPV testi birlikte negatif çıktıysa,
·         Son 10 yıl veya gerisinde yapılan Pap testlerinde anormal sonuçlar çıkmadıysa,
·         Son 20 yılda anormal Pap testi nedeniyle herhangi bir tedavi görmemişseniz ,
Pap testi yaptırmanız gerek yoktur.
Arkadaşlarınızı ve ailenizi test yaptırması için cesaretlendirin.
Size yakın kadınların Pap testi randevularını hatırlatıcı mesaj gönderin. Bu konunun sizin mesajlarınızda bir linke dahil olup olmadığından emin olun.
Düzenli Pap testi yaptırarak rahim kanserini önleyecek güce sahip olacaklarını arkadaşlarınıza ve ailenize hatırlatın.
 MD Anderson Hastanesi Kanser Önleme Merkezinde kendi önleme planınızı yapabileceğinizi ve Pap testlerini yaptırabileceğinizi biliyor musunuz.  Bu merkezi arayarak bir randevu takvimi oluşturabilirsiniz.
 

27 Eylül 2013 Cuma

İlaç Araştırmaları - Tıbbi Onkoloji Derneği yazısı

Yazının original linkine http://www.kanser.org/toplum/?action=ayin-konugu&id=3 adresinde ulaşabilirsiniz.

Doç. Dr. Şenol Çoşkun Onkoloji alanında yürütülmekte olan ilaç araştırmaları ile ilgili en çok merak edilenleri soruyor, Prof. Dr. Ahmet Demirkazık cevaplıyor.

İlaç araştırmaları denince hastaların aklına ilk "denek" olmak geliyor. Sizce bu sevimsiz öngörü kaldırılabilir mi?

"Denek" kelimesi, gerçekten hastalar ve yakınları tarafından "kobay" olarak algılanıyor. "Denek" kelimesi bilim dilinde bir terminoloji olup, bizim hastalarımız için kullanılmasının zorunlu ve doğru olmadığını düşünüyorum. Bu insanlar bizim için "gönüllü hastalar"dır. Araştırmaya katılmayı kabul eden hasta için, biz yine sadece "hasta" kelimesini kullanmalıyız.

İlaç araştırmaları kimler tarafından planlanır, hangi aşamalardan geçtikten sonra hastalara sunulur?

İlaç araştırmaları günümüzde öncelikle insan sağlığı için yeni ilaçlar keşfetme gücüne sahip "Araştırıcı İlaç firmaları" tarafından planlanmaktaysa da; araştırıcı doktorların kendilerinin başlattığı veya başta Avrupa ve Amerika olmak üzere ülkemiz de dahil bir çok ülke kaynaklı "bağımsız sağlık araştırma kuruluşları" (EORTC, ECOG, GOG, ülkemizde TOG gibi) tarafından planlanan araştırmalar da oldukça önemli sayıdadır.

İlaçlar insanlarda kullanılmaya başlamadan önce nasıl geliştirilir?

İlaç geliştirilmesinde; bir molekülün doğada tanımlanması, saflaştırılması veya laboratuvar ortamında üretilmesinden, eczanede kutu içinde ilaç oluncaya kadar yıllarca süren bir çaba gereklidir. Bu süre en az 10-15 yıllık geceli gündüzlü bir çalışmayı gerektirmektedir. Keşfedilen ilaçlar; alt gruplarına göre farklı olmakla beraber, genel bir bilimsel disiplin içinde "insan öncesi çalışmalara" tabi tutulmaktadır. Bu çalışmalar ilk olarak tümör hücre kültürleriyle daha sonra deney hayvanları üzerinde laboratuvar ortamında yapılmaktadır. Burada amaç, öncelikle ilacın tümöre karşı etkisinin saptanması sonra da zararlı özelliklerinin test edilmesidir. İnsan çalışmalarından önceki çalışmaların temelini "toksikoloji" oluşturur. Bu da zararlı olabilecek maddelerin bu dönemde ayıklanmasıdır. Binlerce yeni keşfedilen üründen ancak bir ikisi bu toksikoloji çalışmalarını geçebilmektedir. Tüm bu döneme "preklinik çalışma dönemi" denilmektedir. Bu preklinik dönemde, ilaçların alt gruplarına göre farklı süreçler gözlenebilir. Kemoterapi ilaçları, biyolojik ilaçlar, aşılar ve hormonal ilaçlar kendi ilaç özelliklerine göre geliştirilirler.

Eğer ilaç öncül maddeleri bu dönemden başarı ile çıkarsa, kanser ilacı dışındaki ilaç adayları "sağlıklı gönüllü insanlarda" özellikle yan etki konusundaki klinik çalışmalara alınmaktadır. Bu "sağlıklı gönüllü çalışmaları" onkolojik ilaçlar için mümkün değildir. Kanser ilaçları kendileri de zarar oluşturma potansiyeli olduğu için, sadece "gönüllü hastalar" ile yapılan klinik çalışmalarla geliştirilmektedir. Bu dönemde tedavi imkânı olarak sunulan bu ümit verici aday ilaçlar insan sağlığına bireysel katkıda bulunmaktadır.

Klinik çalışmalarda faz çalışması ne demektir? Kaç tür faz çalışması vardır?
Çalışmalarda ilaç öncülleri belli bir güvenliği geçer ve insan da uygulamaya uygun olduğu ispatlanırsa, insanda deneneme süreci başlatılabilir.

Faz çalışması ilaçların geliştirilmesindeki farklı basamakları ifade eder. İlaç geliştirme çalışmaları 4 fazda yapılır. İlk 3 fazda ilaç öncülleri henüz "resmi sağlık otoriteleri" tarafından ilaç olarak onaylanmamıştır. Bu moleküller hala geliştirilme aşamasındadır. Bu aşamalar Faz I, Faz II, ve Faz III olarak 3 kısımdan oluşur. İlacın ruhsatlandırılması sonrası yapılan ilaç çalışmalarına faz IV araştırmalar denilir. Böylece ilaçların gelişimi 4 faz çalışması içinde biçimlenir.

Faz I çalışmalarda amaç, "ilacın insandaki güvenli dozunu tespit etmek" ve zararlı etki oluşmadan elde edilecek iyileştirici etkinin ipuçlarının ortaya konulmasıdır. Bu dönem, ilaçların gelişmesindeki en kritik basamaklardan biridir. Bu aşamadaki çalışmalarda, ilaç dozu tedrici olarak artırılmakta ve daha sıkı gözetim altında yapılmaktadır. Bu çalışma sonucunda ilacın güvenli bir şekilde tedavi edici dozu saptanmaktadır. Batı dünyasında çok yaygın olan bu aşama çalışmalar, ülkemizde nadiren yapılabilmektedir.

Faz II çalışmalarda; belirli bir çeşit kanserde aday ilacın "tedavi edici etkisi" değerlendirilmektedir.

Çalışmalarda Faz III’e ulaşan ilacın hem güvenlilik hem de etkinliği iyi bir şekilde ortaya konulmuştur. Ülkemizde ruhsat öncesi yapılan çalışmaların çoğu faz II ve faz III çalışmalardır. Bu çalışmalarda güvenlik açığı ve riski çok azdır. Faz III'de otaya konulmak istenen, "yeni geliştirilmekte olan ilacın" bu hastalıkta etkisi daha önceden bilinen ilaçlara göre daha iyi olup olmadığının kanıtlanmasıdır. Bu çalışmalarda gönüllü hakları, "etik kurullar" ve "devletlerin sağlık otoriteleri"çok ciddi bir biçimde korunmaktadır. Hiçbir klinik araştırma, etik kurullardan ve yetkili mercilerden izin alınmadan ve gönüllünün rızası olmadan yapılamaz. Gönüllü istediği anda, hiç bir sebep belirtmeden bütün faz çalışmalarından ayrılma hakkına sahiptir.

Faz IV çalışmalar; ilacın eczanede yerini aldıktan sonraki dönemleri ve ruhsatlandığı hastalıklardaki kullanımını kapsar. Eğer ilaç daha önce ruhsatlanmadığı bir hastalık için incelenecekse; yıllardır kullanılan bir ilaç olsa bile, bu ilaç yeni geliştiriliyormuşçasına daha önceki faz 2 dönemine yeni hastalık için geri dönmüş olur. Güvenlik, ilacın her fazında daima en önemli değerlendirme maddesidir. İlaç sağlık için kullanıldığı sürece bu güvenlilik değerlendirmeleri devam eder gider.

Bir ilaç araştırmasının uygun olup olmadığına hasta nasıl karar verebilir?

Faz I-II araştırmalara girecek hastalar için, hastaya verilecek başka bir tedavi ya hiç yoktur veya bu araştırma tedavisinden daha iyi bilinen bir tedavi seçeneği bulunmamalıdır. Faz III araştırmalarda kontrol kolundaki hastaların -tartışılmayacak derecede kanıtı olan- "standart tedavi" aldıklarından emin olmak gereklidir. Araştırma kolunun ise "standart tedaviye" eşit veya üstün olduğunu düşündüren Faz I-II bulguları olmalıdır. Bu araştırma kolu, hasta güvenliğini kabul edilemeyecek ölçüde tehlikeye atmamalıdır.

İlaç sektörlerinin ilaç araştırmalarındaki yeri ve bütçesi nedir?

İlaç sektörü ARGE (Araştırma-Geliştirme) nedeniyle hızlı bir birleşme sürecindedir. ARGE harcamaları çok yüksek olduğu için, ilaç firmaları birleşmek zorunda kalmaktadır. İlaç firmaları için ARGE demek, yeni ilaç ve tedavi seçeneği geliştirmek demektir. 1990 yılları başında yeni bir ilaç geliştirmenin maliyeti 200-400 milyon dolar civarındaydı. Bu miktar 2004 yılı analizlerinde 600-900 milyon dolara tırmanmıştır. Bugün bir ilaç firması günde en az 10 milyon dolar ARGE harcaması yapmaktadır. Bir AİF (Araştırıcı İlaç Firması) firmasının ARGE bütçesi bir yılda 3.5-4 milyarı aşmaktadır. Son zamanlarda Avrupa birliği standartlarının da yenilenmesini takiben bir ilaç geliştirmenin maliyet ortalama 1.7 milyar dolara ulaşmıştır.

Türkiye'de kanser alanında ilaç araştırması yapılıyor mu?

Ulusal ve Uluslararası çok sayıda klinik araştırma ülkemizde yapılmaktadır. Bu araştırmalar Üniversite Hastaneleri ve Sağlık Bakanlığı Eğitim Hastanelerinde yoğunlaşmaktadır.

Ülkemizde devam eden ve hastaların başvurabilecekleri kanser araştırmaları var mıdır? Nasıl ulaşılabilir?

Takip ve tedavilerinin yapıldığı "tıbbi onkoloji kliniklerine" başvurabilirler. Derneğimizin web sayfasında yayınlanan araştırmalara bakarak, ilgilendikleri araştırmaları tespit edip kendilerini izleyen hekimle tartışarak, ilgili tıbbi onkoloji kliniklerine ulaşabilirler.

Araştırma sırasında olumsuz bir duruma karşın (sakatlık, kalıcı organ hasarı vs) hastalar sigortalanır mı?
Ruhsatlandırma öncesi çalışmalar olan Faz I, II ve III çalışmalarda "hastanın sigortalanması" işlemi, hem etik hem de yasal bir zorunluluktur. Sigorta hasta haklarını korumayı hedeflediği gibi, ortaya çıkan sorunlarda sosyal güvenlik kurumlarını da korumaktadır. Sigorta, çalışmada yer alan bütün insanlar için güncel ve modern bir ihtiyaçtır. Sigorta yapılmamış bir çalışmaya, etik kurul onayı verilmesi düşünülemez.

İlaç araştırması için kanserli hastalar yurt dışına gidebilir mi? Bu durumda hastalar ne gibi güçlükler ile karşılaşabilir?

Hastalar yurt dışına gitmemelidir. Tabii ki insanların kendi bireysel seçimleri ile bu mümkün olabilir. Ancak şu unutulmamalıdır ki, kanser tedavisi uzun süreli ve yorucu bir süreçtir. En doğru olan bu tür klinik çalışmaların ülkemize getirilmesi ve hastaların yaşadığı bölgede, yaşadığı kültürde ve sosyal çevrede tedavilerini almalarının sağlanmasıdır. Araştırmanın bütçesinden, "sadece tetkik ve tedavi giderleri ile gelişebilecek olumsuzluklara bağlı harcamalar" karşılanabilmektedir. Araştırma nadiren 3-5 ay, çoğunluklada daha fazla hatta yıllarca devam edebilmektedir. Yurtdışında yaşam şartları, ulaşım barınma ve yiyecek gibi temel harcamalar bile hem hastanın maddi birikimlerinde hem de milli servetimizde ciddi kayıplara yol açabilmektedir. İlaç çalışmalarının ülkemize getirilmesi hastalara ulaşamayacakları yeni bir alternatif sunduğu gibi, ülkemizin ekonomisine de ciddi düzeyde katkı sağlayacaktır. Genel olarak bu konuda ülkemizde yavaş yol alınmakla birlikte en azından onkoloji merkezlerimizde, çok sayıda "uluslar arası ilaç araştırması" başarı ile yürütülmektedir. Bu alanın gelişmesi ve ilaç araştırmalarında ülkemizin daha fazla tercih edilir olabilmesi; halkımızın bu konuda doğru bilgilendirilmesi, hekimlerin ve hastaların bu alan ilgi duyması, yasal prosedürlerin yetkililer tarafından bir an önce tamamlanması ile olacaktır.

Sıklıkla hastaların aklına, kanser için etkin bir tedavinin bulunduğu ancak henüz açıklanmadığı gelir. Sizce bu öngörüde hastalar haklımıdır?

Bu mümkün değil. Bir bilgi elde edilince bunun saklanması imkânsızdır. Günümüzde iletişim teknolojileri hemen hemen hiçbir şeyin gizlenemeyeceği gelişmişlik içindedir. Ayrıca sağlıkta kanserle ilgilenen firmalarda bir tekelleşme olmadığı için böyle bir keşfin saklanması keşfi yapan için anlamsızdır. Bilimsel gerçekler kanser hastalığının bir tek hastalık olmadığını, bir grup hastalığı tanımlayan geniş bir çerçeve hastalık grubunu ifade ettiğini göstermektedir. Bu nedenle bir tek başarılı tedaviden ve bunun da gizlendiğinden bahsetmek biraz hayal gücümüzü zorlamaktadır.

Bir ilaç araştırmasına katılmak hasta için ne gibi avantajlar sağlar?

İlaç araştırmasına katılan hasta, kendi hastalığı için mevcut ilaçlardan daha fazla umut vaat eden bir ilaca ulaşmış olur. Ayrıca çalışmanın durumuna göre, kendi sağlığı için en az riski taşıyan ve kendisi için daha olumlu sayılabilecek olanaklar içinde tedavi imkanı bulurlar. Hastalar, kendi doktorları ile sıkı işbirliği yapan "ikinci bir ekiple" (yardımcı araştırma ekibiyle) beraber, daha iyiye yol almak için mücadele ederler.
  

27 Ağustos 2013 Salı

Kanser ve Ağrı Kontrolü Bölüm 1

Bu kitapçıktaki bilgileri kaynak göstererek sizlerle payaşmamıza imkan veren Ege Üniversitesi araştırma görevlisi sayın Hanife Özçeliğe çok teşekkür ediyoruz.

Ağrı tedavi edilebilen bir semptomdur. Bu tedavide sizin de önemli bir rolünüz var. Sağlık ekibinin ağrı ile ilgili sorgulamalarında, ağrınızı iyi bir şekilde tanımlamanız, etkili bir ağrı kontrolü için önemli. Yaşadığınız ağrı size özgü ve size özel bir tedaviyi gerektirir.

 Eğer ağrınız varsa, bununla ilgili kaygılarınızı paylaşın.

 Ağrı, akut ya da kronik olabilir. Kronik ağrı, (ısrarcı ağrı) orta ya da ciddi seviyede, kalıcı ya da birkaç ay sürebilen bir ağrıdır. Kanser kronik ağrıya sebep olabilir. Etkili bir ağrı yönetimi kronik ağrı yaşayan hasta için önemlidir.


Kanser hastası neden ağrı yaşar?

Bunun birçok nedeni olabilir. Kanser hücreleri (tümörler) vücudunuzun farklı alanlarına yayılabilir ya da zarar verebilir, bu bir ağrı nedenidir. Örneğin; tümör kemik dokuya yayılım gösterdiğinde ya da bir sinire bası oluşturduğunda.


Kanser ağrısının farklı nedenleri olabilir mi ?


Evet, ağrınız kanser ile ilişkili olabildiği gibi diğer birçok farklı neden de ağrıya neden olabilir. Bunlar arasında;

_ Kanser tedavileri kemoterapi, radyoterapi, cerrahi ya da bazı tıbbi testler

_ Kanser uzak vücut bölgelere yayılım göstererek diğer dokulara zarar verdiğinde

_ Kanser ile ilgili olmayan örneğin artrit gibi diğer sağlık problemlerinde

_ Baş ağrısı, kas ağrısı ya da mide ağrısı gibi diğer sağlık problemlerinde

_ Günlük alışkanlıklarda bir değişiklik olduğunda, daha az hareket edildiğinde ya da farklı bir yatış pozisyonunda uyuduğunda


Ağrıyı artıran durumlar var mı?


Evet  ağrıyı etkileyen birçok faktör bulunabilir. Bunlar arasında; Korku, sinirli ve gergin olma, kötü hissetme ya da yorgun olma yaşadığınız fiziksel  ağrının etkisini daha da artırabilir.

Geleceğin belirsiz olması, ölümden korku, ağrı yaşama korkusu sinirli ve gergin hissetmenize neden olabilir. Günlük aktivitelerinizi yapamıyor olmanız, yalnız hissetme, hüzünlü olmanıza sebep olabilir Saygınlık ve güç kaybı hissiniz, hastalık nedeni ile kırılgan olmanız, başarısızlıklar ve kayıplar hakkında hayal kırıklığına uğrama hissi kızgın olmanıza neden olabilir. Bazen günlük olarak yaşadığınız bazı diğer problemler de ağrınızın artmasına sebep olabilir. Örneğin; ekonomik ya da sorumluluğunuz altında bulunan aile üyelerinin bakımı ile ilgili sıkıntılar...

Aile üyelerinin ya da bir arkadaşınızın desteği bu sıkıntılarla başetmede size yardımcı olabilir. Hastalarımız genelde yaşadığı ağrı ile ilgili konuşmak istememektedirler. Ama unutulmamalıdır ki  ağrı ile yaşamak zorunda değilsiniz, ağrı tedavinizin etkili olmadığı anlamına gelmez ve ağrınızın olduğunu bildirmeniz ve ifade etmeniz kendinizi zayıf ve başarısız hissetmenize neden olmamalıdır. 

Asla kendinizin sıkıntı veren ve sürekli sızlanan biri olduğunuzu düşünmemelisiniz. Bu konuda  konuşmak sağlık ekibinin ağrınızı daha iyi kontrol altına alabilmesi için, uygun girişimleri yapabilmesine olanak sağlar.


Ağrıyı nasıl ifade edebiliriz/ tarif edebiliriz?

Ağrı öykünüz bazı sorulara cevap vermelidir.Bu sorular;

_ Ağrınız ne zaman başladı?

_ Ağrınız başladığı zaman siz ne yapıyordunuz?

_ Ağrınız nerede?

_ Ağrınız ile ilgili ne hissettiniz?

_ Ağrınız ne şiddette?

_ Daha önce böyle bir ağrı yaşadınız mı?

_ Ağrınız ne kadar sürdü?

_ Ağrınızı artıran ya da azaltan bir şey var mı?

_ Ağrınızı azaltmak ya da ortadan kaldırmak için

herhangi bir ilaç aldınız mı?

_ Aldığınız ilaç ağrınızı ne kadar etkili oldu?

Ağrınızı ayrıntılı tarif edebilmeniz için, bu sorular doğrultusunda oluşturulabilecek bir ağrı günlüğü tutmanız oldukça etkili olabilir.


Ağrıyı kontrol  edebilecek ilaçlar var mıdır?

Ağrınızın şiddeti ve tipine özgün etkin kontrolü sağlayabilecek birçok farklı ilaç vardır. Bu ilaçlar ağızdan alınabilen tablet, kapsül formunda, cilde yapıştırılan “flaster” şeklinde ve deri altı dokuya veya damar içine uygulanabilen enjeksiyonlar şeklinde hazır olarak bulunmaktadır. Daha az olarak ve ağrının bu yöntemlerle kontrolü sağlanamadığı durumlarda cerrahi müdahale ile sinir bloğu ya da bir katater aracılıyla omurgaya yerleştirilen bir implant ile ağrı kontrolü yapılabilmektedir.

Ağrı kontrolünde en sık kullanılan ilaçlar hangileridir?

Ağrı kontrolü için kullanılan bu ilaçlara “analjezik” denilir. Ağrı seviye ve tipine özgü farklı analjezik ilaçlar vardır. Temel hedef, ağrının ortaya çıkmadan engellenmesidir. Ağrınızı ne kadar iyi tarif ederseniz o derece etkili kontrol edilmeye çalışılır. Verilen ilaçları sağlık ekibinin size önerdiği sıklıkta ve dozda almanız gerekir.

İlacı almayı durdurmanız ya da ilaç dozunda yaptığınız ani değişiklikler hem ilaçların yan etkilerinin oluşmasına hem de etkisiz bir ağrı kontrolüne sebep olabilir.

Ağrınızın kontrolü için kullanılan analjezik ilaçlar arasında;

· Non-steroid antiinflamatuvar ilaçlar (NSA_) ve parasetamol

· Opioid analjezikler

· Adjuvan analjezikler

Devam edecek 

Kaynak:


7 Temmuz 2013 Pazar

Dans terapisi ile kanserli insanlara yardım edilebilirmi? Çeviri: Filiz Songül

Çeşitli klinik raporlar dansın terapi olarak insanlara iyi geldiğini göstermektedir. Dans terapisi;

- pozitif olmayı sağlar

-benlik kavramını geliştirir

- stres, anksiyete, depresyonu, vücuttaki kronik ağrıları ve bedeb gerilimini azaltır

- iletişimi artırır

- bir çeşit egzersiz yöntemidir.

Ancak, dans terapisinin kanserli hastalar üzerinde yararı olup olmadığı ve hastalığın önlenmesi ve/veya iyileşmesi hususlarındaki etkileri yeteri kadar çalışılmamıştır.

Dans terapisi nasıl çalışır?

Dans terapisinin fiziksel yararının egzersiz olduğu bilinmektedir. Uzmanlar fiziksel aktivitelerin beyindeki endorfin gibi hormonları salgıladığını ve artırdığını ve bununda bedene iyi geldiğini belirtmektedirler. 

Dans gibi bütün vücudu hareket ettiren egzersizler dolaşım, solunum gibi sistemlere iyi gelirken iskelet  ve kas sistemi fonksiyonlarında da gelişme sağlar. Dans terapisi fiziksel olarak fit kalmanızı ve bedeninizin ritmik olmasını sağlar.

Dans terapisinin bilinen olası problemleri veya komplikasyonları var mıdır?

Dans terapisinin bilinen hiç bir olumsuz yan etkisi yoktur. Dans bir egzersiz türüdür. Özellikle Artrit gibi kronik bir rahatsızlığın olduğu durumlarda ve egzersiz programlarına başlanmadan once mutlaka doktorunuzla görüşmelisiniz. Doktorunuz dans terapisinde yapılan hareketlerin kalp-damar sistemi, eklem yada kas için zararlı olup olmayacağinı değerlendirecektir.

Danslı günler ::))

 

Kaynak:


 

30 Haziran 2013 Pazar

Röntgen Taramaları Nedir? --Çeviri: Kenan Çınar

Özet

X-ışınları elektromanyetik radyasyon parçacıklarıdır. Bir röntgen makinesi, kemiklerin içinden geçen, görünmeyen x-ışınları parcacıkları gönderir, bilgisayar veya ozel bir filmde görüntü kayıt edilir. 

Nasıl calışır?

Normal fotoğraf cekiminde kullanılan filme benzeyen bir film vücudunuzun arka bölümüne yerlestirilir. Makineden gelen X-ışını parçacıkları filme yansır.Filmin bulanık çıkmaması için çekim süresince hareketsiz durmanız gerekir. Daha sonra bu film geliştirilir. Ne kadar çok X ışını filme yansırsa film geliştirildiğinde bu bölgeler o kadar siyah çıkar.  

Vücudunuzun yoğun bölgeleri ışınların filme gecmesini engeller, sonuc olarakta filmde beyaz bir görüntü ortaya çıkar, örneğin kemikleriniz gibi. Vücudunuzun boş veya hava ile dolu olan bölgeleri, filmde siyah görülür.

Yumuşak dokular, örnek olarak kaslarınız ve organlarınız filmde gri renkte çıkar. Grinin tonu bölgenin ne kadar yoğun olduğuna bağlıdır. Fazla yoğun bölgeler daha açık gri gözükür. 


Röntgen ne gösterir? 


Röntgen doktorunuza vücudunuz hakkında çok farklı bilgiler verir. Örnek olarak, kemiklerde kırılma veya diğer sorunlar ve eklem sorunlarını gösterir. Kalbinizin boyutu ve şeklini gösterir böylece bazı kalp sorunları teşhis edilebilir.

Bazen bir sorunun sebebini bulabilmek için sadece rötgen yeterli olur. Bazen röntgen yeterli olmaz ve daha detaylı ışınlama taraması örneğin CT (bilgisayarlı tomografi) veya MRI (manyetik rezonans) cihazı kullanımı gerekebilir.  Vücudunuzdaki (örneğin beyin veya karaciğer gibi) yumuşak dokular icinde, bazen MRI veya CT/bigisayarlı tomografi kullanılır. 

Güvenli midir? 

Doktorlar iyi film elde etmeleri icin gerekli en az radyasyon dozunu verirler.

Acı hissedilebilir mi?

Hayır. Röntgen kesinlikle agrısızdır.

Sonra ne olur?

Elde edilen film bir radyolog/teknisyen tarafından doktorunuza gönderilir ve soktorunuz  sizinle sonuclari görüşür, tartışır.

Kaynak: