16 Mayıs 2008 Cuma

BENİM RUHUM GENÇ


Kız Allah müstahakkını versin İncegül. Çıkma dedim kaç kere sana şu tepelere. Bak yine kaldın. Hadi bakayım nasıl inecen aşağıya…

Bak koca kişisi, beni sinirlendirme! Valla atarım elimdeki sabunlu bezi kafana. Duvarlar leş olmuş leş. Silmeyim mi yani?

Yeni boyamadım mı ben o duvarları yahu? Ne çabuk kirlenmiş.

Heee boyadın doğru… gözün de iyice görmez oldu senin. Birazını boyamışın da, bir kısım yerini es geçmişin işte. Duvarlarımız sayende Pikaso’nun tabloları gibi rengarenk oldu. Haydi iki renk neyse de, nasıl gidip dokuz ayrı renk boya almayı becerdin, onu hala anlamış değilim zaten.

Sen kendine bak bi kere. Geçenlerde caaanım yün hırkamı, doksan derecede yıkayıp, düdük gibi çektiren sen değilsin sanki. Benim gözlerim görmüyo ya… sen artık iyiice bunadın.

Hadi hadi çok konuşma da, inmeme yardımcı ol şu merdivenden. Sana kaç zamandır söylüyorum dimi, doğru dürüst bi merdiven alalım diye. Bak inip çıkması da zor oluyo işte. Yoksaaa… ben bunun tepesinde maymun gibi oynarım be.

Tut elimi hatunum, gel hadi… hıh yavaş yavaş. On sekizliksin ya yaparsın benim gülüm!

Sen şimdi benimle dalga geçiyon ama, ben bu zamane gençlerini cebimden çıkarırım be. Dur şu ellerimi yıkayım da yemeğe bakayım. Şimdi gelir bizim oğlanlar.

Neyine bakacan hatun yemeğin. Zaten tepsiye atıyon bi tablet, hooop yemek kendi kendine hazır. Hey gidi! Zamanında ne karnıyarıklar, ne pilavlar yerdik ellerinden. Şimdi sen de uydun bu teknolociye. Bi senden beklemezdim ya neyse…

Hadi mız mızlanma bey… bak torun tombalak toplanırlar şimdi. Sen yavruların karne hediyelerini hazırladın mı? Karıştırma sakın. Uçan bisiklet büyük torunun, ruh durumunu anlayıp, ona göre şarkı çalan müzik kutusu kızın, şu son Mars gezisinde aldığımız evcil yaratık da küçük sıpanın. Malum o hayvanları pek sever. Babası nasıl da korkardı değil mi? Bu kesin bana çekmiş.

Zaten sen gençliğinde de böyleydin hatun. Çocukların iyi yönleri sana, kötü ne varsa bana çekmiş dimi?

Bak yine başladın dırdıra. ‘Gençliğinde’ymiş… hıh!! Benim ruhum genç, ruhuuum. Bas şu kumandaya da masa açılsın. Sofraya tabak, çanak götürmeyince de anlamıyorum bi iş yaptığımı ya neyse.

Zaten sen niye hala elinde sabunlu bez dolaşıyon anlamış değilim bu yaşında. Robotumuz var ya… şu senin Halime adını koyduğun! Bas kumandanın düğmesine her yeri pırıl pırıl yapsın. Ama yoook… ‘alışmış, kudurmuştan beterdir’ ya.

Sen taktın benim yaşıma hee… daha yüz yirmiye yeni girdim. Hem bak yüzümde bi tane kırışık yok be.

Tabii! Her gün, gençlik makinesine girdiğini bilmiyorum sanki. Bütün emekli maaşımız o aptal makinelere gidiyor zaten. Aha da bi jet durdu bizim gök evinin önünde. Geldiler hatun geldiler. Bak yine ağlamaya başladın. Yahu yıl oldu 2092, her şey değişti de senin bu çocukların her gelmesinde zırlama huyun değişmedi hatunum yahu.

Dokunma sen bana. Değişmez bazı şeyler. Değişir mi ana yüreği, kabuk bağlasa, ihtiyarlıktan göz göz olsa, dünya ters dönse, uzay başımıza yıkılsa. Haydi basıver kumandaya can yoldaşım. Açılsın kapı. Dolsun içeriye gözümün nurları.

Canımın içi FZ’min ihtiyarlık sobesine cevabımdır. Yıl 2008’dir. Henüz gencecik, tazecik, muhteşem güzellikteyimdir. Üstelik gençlik makinesi henüz icat falan edilmemiştir. Ben de canımın içi Ferhanım ihtiyarlayınca nasıl olacaktır merak etmekteyim bu arada.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder