Geçen hafta Bodrum’daydım. Birlikte tatil yaptığım arkadaşlarımdan biri çok enerjik, biz gece geç yattığımızı bahane edip uyurken o hemen her sabah spor ayakkabılarını giyip kilometrelerce yürüyordu.
Bir sabah Marinada gördüğü bir büst ve altındaki plakette yazılanlardan çok etkilendiğini söyledi ve benim de mutlaka okumamı istedi. Bir sonraki sabah ben de yürüyüş ayakkabılarımı giymiştim ve doğruca o yazıya gittik, resimlerini çektik.
Plakette Halikarnas Balıkçısı olarak bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı (1886-1973) ile ilgili Ara Güler ve Şakir Eczacıbaşından aktarılan bir anı anlatılıyordu:
Halikarnas Balıkçısı talihsiz bir kaza sonucu babasını öldürdüğü için hapse girer ve hapishanede işkence gören genç çocuklarla ilgili bir yazı yazınca sürgüne Bodrum’a gönderilir. Bodrum o zamanlar çok küçük nüfuslu bir köy. Halikarnas Balıkçısı bahçeyle uğraşmayı çok sevdiği için belediyenin bahçıvanı olarak işe giriyor ve bugün gördüğümüz o kocaman palmiyeleri kendi elleriyle dikiyor. Bir gün Ankara’dan bir telgraf Bodrum’a bir İngiliz Lordun donanmayla ziyarete geleceğini duyuruyor. Ankara’dan tercümanlar geliyor ve bir dolu hazırlıklar yapılıyor. Ve sonunda Lord, Bodrum’a geliyor. Lakin Ankara’dan gelen tercümanlar Lord ile iletişim kurmakta zorlanıyor. Çeviri yapamıyorlar. Belediye Başkanı Ankara’dan gelen heyete diyor ki;
-Efendim bizim bahçıvanı çağırsak, halledebilir.
Heyet hiddetle;
-Ne diyorsunuz siz? Diye cevap veriyor.
Belediye Başkanının cevabı ise çok şaşırtıcı:
-Efendim bizim bahçıvan Oxford mezunudur da diyor.
Halikarnas Balıkçısı geliyor ve üstelik Lord ile sınıf arkadaşı çıkıyor. Lord soruyor;
-Benden ne istersin?
O da cevap veriyor.
-Burada gençler mercan avlarken vurgun yiyor ve ölüyor. Buranın tek geçim kaynağı balıkçılık. Sizden ricam buranın balıkçılıkta ilerlemesi ve daha nice gencimizin vurgun yiyerek ölmemesi ...
Aradan bir ay geçtikten sonra iki İngiliz donanma gemisi Bodrum kıyılarına yanaşıyor ve Bodrum balıkçılıkta birçok dünya ülkesinin ilerisine geçiyor ve gençler vurgun yemekten kurtuluyor.
Aganta Burina Burinata-Şimdi Sefer Zamanı
Yeni bir hayata, denizin ya da hayatın zorluklarına göğüs germeye hazır insanların haykırışıdır bu üç sözcük. Tıpkı Cevat Şakir Kabaağaç’ın sürgün yaşamında olduğu gibi, demir almayı istemek, arkada bırakılan hiçbir şeyi bir daha görmemeyi göze alacak kadar cesur olmak. Kalsam mı sorusunu akla düşürmeyecek kadar tutkulu olmak, hayattan korkmamak.
Burada anlatılan anıdan hepimiz farklı sonuçlar çıkaracağız mutlaka, ancak benim gözlerimi yaşartan; talihsiz bir kaza ile babasını vurarak başlayan bir yaşam hikâyesinin binlerce insanın hayatta kalmasına neden olmasıdır.
Bazen yaşadığımız olayların çok korkunç, kötü olduğunu düşünürken sonuçları açısından erken yargılamış oluyoruz. Yaşama tutku ile sarılmak, ondan korkmamak ve gerektiğinde arkaya bakmadan sefere çıkabilmek…benim Halikarnas Balıkçısının yaşam hikayesinden aldığım dersler bunlar..ya sizinki..
Sağlıkla ve sevgiyle kalın…
Dr. Deniz ÖNER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder