13 Şubat 2010 Cumartesi

ANA BENİ EVERSENE...


Hep istemişimdir bir kızım olsun pek sevgili okur. Onu prensesler gibi yetiştireyim. İncecik, nahif, kibar sesiyle "Anneciğim, evcilik oynayalım mı?" diye sorsun. Pembe elbisesine süt döküldüğünde, "Aman Allah'ım üzerim leke oldu. Hemen değiştirelim canım annem." desin. Birlikte alışveriş yapalım. Süslenip püslenelim. Hatta Hülya Kavşar klibi misali bir örnek giyinelim.

Heyhat! Rabbim bana iki tane oğul bağışladı. Nankörlük edecek değilim elbette. Lakin takdir edersiniz ki; erkek çocukların dünyası bir başka ilginçtir. Televizyonda, bilgisayarda, pleysteyşında, hatta normal oynarken bile ağızlarından "dışın dıkış" yapmalar. Birbirlerine çorap koklatmalar, geyirme ve hatta osurma yarışmaları gibi tiksinç etkinlikler... Pislik, dağınıklık, sergüzeştlik, vurdumduymazlık... Ve daha neler neler... Yine de bunlara alışılabilir. Normal bir erkeğin yapısı gereği biraz böyle olması hoş bile karşılanabilir.

Ve fekat günün birinde küçük oğlunuz size gelip "Anne ben Sura'yla evlenecem!" derse, sizin de her klasik Türk annesi gibi "Hööö?.. Vışşş!.. Hönkkk!.." şekli hayret nidalarıyla kendinizden geçmeniz kaçınılmaz olur elbette. İlk şoku atlatıp biraz kendinize geldiğinizde, klasik Türk kaynanası diyaloglarıyla çocuğunuzu bundan vazgeçirmeye çalışırsınız. Çalışmaz mısınız?

-Canım oğlum sen daha on yaşındasın. Ne evlenmesi?
-Ama anne bir görsen, sen de beğenirsin. Tam senin sevdiğin tipte.
-(Ya sabır) İyi de oğlum, okulun ne olacak? Bırakacak mısın?
-Hahahaha... Ay anne alemsin, niye bırakiim ki okulu. Hem biliyon mu; Sura şeytanın tohumlarını taşıyo. O yüzden çok zengin olcaz.
-(Töbe bismillah... Allaam sen affet) Le oolum manyadın mı sen? Hem ben o şeytan toomlarına torunum deyip bağrıma basamam. Bunu böylece bilesin.
-Anne ya, ya da evlenmiim ben. Bu şimdi ikide bir mesaj atacak "Aşkım beni kassana, sevgilim skillerimi geliştirsene." Uğraşamam ya.
-(Anlamış gibi davranmalı. Yola gelecek. Zamane kızları işte...) Tabii oolum. Nereye kadar kasacan hatunu? Hem bu skilleri geliştirmek de zor iş.(Allaam, neler söylüyorum ben böyle.)Bekarlık sultanlık, boşver oğlum sen.
-Ama anne, sen hiç kendi donunu yıkayan sultan gördün mü?
-(O hatuna toomlarını bırakan şeytan diyorki; çak iki tane ağzının ortasına, görsün don yıkamayı sıpa.) Oğlum senin henüz b.ktan yeni çıkmış donlarını ben yıkıyorum zaten. Üstelik o Sura mıdır nedir, ne biliyon donlarını yıkayacak?
-Ya anne, zaten bişey yıkamaz bunlar. Anca "Kas beni, geliştir beni, gel savaşalım..."
-(Akla mukayyet incegül, kendine hakim... Ne diyordu okuduğun kitaplar? Bebe yetiştirirkene, sabır en büyük anahtarın olacak. Sana her kapıyı açacak. Sabrın tükenip canın veleti alıp o duvardan bu duvara çarpmak isterse, içinden ona kadar sayman gerekiyordu hani. Unuttun mu?) Evet lan, unuttum işte, unuttuuum...
-Anne niye baarıyon ya? Neyi unuttun?
-Bana bak sıpa, parmak kadar boyuna bakmadan evlenecem diye tutturuyon, valla beni unut o zaman. Ne istemeye giderim, ne de düğününe gelirim. (Süt olayını karıştırsam mı nen? Yok ya, daa küçük bu. Öteki olsa neyse...)
-Ne düünü anne ya... Sen de amma cahilsin he. Oyun bu oyun...

Bu olağanüstü görüşmenin üzerine bin şükür edilir, oğlanın ensesine şaplak indirilir, etleri mıncırılır, burnuna barnak sokulur... (bkz. abisi üzerinde oldukça başarılı olmuş bir çocuk yetiştirme yöntemidir.) Tabii ki o gerzek oyun bilgisayardan kaldırılır ve hiç değilse gelinlerin normal insanlardan seçilmesi hususunda umut edilmeye başlanır.

Haydin görüşür, konuşuk ederiz yine.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder