19 Mart 2008 Çarşamba

SOR Kİ ÖĞRENESİN


Kutlanması zorunlu kılınan, dayatılan günler saçmalığına hayatı boyunca pirim vermese de bir kadın, bu kadar tantana koparılan, ve dahi en sümsük heriflerin bile en azından bir küçük jestle sevdiğini mutlu ettiği bir günde, hiç değilse kuru bir sözle bile olsa sevindirilmeyi hak etmemekte midir? Bu erkek milletinin kütlüğü genlerinden mi gelmektedir? Bunlar yaratılırken topraktan ziyade odundan mı yaratılmışlardır? Bu odun mamüllerinin küçük iken pek sevimli olup, zaman ilerleyip de ihtiyarlık vuku bulmaya başladıkça daha bir sertleşip, tam kütük kıvamını bulması karakteristik özelliklerinden mi kaynaklanmaktadır? Erkek kısmının minikleri, sevgi pıtırcığı, aşk böcüğü, kıvamında bir sırnaşıklıkla, sürekli olarak “seni çok seviyorum, beni seviyor musun, canım benim, cicim benim” şeklinde ortada dolanırken, büyük olanlarının “ben geldim, kumanda nerde, iyi geceler” cümlelerini bir akşamlık sohbet için yeterli görmeleri de bu zamanla kütükleşme sürecinin doğru işlediğini mi gösterir?


Minik oğlusuyla birlikte salonun ortasında bale (!) yaparken bacağına kramp giren anne kişisinin böğürtüleri üzerine koşar adım gelen, sporcu kimliğiyle tanıdığımız Liseli kişisi, kendisine kramp tedavisi uygulamak suretiyle acılarını dindirmiştir. Lakin bu yardım sever şahsiyet, bu işi sessizce yapmak yerine, “bu yaşta böyle abuk şeyler yapmasana anne ya, sakat edicen kendini” şeklindeki şekilsiz yorumuyla annesini ve “ulen tombul balerin, önce göbeeni erit ondan sonra bale yap” biçimindeki biçimsiz yorumuyla da kardeşini feci şekilde rencide etmiştir. Kendisini şiddetle kınıyoruz. Kuğu Gölü’nde baş balerin olmak gibi bir niyeti olmayan, sadece kendini eğlendirmeye çalışan bu insancıklara, son derece kırıcı sözler söyleyen genç arkadaşımız, terbiyeden nasibini almamış mıdır? Annesiyle derhal görüşülmeli ve iki yumurtayla yavrusunu terbiye etmesi önerilmeli midir?

Uzun zamandır okuyamamaktan şikayetçi olan anne kişisi, meşhur “iki kitaba birden başla, ikisini de yarım bırak” seanslarından birine daha başlamış ve eline aldığı ilk kitabı tam on üç kez okuma girişiminde bulunmuş, ancak birkaç sayfadan sonra vazgeçmiştir. Hayır kendisinin neyinedir Kafka’yı okumak, ya da ağır bir roman bitirmek. Bi dünya olmuş kafasıyla nasıl anlasındır okuduğunu? Bu kendini bilmez kadın okusun mudur işte Bremen Mızıkacıları’nı, Kırmızı Başlıklı Kız’ı doksan dokuzuncu defa? Onu ancak Ayşegül serisi mi paklayabilecektir yoksa?

Her akşam, üzerinde çalışılmakta olan beş yüz parçalık su altı pazıl setinin, yüz parçaya yakınını birleştirip, sonra tekrar bozarak kutusuna yerleştirmek çok can sıkıcı olmaktadır. O minicik balıkların kafasını, kuyruğuyla bir araya getirmek için ne kadar uğraşılmıştır bi fikri olan var mıdır? Bu durumda en kısa sürede bir pazıl halısı mı alınmalıdır? Yoksa “öğlene kadar yap kızım, öğleden sonra sök kızım” ya da “deli posteki sayar, döner döner yine sayar” durumundan kurtulup bu pazılı tamamlamak mümkün olmayacak mıdır?

Küçük yavrusunun, “anneyi çıldırtma etkinlikleri” kapsamında yapmış olduğu, “koltukların tepesine çıkıp yere koyduğu battaniyenin üzerine atlama ve bunu annenin gözünün içine baka baka sürekli tekrarlama faaliyetleri” esnasında, annenin tam bir melaike kıvamında, inanılmayası bir sabır çerçevesinde, son derece sevecen bir ses tonuyla, sadece ve sadece “yavrucuğum, niye yapıyorsun bunu,” deyip, “anneee havuza atlama çalışması yapıyom” cevabını aldıktan sonra boş boş yavruya bakmaya devam etmesi, hatunun ermekte olduğunu mu gösterir, yoksa anne kişisi, artık k.çını yırtmanın anlamsızlığını kavramış mıdır, ya da hayatın gerçeklerine uyanmış mıdır, hani bu bir kabulleniş midir, son seçenek olarak da kafayı kırmak üzere olduğundan, üzerine böyle bir salaklık hali mi çökmüştür?

Dört kişiden oluşan bildiğimiz çekirdekten bir ailenin her bir ferdinin aynı anda ç.işinin gelmesi olası mıdır? Dakikalarca hepsi farklı uğraşlarda iken, evin annesinin tuvalete girmesi üzerine, hela kapısının önünde, -bilen bilir- tüp kuyruğundan beter bir kuyruk oluşmasının, psikolojik, sosyal ve ya herhangi bir bilimsel açıklaması var mıdır? Yoksa bu, erkek ırkının yüzyıllardır yürüttüğü “kadın milletine helada bile rahat yüzü göstermeyelim” kampanyasının bir parçası olarak, bilinçli yapılan bir eylem şekli midir?

Kendisine doğum günüsünde, çok istediği için, abisinin olup onun olmadığı için, yepisyeni bir çantası olduğu halde sırf ona kıyılamadığı için yeni bir “nıyak” marka çanta alınmasını, “teşekkür ederim anneciğim, çok naziksin anneciğim, sen dünyanın en iyi annesisin anneciğim, seni çok seviyorum anneciğim” sözleri yerine “yaaa anne ya, benim çantam vardı, niye bana bunu aldın, geri versene bunuuu” nidalarıyla karşılayan bir yavrunun bu tutumu, hiçbir şeyden mutlu olamayan yeni neslin bir serzenişi midir, beğeninin görecesi midir, yoksa ebesinin örekesi midir?

He Günlük sen ne dersin?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder