20 Mayıs 2008 Salı

ARA SIRA ARA ARA ARA...


Bir Günlükçünün görevi yapılamayanı yapmak, gidilemeyene gitmek, görülemeyeni görmek; kısaca tabuları yıkmak değildir elbette. Lakin taşın altına elin sokulması, suya, sabuna dokunulması, bir kısım okuyucunun cesaret edemeyeceği şeylerin de yapılması gerekmektedir belki de. Günlükçü olmak, sorumluluk ister değil mi?

Bunun içindir ki, müessesemiz hiçbir fedakarlıktan kaçınmamış, sizler için bünyesindeki en nadide elemanlarını görevlendirmiş ve yine absürd bir araştırmanın altına imza koymuştur. ‘Size mi kaldı len bu işler’ deme ey okur! Müessesemiz büyüyünce ‘De.şifre’ olacaktır.

Muhabirimiz İncegül, her Pazar olduğu gibi o gün de, horozlar yeni ötüşlenip, karga ailesinin baba kişisi fırına sıcak ekmek bakmaya gittiği sıralar uyanmış, henüz herkesler fosur fosur uyurken kalkmış koca kişisini uğurlamış, biraz ev işi ile meşgul olmuş, sonra mahalleyi turlamış, evlerden horultudan başka ses çıkmamasına sinir yapmış, yuvasına dönüp yavrucakları için sıcak poğaça pişirmiş ve en son olarak bakkaldan gazetesini, ekmeğini neyin almış, ilan sayfasında sörf yapmaktaydı. Tam techizatlı kameraman Günlük ise, henüz olup bitenden habersiz, techizatını donanmış muhabirimizin yine ne gibi bir manyaklık peşinde olduğunu anlamaya çalışmaktaydı.

O sırada televizyonda açık olan bir musiki kanalında abuk bir reklam yayınlanmaktaydı. Duyduklarına inanamayınca –mecburen- gözlerini devreye sokup ekrana baktı. Evet evet doğruydu bütün işittikleri. Ahhh muhabirimiz nerelere kaçsındı? Nerelere gitsindi? Başın alıp hangi dağlara vursundu? Televizyondaki ses ‘sarışın hatunlarla mesajlaşmak için bilmem kaçı, esmerleriyle şeettirmek için bilirim kaçı tuşla, şu numaraya yolla’ diyordu.

Muhabirimiz düşündü, malum o düşünen hayvandı. Yahu mesajlaşırken nasıl görecekti hatunun saç –boyası- rengini bu arayacak olanlar. Ya gerçekten buna kanan insanlar var mıydı? Üç kuruşunu da bu telefon hatlarına yatıran armutlar var mıydı gerçekten memleketinde? Bunlar aslında yazsındı ‘ben malım ulen, benden öküzünü bulamazsınız, kekleyin kekleyebildiğiniz kadar’ diye, göndersindi 999 999 999’a.

İşte o andı İncegül’ün kafasında şimşekler çaktığı ve araştırmanın seyrinin tamamen değiştiği an. Oysa o ilan sayfasına, işsizliğin boyutları giderek büyürken, gazetede haftalardır çıkan bazı ilanların, neden hala karşılık bulamadığını anlayabilmek umuduyla bakıyordu. Evet muhabirimiz böyle şeyleri kafasına takan, anomali bünyeye sahip bir kişilikti işte. Bir çeşit araştırmacı-psikolojik deli.

Şimdi araştırmasının yönünü kaydırıyordu. Bazı şeylere aç olan bazı mal arkadaşları göz göre göre kandıran bu şahsiyet(siz)lerin, ne haltlar karıştırdığını, ‘ara, en güzel hatunlar gerdan kıvırarak, işaret parmağını ağzına sokarak, üstelik kış kıyamette kom.bine.zon giyip k.çları üşüse de seninle sohbet etsinler’ katakullisini bir parça bilmek istiyordu sadece. Neler döndüğünü parmak kadar bebelerin bile anlayabildiği bir devirde, hala buna kanan ankutların olduğu gerçeğini ise, oynak, yarım aklı hiçbir zaman almayacaktı.

Muhabirimiz, kameramanı tam techizatlı Günlük’ün şaşkın bakışlarına aldırmadan aldı telefonu eline. Çevirdi gazetede iri puntolarla yazılmış ilanın altındaki numarayı. İlanda ‘dolgun ücretle çalışacak telefon operatörleri aranıyor’ diyordu. Kendisi de hemen bir operasyon yapmalıydı elbette. Operatör olacaktı bo.ru muydu? Cesurca(!) bir hamleyle konuşmasına başladı:

- İyi günler beyefendi, ben gazetedeki ilanınız için rahatsız etmiştim. (Ne rahatsızlığı be! Rahatsız olacak olsa, ilan vermezdi değil mi?)

- İyi günler hanımefendi, ben size adresi vereyim, gelin karşılıklı görüşelim. (Ooha len. O kadar da demedik. Görev kutsaldır ama… çoluk çocuk sahibi evli barklı hatunum ben. Bretim Pitim seni de, beni de vurur alimallah.)

- Yok beyefendi, öncelikle ben işin içeriğini öğreneyim de, yüz yüze görüşme sonraki aşama. Şimdi ben şunu merak ediyorum. Telefon operatörü demişsiniz ya… santral gibi bir şey mi? Gelen telefonları yönlendirmek midir iş? Yoksa telefonun teknik sıkıntılarını giderecek bir eleman mı arıyorsunuz? (Önce safa yatalım ki, herif ‘aha bulduk sazanı, ilacına gazoz bile karıştırmaya gerek yok’ diye sevinsin. Dökülsün ne var, ne yok.)

- Şimdi hanımefendi, (hı… söyle öküz söyle, dinliyom) şu telefon hatlarını bilirsiniz (bilmez miyim, ben bilmesem bile gözüme sokmak suretiyle her türlü bildiriyorlar meraklanma) şimdi bizim elemanımız (bu ben oluyorum) arayan beyefendilerle sohbet edecek (beyefendi dediğin ‘mal’ familyasından ‘öküz oğlu öküz’ cinsi oluyor demi, heh bildim ben onları) tatlı dilli olacak, ses tonu güzel olacak ve sohbetin gidişatına göre söyleyeceklerini de kendisi belirleyecek takdir edersiniz ki. (Nabza göre şerbet durumu diyorsun yani. Adam sapıtsa bile kikirdemeye devam.) Yani bazen, arayanlar birazcık açık saçık şeyler konuşmak isteyebilirler (ulen geri zekalı mıyız, zaten normal bişey konuşacak olsa gider arkadaşlarıyla falan konuşur bu öküz g.tü, niye dünya para ve veya kontör döküp, senin aptal hatlarını arasın ) siz onların isteğine göre… (herif burada öksürüyor hafiften, e haklı tabii ‘arayan manda b.klarıyla telefonda aşna fişna yapacan, ben de boy.nuzlu pe.z.e.v.e.n.kin önde gideniyim, bi de utanmadan gazeteye ilan veriyorum’ demek kolay olmasa gerek.) işte onların isteğine göre devam edeceksiniz, olayımız bu.

- Heee anladım beyefendi. Pekiyi bu sizinki sarışın olanlar için mi? Çünkü ben saçımı boyatmam da.

- Pardon anlayamadım! (Anlamazsın çünkü düdüksün)

- Bir de bu sohbet esnasında bi.ki.ni giymek ve işaret parmağını boğazına sokmak gerekiyor mu? Yani o şekilde konuşmak zor olabilir de o bakımdan. Kimse bizi görmiycek nasılsa, kırıtmak falan da gerekmiycek o zaman demi?

- Sen benimle dalga mı geçiyosun, manyak mısın nesin! (Heh işte, yola gel. Göster bana gerçek yüzünü.)

- Yooo niye dalga geçeyim ki? Televizyonda gördüklerimiz öyle ya hani. Bu bizi arayacak olan öküzler ona kanıp aramıyorlar mı zaten?

- Fesüphanallaaah… çattık iyi mi sabah sabah… de get kızım işine… (çaaattttt)

Asıl sana ‘çaaatttt’. N’ooldu, görüştüğün küçük balık, manyak mı çıktı bu sefer. Gerçi alan razı, veren razı sana n’ooluyorsa işte!
Maksadımız okuyana küçük de olsa bu insanların ne şekilde çalıştığını gösterelim, hem de psikolojik muhabirimiz merak duygusunu köreltirken, ahaliye bir faydamız dokunsun mantığıdır. Ne faydası olacaksa!

Bu memlekette bir Dü.men gerçeği vardır ki, gelen sorulardan anlaşılacağı üzere, bize hiçbir şeyin faydası dokunamayacaktır zannımca. Dü.men amcam bile artık ipin ucunu bırakmış, işi kara mizaha dökmüştür.

Bu hatları arayıp, bu pe.zoların ceplerini dolduran, sümüklü gariban takımı, k.çına alacağı d.ondan feragat edip aramaya devam edecektir nasılsa. Zengin bu işlerle zaten uğraşmaz, onlar için, bunların canlıları sıra beklemektedir. Yani her halükarda olan bizim cahil, aç ve gariban öküz yavrularına olmaktadır. Bazı şeyler ya temelden değişmeli, ya tepeden bir yumrukla darmaduman edilerek baştan inşa edilmelidir.

Müessesemiz bir şeylerin değişmemiş ve hiç değişmeyecek olmasından aslen çok üzüntü duyar ve bizi tercih eden okuyucuya teşekkürlerini bir borç bilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder