Kadın milletinin yüzyıllık tutkusudur alışveriş. Bazen gerçekten ihtiyaçtan, çoğu da günün birinde nasılsa lazım olur mantığıyla alınsa da genelde amaç, hatunun içsel huzuru yakalaması, ruhunu günlük hayatın kirinden pasından arındırması, kalben ve fikren zirve yapmasıdır, ki bu da zorlu yaşamında bir çeşit motivasyon olacaktır kendisine. Para verip mutluluk satın alır bir nevi. İndirimden alınan ve asla kullanılmayan ıvır zıvırı köklü temizlikler sırasında siyah ve battal boy çöp poşetlerine doldurup içi sızlayarak attığı da görülmüştür çok zaman. Ama olsundur, bunu bilmek bile bir kadın kişisini yıldıramazdır. Bu türün en belirgin özelliği ve vazgeçilmezidir alışveriş.
Birkaç yıl evvel hayatımıza giren, ne kadar kalitesiz Çin malı zımbırtı varsa bir araya toplanıp ‘ne alırsan bi’milyon’ mantığıyla satılan çok da cezbedici olan mağazalar bu çılgınlığın ve krizlerin atlatılması babında en ucuz ve en can kurtarıcı olması hasebiyle çok sevdiğim yerlerdir. En çok on yetale harcayarak, bi sürü gereksiz alet edevatın alınabildiği ekonomik bir stres atma mekanıdır benim için.
İşte yine böyle bir kriz anında daldım yeni açılan ‘bi’milyoncu’ya. Yaptım alışverişimi, döndüm evime. Bilen bilir; öyle ota-b.ka depresyona giren bi’ tip olmadım hayatım boyunca. Lakin bu ara bir grip geçiriyorum ki akıllara seza. Bir de ‘Masumiyet Müzesi’ durumu var. Sanırım bunların etkisiyle geçirdiğim bir beyin bulanması söz konusu.
Diyelim ki; ben bu aldıklarımı koca kişisiyle paylaşmak istedim. Aramızda geçecek muhtemel diyalog şöyle bir şey olurdu zannımca:
-Bak sevgilim, mes’ut yuvamız için bir sürü gereksiz ıvır zıvır aldım.
-Ah Nincegülüm, güzel olduğunuz kadar zevklisiniz de.
-Öyleyim değil mi? Bak bu şey… Iııı şeyyyy… Ya üzerinde sebze resmi var, zannederim soyma veya doğrama işi için. Bak bu karpuz çekirdeği ayıklayıcısı, ne hoş di miii? Bu da şeyyy… Şeyyy… Ya ne bu sence kuuzum?
-Dur şimdi. Evir, çevir, ııııı, sağına bak… soluna bak… ıııı… çözemedim ama, zannederim iyi bi’şey. Sen aldığına göre.
-Ah sevgilim ne kadar mes’udum bilemezsin. Bu şeyler mutlu yuvamızı daha da güzelleştirecekler. Hatta bir müze oluştursak biz de Pambık amca gibi; aşkımızı anlatan, en nadide parça da şu hıyar soyacağı ile, limon sıkacağı arası garip alet olurdu değil mi?
-Nincegülüm, Nincegülüm… Bu güzel yuvamızda artık çocuklarımızın şen kahkahalarını, neş’e dolu cıvıltılarını duymak istiyorum. Bir bebeğimiz olsun istiyorum.
-Salaklaşma sevgilim. Bizim zaten dana ve sıpa kıvamlarında iki yavrumuz var. Ve sen sabahın körü cıvıldaşıyorlar diye “İncegüüüül, sustur şu oğullarını, uykumun içine ettiniz he” diye hönkürüyorsun ya.
-Güzel olduğunuz kadar küstahsınız da. Hem ne bu aldığın saçmalıklar böyle? Hani minimalist bir anlayış benimsemiştin sen?
-Minimalist derken?
-Yani evde dağınıklık yaratan, işlevi olmayan şeyleri atıcam diyodun ya. Bunlar ne şimdi?
-Hıııı diyosun ki, evde dağınıklık yaratan her şeyi yok et. Senden başlamama ne dersin?
-Ahhhh Nincegülüm, güzel olduğunuz kadar manyaksınız da.
-Öyleyim… Şimdi ben aldığım bu klozet temizledikten sonra yüze piiling de yapabilen, ayrıca da saç kurutan ve sonra gelip meyveleri kurulayan bi’milyonluk mucize bezi deniycem. Lütfen beni kaderimle baş başa bırakınız genç adam…
Nelveda dünya, nelveda blog alemi, nelveda dostlarrrr… Ühü… Bühü…
Birkaç yıl evvel hayatımıza giren, ne kadar kalitesiz Çin malı zımbırtı varsa bir araya toplanıp ‘ne alırsan bi’milyon’ mantığıyla satılan çok da cezbedici olan mağazalar bu çılgınlığın ve krizlerin atlatılması babında en ucuz ve en can kurtarıcı olması hasebiyle çok sevdiğim yerlerdir. En çok on yetale harcayarak, bi sürü gereksiz alet edevatın alınabildiği ekonomik bir stres atma mekanıdır benim için.
İşte yine böyle bir kriz anında daldım yeni açılan ‘bi’milyoncu’ya. Yaptım alışverişimi, döndüm evime. Bilen bilir; öyle ota-b.ka depresyona giren bi’ tip olmadım hayatım boyunca. Lakin bu ara bir grip geçiriyorum ki akıllara seza. Bir de ‘Masumiyet Müzesi’ durumu var. Sanırım bunların etkisiyle geçirdiğim bir beyin bulanması söz konusu.
Diyelim ki; ben bu aldıklarımı koca kişisiyle paylaşmak istedim. Aramızda geçecek muhtemel diyalog şöyle bir şey olurdu zannımca:
-Bak sevgilim, mes’ut yuvamız için bir sürü gereksiz ıvır zıvır aldım.
-Ah Nincegülüm, güzel olduğunuz kadar zevklisiniz de.
-Öyleyim değil mi? Bak bu şey… Iııı şeyyyy… Ya üzerinde sebze resmi var, zannederim soyma veya doğrama işi için. Bak bu karpuz çekirdeği ayıklayıcısı, ne hoş di miii? Bu da şeyyy… Şeyyy… Ya ne bu sence kuuzum?
-Dur şimdi. Evir, çevir, ııııı, sağına bak… soluna bak… ıııı… çözemedim ama, zannederim iyi bi’şey. Sen aldığına göre.
-Ah sevgilim ne kadar mes’udum bilemezsin. Bu şeyler mutlu yuvamızı daha da güzelleştirecekler. Hatta bir müze oluştursak biz de Pambık amca gibi; aşkımızı anlatan, en nadide parça da şu hıyar soyacağı ile, limon sıkacağı arası garip alet olurdu değil mi?
-Nincegülüm, Nincegülüm… Bu güzel yuvamızda artık çocuklarımızın şen kahkahalarını, neş’e dolu cıvıltılarını duymak istiyorum. Bir bebeğimiz olsun istiyorum.
-Salaklaşma sevgilim. Bizim zaten dana ve sıpa kıvamlarında iki yavrumuz var. Ve sen sabahın körü cıvıldaşıyorlar diye “İncegüüüül, sustur şu oğullarını, uykumun içine ettiniz he” diye hönkürüyorsun ya.
-Güzel olduğunuz kadar küstahsınız da. Hem ne bu aldığın saçmalıklar böyle? Hani minimalist bir anlayış benimsemiştin sen?
-Minimalist derken?
-Yani evde dağınıklık yaratan, işlevi olmayan şeyleri atıcam diyodun ya. Bunlar ne şimdi?
-Hıııı diyosun ki, evde dağınıklık yaratan her şeyi yok et. Senden başlamama ne dersin?
-Ahhhh Nincegülüm, güzel olduğunuz kadar manyaksınız da.
-Öyleyim… Şimdi ben aldığım bu klozet temizledikten sonra yüze piiling de yapabilen, ayrıca da saç kurutan ve sonra gelip meyveleri kurulayan bi’milyonluk mucize bezi deniycem. Lütfen beni kaderimle baş başa bırakınız genç adam…
Nelveda dünya, nelveda blog alemi, nelveda dostlarrrr… Ühü… Bühü…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder