12 Mart 2008 Çarşamba

ŞİİRSEL BİR ANLATI


Sevgili Günlük,

Dün, vücudumun tüm hücrelerine stres yüklediğim, yorgunluktan tırnak uçlarımın bile sızladığı, beynimin sol yarısının uyuştuğunu hissettiğim, sıradan ve güzel bir gündü. Bazı kişilik(siz)lere sinir olduğum, kimi şahsiyet(siz)lerin haddini bildirmek istediğim öyle mutlu mesut bir gün işte.

Akşam iş çıkışı rutin Anneye uğrayıp, yavruları toparlama ve “haydi çocuum, haydi ooluum, yahu üzerinizi giyin, çantalarınızı toparlayın, itişmesenize yavrum, koca danam, kardeşine yardımcı olsana” şeklinde sinir harbi yaşadığım, kan ter içinde kaldığım harika ötesi bir akşamla da tamamladım günü.

Evim güzel evime geldiğimde baş ağrım tavan yapmış, artık bitsin bu muhteşem, tarihi gün diye dua ediyordum ki, sevgili yavrum, mini mini oğlum yanıma geldi.

“Zihinden çıkartma işlemi yapalım mı anne?”

Yapalım peki oğlum. Zihnimden çıkarmak istediğim o kadar çok şey var ki, belki de faydası olur bu işlemlerin.

Ben kendimi toparlayıp, yavrucağa çalışma ortamı hazırlamak için debelenirken, (Liselimi rahatsız etmeyelim dedik. Malum delikanlı.) benim hipermanyak sıpam çoktan işlemleri bitirmiş, sonuçlarını yazmıştı bile.

“E oğlum hani beraber yapacaktık ya?

“Oooo anne sen hazırlanana kadaaar..”

“Miniiii, hadi oğlum şu şiiri bir kerecik okusana. Biraz deşarj olsun annen.”

“Anne ya.. iyi ki bi güzel “vurgu” yaptık he. Sen de iki de bir okutuyosun.”

Ulen sıpaya bak. Hemen de nasıl şımardı. Oysa ben babasına anlatıyordum, vurguları güzel, çok sakin ve güzel şiir okuyor diye. Üstelik de ezberlemene yardımcı olduk o kadar, nankör evlat.

Bizimki şiiri okurken, ben de canlandırdım. Sanata bizim de bir katkımız olsun değil mi?

Şiir şöyle:

Tam otların sarardığı zamanlar.
(Anne halının üzerinde ot toplar, yorulur, terini siler.)

Yere yüzükoyun uzanıyorum.
(Zavallı anne kendini yüzüstü bırakır yere. Bu arada kafayı sehpaya vurur ama olsundur. Sanat içindir her şey.)

Toprakta bir telaş, bir telaş.
(Anne bu sefer telaşlı telaşlı, hatta salak salak dolanmaya başlar evin içinde.)

Karıncalar öteden beri dostum.
(Anne güya eline bir karınca alıp kafasını okşamaya başlar ve yavrusunun suratına ebleh bir şekilde bakar. Bu esnada yavru kikirdemeye başlar.)

Ellerime hanım böcekleri konuyor.
(İşte orada dur bakalım küçük bey! Karınca tamam da böcük konusu beni aşar. Ne kadar hanım olurlarsa olsunlar ellerime börtü böcük konduramam şimdi. Iyyyy.. neyse ellerimin üzerinden silkeliyorum ne kadar haşarat varsa. Bu sefer bizimki iyice fingirdemeye başlıyor.)

Ne güzel şey onlar.
(Bu sefer pek bir gülerek söylüyor mısrayı bizim sıpa. Anne zoraki bir gülümsemeyle, hayali de olsa, hanım da olsa, bir böcüğe aman da pek şekermiş diye yaklaşmanın müthiş sancısıyla, yine de sanat aşkıyla oynuyor rolünü.)

Uç böcek, uç böcek diyorum.
(Artık iyice işin cılkını çıkarmış olan Mini şahsiyeti, anneye gıcık vermektedir. Anne, bütün iyi niyeti ve sevecenliğiyle kanat çırparak uçma hareketi yapmaktadır. Bir sağa, bir sola süzülmektedir. )

Uçuyorlar.
(Oh çok şükür. Bu böcekler hiç gitmeyecekler sandıydım ben de. Kurtulduk haşaratlardan. Öğretmenle konuşayım da bir daha börtülü böcüklü şiir ezberletmesin yavrucaklara. Hayır sanat diye diye maymun olduk burada.)

Daha devamı var şiirin ama, şimdilik bu kadar yeter. Böcükler perişan etti beni.

Aklıma müthiş bir fikir geliyor birden. Bu güzel günü beynimden silmek, hatta mümkünse yaşanmamış farz etmek için ne yol varsa denemeliyim. “Madem dersin bitti, gel sana sakızdan kocaman balon yapmasını öğreteyim” dedim. Severek kabul etti.

Sonra biz ağzımıza kocaman birer sakız aldık. Naneli. Başladım anlatmaya. “Bak şimdi, önce iyice çiğneyip yumuşatıyorsun. Sonra ağzının tam orta yerine, alt ve üst dişlerinin ortasına yerleştiriyorsun. Hıh bak işte böyle. Şimdi yavaş yavaş dilini sakızın içinden geçiiiir… aferin sanaaa. Şimdi de üf üf üf üf şeklinde ağır ağır şişir bakalım. Aha benim gibi.”

Kimi benim şişirdiğim kocaman balonu patlatıp suratıma yapıştırıyor. Kimi de kendi yaptığı minicik balonla gururlanıyordu Minişim. Bir iki kez ağzından fırlayıp uçtu ama olsun. Çok eğlendik.

Sonra babamız geldi. Bizi öyle karşılıklı balon yaparken görünce sordu haliyle:

“Hayatım ne yapıyorsunuz böyle?”
“Sakız şişiriyoruuuz.”

Niye şaşırdı ki bu adam? Anlayamadım ben şimdi.



Dipte Bir Not: Bu iş yoğunluğu bir kaç gün daha sürecek gibi görünüyor. Bütün enercimi yemese bari..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder