21 Aralık 2009 Pazartesi

SELAM MİLLET...


Vakti zamanında ben ve mahallemizin diğer sidikli bebeleri, amerikan filmlerindeki veletlere özenmiş, annemizden zılgıtı yediğimizde, ya da o dünyanın bütün yükleri omuzlarımıza çöktüğünde, duvarlar üzerimize üzerimize geldiğinde kaçmak için, bir "gizli yer" arayışına girmiştik.

Kimimiz komşunun kullanmadığı kömürlüğünde, eli yüzü kapkara vaziyette eve dönüp bir posta papara daha yemiş, kimimiz yıkılmak üzere olan mahallenin perili evini mesken tutmuş da korkudan altımıza doldurmuş, kimimiz de otun potun içinde üstümüzü başımızı dikenler parçalamış vaziyette dönmüştük o "gizli yer" den.

Gizli yer bulacam diye kaç kere kaybolup salya sümük ağlayarak, zor zahmet eve vardığımı hatırlamıyorum bile. Hatta bir keresinde şarapçıların mekanında uyuyakalmıştım da korkudan üç buçuk atıp, yusuf yusuf nidalarıyla kaçmıştım oradan.

Lakin hiç vazgeçmez mi bir insan evladı. Hiç mi yorulmaz imkansızın peşinde sürüklenmekten. Yok işte!.. Öyle bir yer, öyle bir sığınak yok. Ulen ömür bitti be. Hala arayıp duruyorsun. O sadece bir holivud hilesiydi. Çocukluğun bile erişemediği bir hayal...

Bir daha asla bir kağıt helva sevinciyle kanatlanmayacak yüreğin. Bir daha hiç o eriğin en tepesini gözüne kestiremeyeceksin. Ya nane şekerlerini, kaymaklı dondurmanın serinini ne versen geri alabileceksin? Gülen salıncaklar, neşeli kaydıraklar arkadaşın olmayacak artık. Ve öyle ortadasın ki şimdi, bir daha asla gizlenemeyeceksin.

Akıllan artık, akıllaann!..

Hele durun!.. Şu üzerimdeki kiri pası bir silkeleyeyim, geliyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder