Canparelerim, cevizli lokum dolmalarım…
Beni bilen bilir. Cep telefonuyla arkadaşlığım ekran poşetini bile çıkarmayacak kadar görgüsüz, bilinçsiz ve üstünkörü; bilgisıyırla dostluğum sadece yazmak amaçlıdır. Msn’yi dosya alışverişi için açar, bir iki arkadaşa selam verir, sonra yok olurum. Feyisbok desen hermime uğramaya çekinir. Maillerimi sorarsanız gelen kutusunda dörtyüzkırkbir okunmamış ileti olmasından da anlaşılacağı üzere aklıma gelmez kontrol etmek.
Hal böyle olunca da şu “Bak iletmezsen bir gözün kör olur, bu iletiyi doksan dokuz arkadaşına göndermezsen yamulursun, ölümü gör ilet, bunu bana da göndermezsen arkadaş değiliz…” şeklindeki milyon tane FW mesaj da güme gitmekte elbette. Yani yakında çarpılırsam, başıma bir felaket gelirse, tümden arkadaşsız kalırsam şaşırmayın diye söylüyorum.
Göndermesem de okuyorum bazılarını. Okuduklarımdan çok faydalandığımı da belirtmeden geçemeyeceğim. Beni bilinçlendirip gözümü açtı bu mesajlar. Bu nedenledir ki, gönderen arkadaşlarıma teşekkürü bir borç biliyorum.
Börtü böcek, fare parçalarından oluştuğunu öğrendiğim kolayı artık sadece klozeti temizlemekte kullanıyorum. Meyve sularını zaten içindeki bin şekil katkıdan dolayı içmiyorum. Sular desen mikrop yuvası. Bu sıcakta ağzım dilim kuru dolanıyorum ama çok sağlıklıyım.
P.poma virüslü iğneler acep nerede batacak tırsmasından, sinema, tiyatro, restoran gibi sosyal etkinlikleri tamamen bıraktım. Eve kapanıp antisosyal kişilik bozukluğumu tedavi edecek bir doktor arıyordum ki, son gelen sahte diplomalı doktorlar mesajı yüzünden kendi kendimi iyileştirmeye karar verdim.
Yemeklerime artık tuz neyin atmıyorum. Bir çeşit saman yiyoruz ailecek. Tuzlu yemek seven koca kişisi çok yakında boşanma davası açacak ama olsun. Tuz gölüne s.çan Konya’lıların boynunadır yıkılan yuvamın günahı.
Gülümseyip selam vermeye kalkan her yabancıyı potansiyel organ mafyası üyesi zannediyorum. Hatta öylesine paranoyak oldum ki, geçen sabah “Günaydın” diyen komşu kadını saçından sürüyüp polise götürmeye kalktım. Ama haklıydım. Ya beni bu tatlı sözlerle kandırıp evine götürür, çayıma ilaç koyar ve ben buz dolu bir küvetin içinde inleyerek, bir böbreğimin yok olduğunu fark ederek uyanırsam. Size gelmedi mi böyle bir mesaj? Aman dikkat diyeyim, benden uyarması.
Deterjan, deodorant, parfüm ve bilumum temizlik maddelerindeki kimyasallardan dolayı artık sadece sirke kullanıyorum. İğrenç koktuğum için kimse yanıma yaklaşmıyor, koca kişisi kendine soyu tükenesice bir urus hatun bulup urusyaya yerleşti. Çocuklarım anneannelerinde kalıyorlar ve onları sadece pencereden görebiliyorum. Ama mutluyum. Kanser olmayacağım.
Göndermediğim mesajlar yüzünden başıma ne bela gelecek diye beklemekten helak oldum. Odanın ortasına uçak mı düşecek, penceremden tır mı girecek, ağaca yuva yapan kuşlar yüz tane yavrulayıp üzerime mi saldıracak düşüncelerinden uyku uyuyamıyorum. Bilgiden, bilinçten sersem oldum. Doldum doldum taştım. Hatta şiştim, yeter artık.
Beleş kontür istemiyorum, zaten hattımın dakikalarını bile bitiremiyorum ay sonuna kadar. Bilgisayarıma virüs bulaşma riski yok, ben onu her gün çamaşır suyuyla silip, haftada bir de dezenfektanla temizliyorum. Ülkemin zenginliklerinin farkındayım. Çevre örgütlerine üyeyim. Lakin, kendini korkuluklara zincirlemek gibi eylemleri gençlere bıraktım. Zira iki evladıma kim bakacak ben hapislerde çürürken? Üstelik ben gibi psikopatı üç günde şişlerler oralarda.
Hayatın anlamını o çipil Çinlilerden çok daha evvel çözmüş bir milletin evladıyım ben. Onlar dedi diye sokmadım yüreğime sevgiyi, iyiliği, duyarlılığı. Beni tutmasalar, Nirvana’nın zirvelerinde otluyor olurdum şimdi. Üstelik Maykılla birlikte çocukluğum falan da ölmedi yahu. Bütün zıpırlığıyla yerli yerinde duruyor.
Bu nedenle sevgili dostlarım, çok rica ediyorum ben gibi teknoloji özürlü, internet yoksunu hatuna bu mesajlardan artık yollamayın. Listelerde bir adres olarak değil de selamlaşılacak bir dost olarak görülmek, başıma gelebilecek en büyük zenginlik ve en yüce bilgelik olacaktır.
Sevgi ve dostlukla…
Beni bilen bilir. Cep telefonuyla arkadaşlığım ekran poşetini bile çıkarmayacak kadar görgüsüz, bilinçsiz ve üstünkörü; bilgisıyırla dostluğum sadece yazmak amaçlıdır. Msn’yi dosya alışverişi için açar, bir iki arkadaşa selam verir, sonra yok olurum. Feyisbok desen hermime uğramaya çekinir. Maillerimi sorarsanız gelen kutusunda dörtyüzkırkbir okunmamış ileti olmasından da anlaşılacağı üzere aklıma gelmez kontrol etmek.
Hal böyle olunca da şu “Bak iletmezsen bir gözün kör olur, bu iletiyi doksan dokuz arkadaşına göndermezsen yamulursun, ölümü gör ilet, bunu bana da göndermezsen arkadaş değiliz…” şeklindeki milyon tane FW mesaj da güme gitmekte elbette. Yani yakında çarpılırsam, başıma bir felaket gelirse, tümden arkadaşsız kalırsam şaşırmayın diye söylüyorum.
Göndermesem de okuyorum bazılarını. Okuduklarımdan çok faydalandığımı da belirtmeden geçemeyeceğim. Beni bilinçlendirip gözümü açtı bu mesajlar. Bu nedenledir ki, gönderen arkadaşlarıma teşekkürü bir borç biliyorum.
Börtü böcek, fare parçalarından oluştuğunu öğrendiğim kolayı artık sadece klozeti temizlemekte kullanıyorum. Meyve sularını zaten içindeki bin şekil katkıdan dolayı içmiyorum. Sular desen mikrop yuvası. Bu sıcakta ağzım dilim kuru dolanıyorum ama çok sağlıklıyım.
P.poma virüslü iğneler acep nerede batacak tırsmasından, sinema, tiyatro, restoran gibi sosyal etkinlikleri tamamen bıraktım. Eve kapanıp antisosyal kişilik bozukluğumu tedavi edecek bir doktor arıyordum ki, son gelen sahte diplomalı doktorlar mesajı yüzünden kendi kendimi iyileştirmeye karar verdim.
Yemeklerime artık tuz neyin atmıyorum. Bir çeşit saman yiyoruz ailecek. Tuzlu yemek seven koca kişisi çok yakında boşanma davası açacak ama olsun. Tuz gölüne s.çan Konya’lıların boynunadır yıkılan yuvamın günahı.
Gülümseyip selam vermeye kalkan her yabancıyı potansiyel organ mafyası üyesi zannediyorum. Hatta öylesine paranoyak oldum ki, geçen sabah “Günaydın” diyen komşu kadını saçından sürüyüp polise götürmeye kalktım. Ama haklıydım. Ya beni bu tatlı sözlerle kandırıp evine götürür, çayıma ilaç koyar ve ben buz dolu bir küvetin içinde inleyerek, bir böbreğimin yok olduğunu fark ederek uyanırsam. Size gelmedi mi böyle bir mesaj? Aman dikkat diyeyim, benden uyarması.
Deterjan, deodorant, parfüm ve bilumum temizlik maddelerindeki kimyasallardan dolayı artık sadece sirke kullanıyorum. İğrenç koktuğum için kimse yanıma yaklaşmıyor, koca kişisi kendine soyu tükenesice bir urus hatun bulup urusyaya yerleşti. Çocuklarım anneannelerinde kalıyorlar ve onları sadece pencereden görebiliyorum. Ama mutluyum. Kanser olmayacağım.
Göndermediğim mesajlar yüzünden başıma ne bela gelecek diye beklemekten helak oldum. Odanın ortasına uçak mı düşecek, penceremden tır mı girecek, ağaca yuva yapan kuşlar yüz tane yavrulayıp üzerime mi saldıracak düşüncelerinden uyku uyuyamıyorum. Bilgiden, bilinçten sersem oldum. Doldum doldum taştım. Hatta şiştim, yeter artık.
Beleş kontür istemiyorum, zaten hattımın dakikalarını bile bitiremiyorum ay sonuna kadar. Bilgisayarıma virüs bulaşma riski yok, ben onu her gün çamaşır suyuyla silip, haftada bir de dezenfektanla temizliyorum. Ülkemin zenginliklerinin farkındayım. Çevre örgütlerine üyeyim. Lakin, kendini korkuluklara zincirlemek gibi eylemleri gençlere bıraktım. Zira iki evladıma kim bakacak ben hapislerde çürürken? Üstelik ben gibi psikopatı üç günde şişlerler oralarda.
Hayatın anlamını o çipil Çinlilerden çok daha evvel çözmüş bir milletin evladıyım ben. Onlar dedi diye sokmadım yüreğime sevgiyi, iyiliği, duyarlılığı. Beni tutmasalar, Nirvana’nın zirvelerinde otluyor olurdum şimdi. Üstelik Maykılla birlikte çocukluğum falan da ölmedi yahu. Bütün zıpırlığıyla yerli yerinde duruyor.
Bu nedenle sevgili dostlarım, çok rica ediyorum ben gibi teknoloji özürlü, internet yoksunu hatuna bu mesajlardan artık yollamayın. Listelerde bir adres olarak değil de selamlaşılacak bir dost olarak görülmek, başıma gelebilecek en büyük zenginlik ve en yüce bilgelik olacaktır.
Sevgi ve dostlukla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder