21 Haziran 2008 Cumartesi

HADİ KAÇTIM BEN!














Blog milletinin güzel insanları! Hele bi gelin yanıma, toplaşın yamacıma! İyice bi yaklaşın monitörlerinize! Elsidisi, boynu bükük gariban eski ekranlısı fark etmez… Yanaşın yanaşın da resimlere bakın hele bi önce. Sonra da bu resimler arasındaki 7 farkı bulup, bağlantıyı kurun bakalım benim dünyalar tatlısı arkadaşlarım.

Hani bu İncegül gişisi, sayıklayıp durur ya “köyüm de köyüm” diye. Hani bulut olup, yağmak ister toprağına her daim. Aha da gidiyor. Hem valla, hem billa. Yalanım varsa, nimete videofon reklamındaki kedi gibi bakayım.

Bu akşam, nasip, kısmet ise köy yolları göründü bize.

Benim küçümen sıpa, ilk defa gidecek olduğundan pek heyecanlı kaç gündür. “Anneee, uçakla mı gidiyoz?” diye sordu bana.

“He oğlum uçakla gidiyoz. Bizim köyün harmanına indirecez uçağı da.” dedim kendisine.

Bu yılki tatil planımız, koca kişisiyle ve arabayla yola çıkmak, Ankara ve Bartın’daki dostlara (Onlar kendini biliyor, link vermeme lüzum yok sanırsam) sürpriz yapmak, bir kahve içimi de olsa yan yana olabilmek, oradan da gözümde tüten köyüme, toprağıma gitmekti.

Olamadı. Koca kişisi bizimle gelemiyor maalesef. Yazıktır kocamaaa! Benim hasretimden bir deri bir kemik kalmazsa iyidir! İki tane aslan parçam, biri bir yanımda, biri öbür yanımda düşüyorum yollara ben de.

Sırası gelmişken, Kuaybem, hangi gubidik kelimeleri kullanıyorsun diye sormuştu bu sıpaları severkene. Kocaman oldular artık, bak annelerine koruyucu bile olmuşlar gerçi ama, yine de onlar benim bebeklerim be! Büyük danamı, “camışım, kara üzüm gözlüm, löppüdüm, aşkım, kuzucukum, tombilodikim, samurum, totişim” diye, küçük sıpamı da “kalbim, ozikom, kuzubıdıkım, ponçiğim, abazikom, tatlışım” diye severim ben. Bebeykene mutlaka demişimdir bi sürü şey ama, dedim ya, çok zaman oldu, hatırlayamıyor ki, oynak aklım. Ben de, bir baba olarak, Umar'ın hangi abidik kelimelerle güzel kızını sevdiğini merak ediyorum doğrusu. Dönünce okurum artık.
Gidiyorum ben bu akşam...

Ben bu akşam, iki yanımda iki delikanlım, ‘eşeğiyle uçurumdan yuvarlanıp da kahkaha atan emmi’lerin olduğu memlekete gidiyorum. Ben yürekleri henüz nasır tutmamış, sevmeyi bilen, gülmeyi seven, komik insanların memleketine gidiyorum. Kocaman gülüşlü, dağınık saçlı, çıplak ayaklı kız ve oğlan çocuklarının memleketine…

Şimdi ben memleket sınırını aşar aşmaz, tanıdık yüzler, gülen gözler karşılayacak beni. “Ahan da bizim kız gelmiş” diyecekler, herkes sarılacak, öpecek, haminnem, dedem ağlayacak yine, yengeler ne yapacağını, ne yedireceğini şaşıracak. Kuzenler hasretle kucaklayacak, kuzen çocukları, hala diye pervane olacak etrafımda. Ben gerçekten sevildiğim memlekete gidiyorum.

Sabahları, mis gibi toprak kokusuna, çimen yeşiline açıp pencerelerimi, Ilgaz’ın o doyumsuz manzarasına dalmak, gün ışımadan başlayan tatlı telaşa, o hengamenin huzuruna kaptırmak yüreğimi ve yine folluklardan yumurta aşırmak ve bir ağacın doruğundan meyve koparmak yeniden. (Düşüp bi taraflarımızı kırmayalım da bu yaştan sonra) Bir de o adını bilmediğim sarı çiçeklerin muhteşem ve bulunmaz kokusunu tekrar duymak… Hele bir de yağmur yağarsa, değmeyin keyfime!

Yani velhasılı kelam; üstteki resimde görmüş olduğunuz hatun, alttaki resimlerde görmüş olduğunuz yerde olacak bir süreliğine. Fotomontaj, çizim neyin değildir, öz be öz benim memleketimin görüntüleridir işte. Çok güzel değil mi?

He hatunun resmi için de alıcılarınızın ayarlarıyla oynamayın. İstediniz, yayınladık. Ahan da öyledir o, Allah öyle yaratmış, dalga geçmeyin, çarpılırsınız valla. Siz de öyle oluverirsiniz karışmam.

Haydi yolculayın bakayım beni artık. Selametle gideyim di mi? Bol enerci ve neşeyle döneyim de güzel güzel yazılar yazayım di mi? 4 Part'lık İncegül Tatilde serisinin ikinci bölümü mesela...

Haydi Allah’a emanet olun dostlar, inşallah görüşürüz yine. Öperim o güzel yüreklerinizden.

Sevgiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder