Sevgili Günlük;
Zaman ne de hızlı akıyor değil mi? Bir ay olmuş tatili bitirip koşturmacalı, zıplamacalı hayatıma geri döneli. Bu süre içinde bir çok şey oldu aslında. Sırayla, hem kendimin, hem de memleketimin gündemindeki gelişmelerden dem vuracağım ilerleyen vakitlerde. Lakin öncelikle sana biraz teknolojik bilgi vereceğim canım. Cahil kalma… Şaşırma… Buyur, buradan oku;
Bilen bilir, bilmeyen de şimdi öğrenir; ‘Reader’ diye bi’ teknolojik zımbırtı varmış. İnsanlar sevdikleri siteleri buradan takip edebiliyorlarmış. Yani yeni yazı yayınlanınca bu ‘Reader’ dost seni uyarıyor “haydi koş, bak seninki döktürmüş yine” diye haber veriyormuş. Lakin bir yan etkisi varmış her teknolojik gelişme gibi bunun da; Diyelim ki bir gün kafan çok kızdı ‘ulen bi daha yazı mazı yok size, dağılın leyyyyn, bırakıyorum blogger olmayı, bundan kelli evimin kadını, yavrularımın anası olacağım’ dedin, astın postu. İki dakka sonra pişman oldun “yeminimi bozdum leyyyn” diye hönkürüp, sildin yazdıklarını… Olmuyormuş işte öyle. Bu seni takip eden vefakâr ve de nimetşinas okur kitlen bunları görüyormuş ve sana küsüveriyorlarmış. Silsen de bi’şeye yaramıyormuş yani. Son pişmanlık kimseye fayda vermez bildiğin üzere.
Ben teknoloci fukarası, internet özürlüsü, taş devri hatunu bunları nereden mi biliyorum? Bir önceki paragrafın ‘mişli geçmiş zaman’ kipinde yazılmış olmasından da anlaşılacağı üzere; İşte bu tatlı hatun anlattı. He ben sana niye mi anlattım? Açıklayayım:
Şimdi bendeniz İncegül gişisi, günlerden bir gün “ahan da böyle bi site var, bak çok eğlenceli, n’oolur sen de yap” gazına gelip, kendim kendime çok benzeyen ünlü şahsiyetleri bulmaya karar verdim. N’oolacaktı? Bulsam neyime yarayacaktı? Başım göğe mi erecekti? Şah idim de şahbaz mı olacaktım? Hoolivud yönetmenleri peşime düşecek, bu ünlülerin dublörlüğünü mü teklif edeceklerdi? Neyime gerekti? O anda gözlerim kararmış, hiçbir şey düşünemez olmuştum. Tamamdı. Yapacaktım. Teknolociyi bi’ yerlerinden yakalayacaktım. Lakin dikkat etmeliydim ki, elimde kalmasındı.
Yapmıştım, olmuştu valla. eserimi birileriyle paylaşmalı, övgüleri kabul etmeli ve kendimle gurur duymalıydım. Hemen en yakındaki kurban olan gmemuzin kişisine meyil atmalıydım. Ama heyhat, teknolociyle hislerimiz karşılıklıydı. Daha evvel yaşadığım, çamaşır makinesinin yüzüme sabunlu su püskürtmesi, bulaşık makinesi kapağının ayağıma düşmesi, fax makinesinin camının elimde kalması gibi deneyimlerimden sonra, teknolocinin de beni, en az benim onu sevdiğim kadar sevdiğine kanaat getirmiş idim. Yine de hayat bu, belli mi olurdu.
İşte ben mail atmak yerine, bu hazırlamış olduğum harika, süper ötesi şablonu bloga atmış idim yanlışlıkla. Bi' de utanmadan direkt yayınlamış idim. Bunu nasıl mı anladım? ‘Postuna tükürdüğüm hatun, postunuz başarıyla yayılmıştır!’ ibaresinden.
Hemen mekâna koşup, kaldırdım resmi. Lakin çok geçti artık. Beni bu ‘Reader’ zımbırtısından takip eden yirmi altı kişi – sayısını nasıl anladığını sormayı unutmuşum bak- görüvermişler ve görmeye devam etmektelermiş muhteşem, inanılmaz, dayanılmaz, cazibeli güzelliğimi. Ben hala saf saf “ oh be, geç olmadan kaldırabildim” diye sevinedururken hem de.
E ne edelim? Blogların bir bir tatile girdiği, sıcaklardan, milletin değil bilgisayar başına oturup yazı okumak, yanından bile geçmeye hali olmadığı bir dönemde beni bu ‘Reader’ denen zımbırtıdan takip etme lütfunda bulunan, sadakatli, vefalı, cefalı ve de çok değerli arkadaşlarıma sevgi, saygı ve teşekkürlerimi sunar, kendilerine deşifre olmaktan mutluluk duyarım efenim. Eeee emek veren kazanır nitekim!
Şimdiiii… Tek tek dökülün bakem, benim canlarım. Kimsiniz siz?
Böyle de bağlarım işte günlük. Kahrolmayayım ben emi?
Zaman ne de hızlı akıyor değil mi? Bir ay olmuş tatili bitirip koşturmacalı, zıplamacalı hayatıma geri döneli. Bu süre içinde bir çok şey oldu aslında. Sırayla, hem kendimin, hem de memleketimin gündemindeki gelişmelerden dem vuracağım ilerleyen vakitlerde. Lakin öncelikle sana biraz teknolojik bilgi vereceğim canım. Cahil kalma… Şaşırma… Buyur, buradan oku;
Bilen bilir, bilmeyen de şimdi öğrenir; ‘Reader’ diye bi’ teknolojik zımbırtı varmış. İnsanlar sevdikleri siteleri buradan takip edebiliyorlarmış. Yani yeni yazı yayınlanınca bu ‘Reader’ dost seni uyarıyor “haydi koş, bak seninki döktürmüş yine” diye haber veriyormuş. Lakin bir yan etkisi varmış her teknolojik gelişme gibi bunun da; Diyelim ki bir gün kafan çok kızdı ‘ulen bi daha yazı mazı yok size, dağılın leyyyyn, bırakıyorum blogger olmayı, bundan kelli evimin kadını, yavrularımın anası olacağım’ dedin, astın postu. İki dakka sonra pişman oldun “yeminimi bozdum leyyyn” diye hönkürüp, sildin yazdıklarını… Olmuyormuş işte öyle. Bu seni takip eden vefakâr ve de nimetşinas okur kitlen bunları görüyormuş ve sana küsüveriyorlarmış. Silsen de bi’şeye yaramıyormuş yani. Son pişmanlık kimseye fayda vermez bildiğin üzere.
Ben teknoloci fukarası, internet özürlüsü, taş devri hatunu bunları nereden mi biliyorum? Bir önceki paragrafın ‘mişli geçmiş zaman’ kipinde yazılmış olmasından da anlaşılacağı üzere; İşte bu tatlı hatun anlattı. He ben sana niye mi anlattım? Açıklayayım:
Şimdi bendeniz İncegül gişisi, günlerden bir gün “ahan da böyle bi site var, bak çok eğlenceli, n’oolur sen de yap” gazına gelip, kendim kendime çok benzeyen ünlü şahsiyetleri bulmaya karar verdim. N’oolacaktı? Bulsam neyime yarayacaktı? Başım göğe mi erecekti? Şah idim de şahbaz mı olacaktım? Hoolivud yönetmenleri peşime düşecek, bu ünlülerin dublörlüğünü mü teklif edeceklerdi? Neyime gerekti? O anda gözlerim kararmış, hiçbir şey düşünemez olmuştum. Tamamdı. Yapacaktım. Teknolociyi bi’ yerlerinden yakalayacaktım. Lakin dikkat etmeliydim ki, elimde kalmasındı.
Yapmıştım, olmuştu valla. eserimi birileriyle paylaşmalı, övgüleri kabul etmeli ve kendimle gurur duymalıydım. Hemen en yakındaki kurban olan gmemuzin kişisine meyil atmalıydım. Ama heyhat, teknolociyle hislerimiz karşılıklıydı. Daha evvel yaşadığım, çamaşır makinesinin yüzüme sabunlu su püskürtmesi, bulaşık makinesi kapağının ayağıma düşmesi, fax makinesinin camının elimde kalması gibi deneyimlerimden sonra, teknolocinin de beni, en az benim onu sevdiğim kadar sevdiğine kanaat getirmiş idim. Yine de hayat bu, belli mi olurdu.
İşte ben mail atmak yerine, bu hazırlamış olduğum harika, süper ötesi şablonu bloga atmış idim yanlışlıkla. Bi' de utanmadan direkt yayınlamış idim. Bunu nasıl mı anladım? ‘Postuna tükürdüğüm hatun, postunuz başarıyla yayılmıştır!’ ibaresinden.
Hemen mekâna koşup, kaldırdım resmi. Lakin çok geçti artık. Beni bu ‘Reader’ zımbırtısından takip eden yirmi altı kişi – sayısını nasıl anladığını sormayı unutmuşum bak- görüvermişler ve görmeye devam etmektelermiş muhteşem, inanılmaz, dayanılmaz, cazibeli güzelliğimi. Ben hala saf saf “ oh be, geç olmadan kaldırabildim” diye sevinedururken hem de.
E ne edelim? Blogların bir bir tatile girdiği, sıcaklardan, milletin değil bilgisayar başına oturup yazı okumak, yanından bile geçmeye hali olmadığı bir dönemde beni bu ‘Reader’ denen zımbırtıdan takip etme lütfunda bulunan, sadakatli, vefalı, cefalı ve de çok değerli arkadaşlarıma sevgi, saygı ve teşekkürlerimi sunar, kendilerine deşifre olmaktan mutluluk duyarım efenim. Eeee emek veren kazanır nitekim!
Şimdiiii… Tek tek dökülün bakem, benim canlarım. Kimsiniz siz?
Böyle de bağlarım işte günlük. Kahrolmayayım ben emi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder