30 Mart 2010 Salı

Arkası Nisan

Zihin bir hapishanedir. Barbarların bile düşünemeyeceği kadar ızdırap veren bir hapishanedir üstelik. Köleler, savaş mahkumları, işkenceye maruz kalanlar, aşıklar, terk edilenler, gerçeği kırılanlar, düş alıp satanlar hatta uzağa gidenler bile an gelir bu hapishaneden çıkmanın yollarını ararlar. Bedenden çıkıp gidilemeyeceğini anlayanlar, zihnin kapısını aralar varoluş dergahında. Başına bahar vurdu dedikleri durum tam olarak budur işte. Her bahar aynı şey olur aslında. Buna da alışılır diye baştan savabilir insan. Ama, zihin dipsiz bir kuyudur. Her şey sonbahara kadar da olsa zihin kapısı bir kez aralanmıştır…


Hiç size gerçek gelen bir düş gördün mü?

Ben gördüm. İçimdeki karanlığa gece diyorlardı. Örten ve gizleyen o kadar kararmıştı, olup bitenleri saklamaya siyahın kudreti yetmedi. Herkes gündüzümü istiyordu. Işığa koşardı çünkü bütün pervaneler. İki ömrü sürdüklerinden habersizce yaşayanlara bakıyordum. Birini yaşamak için, öbüründen vazgeçenlere. Geceyi, gündüze yar edenlere. Gündüz için geceyi y’aralayanlara. Yaşamak için, üzerlerine yaşanmamışlıklardan bir örtü örtenlere. O anda elimi tuttu ve seslendi g’ece, g’ece! Bu masalın prensesi sensin diye fısıldadı. Bildiğim en büyük türbeye baktım o anda. Benim için ışıklar yandı. Gökyüzündeki yıldızlardan bir harita yaptım kendime. Bir Kale’mim vardı. “Ellerimi Bırakma Yaz” dedi. Hayal kırıklıklarından gerçek yaptım. Gerçeklerden düş!




Peki ya, bu düşten uyanman mümkün değilse?
Düş dünyası ile gerçek dünyayı birbirinden nasıl ayırt edersin ki? İnsan doğası gerçeği bilmek ister der Aristo. Nedeni bilirsen, nasıla dayanabilirsin der Nietzsche. Peki ya ben? Ne zaman kendi sözlerimi söyleyeceğim. Yedi koca yıllık zihinsel esaretin bedelini ödemek istiyorum. Ezberlerimi bozmak. Bilgi nal olmuş aklıma. Nal çakılmamış kısraklar gibi yaşamak istiyorum. Özgürce! Bunun için uyuyorsam sakın beni uyandırmayın. Hayat bir rüyadır. Nereden mi biliyorum? Her gün o rüyayı görüyorum. Çünkü, bu dünya da yaşıyorum. Dünya! Rüya içinde, bir rüya olan dünya.



Rüyalarımı anımsıyor muyum?
Anımsamak için iz bırakıyorum. YAZIYORUM!

Bugün yüreğimde başka bir heyecan var. Gün dönümünden sonrası Nisan!

Benim zamanlarım başlayacak...
Kader kapısı çoktan aralandı.
Seyrü sefer için bu kapıdan içeri girmek gerek.

Merak ediyorum benimle kimler yürüyecek?

29 Mart 2010 Pazartesi

DÖNÜŞ


Ben seni bir deniz kıyısı sevdim
Kanamalı midye kesiğiydi gülüşün
Yaşamla kavgalı sevmeler sunuyordu döke saça
Ve kayaya sevdasını anlatırken dalgalar saçlarında
Yosunlar dolandı yarama
Yükseldikçe devrildi kumdan kalelerim
Gittikçe küçüldük ben ve yorgun ellerim
Öylesine bilmeden
Sana geldim

Ben seni bir martı türküsü sevdim
Sancılı kanat darbesiydi gülüşün
Bahar kokulu yağmurlar yağdırıyordu içimdeki sılaya
Ve uzaklar ağlarken deniz karası bakışlarında
Bir bebek eli sarıldı parmağıma
Tahribi yüksek fırtınaydı senden gidişlerim
Tutsaklığımda örselendi asi esişlerim
Her seferimde yeniden
Sana geldim

Ben seni bir ömür bitişi sevdim
Acılı ney sesiydi gülüşün
İsli nameler bırakıyordu yangın artığı duvarlarıma
Ve kör bir karanlığa bilenirken umutlar avuçlarında
Uğursuz kuşlar kondu dalıma
Uzun yol karamsarlığı taşıyordu dönüşlerim
Bir çift buz mavisinde söndü ateşlerim
Son defa ölmeden
Sana geldim

Gebelik Sorunları ve Beslenme

Gebelik Sorunları ve Beslenme Yazdır e-Posta

Gebelik döneminde ortaya çıkan bazı sağlık sorunlarında beslenme planını yeniden gözden geçirmek, bazı değişiklikler yapmak gerekiyor. İşte bunlardan en önemlileri:


SABAH BULANTILARI NASIL ÖNLENECEK?

" Fazla baharat ve bulantıya sebep olabilecek ağır ve aşırı kokulu besinlerden uzak durun.
" Kolay, sindirilen, kolay hazmedilen besinleri tercih edin.
" Aşırı yağlı besinlerden uzaklaşın.
" Yemeklerinizi oturarak, yavaş yavaş ve iyice çiğneyerek tüketin.
" Yatmadan önce hafif ve yağsız bir ara öğün alın.
" Küçük porsiyonlar halinde beslenmeye çalışın.
" Sabah uyanınca kızarmış ekmek, tahıl gevrekleri, kraker gibi nişastalı yiyecekler tüketin.
" Bulantı olduğunu düşündüğünüz yiyeceklerden uzak duran.
" Bu sorunun genellikle gebeliğin ilk 3 ayında oluştuğunu ve bir süre sonra hafifleyeceğini unutmayın.

SORUNUNUZ KABIZLIKSA

Kabızlık anne adaylarının en çok rahatsız oldukları problemlerdendir. Gebelik döneminde salgılanan değişik hormonlar bağırsak hareketlerinde yavaşlamaya yol açmaktadır. Kabızlık ve bununla ilişkili hemoroit sorununun anne adaylarının canını sıkması bundandır. Kabızlık sorununu hafifletmek için:

" Daha fazla su-sıvı tüketin.
" Yürüyün
" Fiziksel aktivitenizi yükseltin
" Bağırsak çalışmasını hızlandıran besinlerden -kuru kayısı, kuru erik, incir- gibi besinlerden istifade edin.
" Posa zengini sebze ve meyveleri, bakliyat ve tahılları ihmal etmeyin.

MİDE EKŞİMESİNİ NASIL AZALTMALISINIZ?

Eğer hamilelik süreciniz mide yanma, ekşime ve kazınmalarıyla tatsız bir hale gelmişse:

" Daha sık aralıklarla beslenmeye, küçük porsiyonlar halinde besinler tüketmeye çalışın.
" Yağlı, kremalı, soslu besinlerden uzaklaşın.
" Size dokunduğunu düşündüğünüz yiyecekleri belirlemeye çalışın.
" Yüksek yastıkta yatın.
" Karnınıza basınç yapacak besinler giymeyin.
" Yemek sonralarında hafif yürüyüşler yapın.

SORUN AYAKLARINIZIN ŞİŞMESİYSE

Ayak şişmelerinin en sık görüldüğü dönem hamileliğin ilk üç aylık periyodudur. Bu dönemde alabileceğiniz basit tedbirlerle ayak şişmelerinizi azaltabilirsiniz.

" Sık giysiler, iç çamaşırları kullanmayın.
" Rahat ve geniş ayakkabılar giyin.
" Uzun süre ayakta kalmayın.
" Uzun süre oturmayın.
" Fırsat buldukça ayaklarınızın ayaklarınıza bir destek alın ve onları yükseğe kaldırın.
" İstirahat ederken vücudunuzun sol yanına yatmaya çalışın.


Gebelik dönemi özel bir beslenme planı gerektirir mi? Evet! Gebelerin beslenmelerinde bazı değişimler yapmaları gerekiyor. Bunun nedeni annenin normal metabolik düzeninin üzerine bebek gelişiminin eklediği değişikliklerdir. Yapılan araştırmalar yeterli ve dengeli beslenen annelerin daha sağlıklı bir bebek dünyaya getirdiğini gösteriyor. İyi beslenen annelerin gebelik sürecinde olaşabilecek problemlere karşı daha fazla direnç kazandıkları belirtiliyor. Bebeğin doğum ağırlığı, beyin ve beden gelişimi de annenin beslenmesiyle yakından ilişkili. Rahim içinde ölüm, erken doğum ve gebelik zehirlenmesi gibi sorunlarda da annenin gebelik dönemindeki beslenmesi etkili oluyor.
İhtiyaçtan az beslenme diş çürüklerine, kansızlıklara, ağırlık kaybına, kemik zayıflamasına yol açıyor. İhtiyacından fazla kalori tüketen anneleri ise; hipertansiyon, gebelik diyabeti, kilo artışı, ödem gibi sorunlar beklemektedir.

FAZLA KALORİ GEREKİR Mİ?

Gebelik döneminde günlük enerji ihtiyacı biraz değişiyor. Gebe annenin enerji ihtiyacı hesaplanırken yaşı, fiziksel aktivitesi, boyu-kilosu gibi faktörler dikkate alınmalı, gebeliğin ilk 3 ayında günlük kaloriye ortalama 100-200, 2. ve 3. üç aylık dönemlerde ise 200-350 kalori civarında kalori ilavesi yapılmalıdır. Bu değerler belirlenirken annenin beden kitle indeksi dikkate alınabilir. Annenin gebelik süresince ek proteine de ihtiyaç vardır. Anne ve bebeğin gebelik sürecinde depoladıkları protein miktarı yaklaşık 900 gr civarındadır. Bu da ortalama 3-4 gr protein depolaması demektir. Genel olarak anne adaylarına gebelik süresince normal gereksinimlerine ek olarak günde 20 gr daha protein verilmesi önerilmektedir.

VİTAMİN MİNERAL EKLEYELİM Mİ?

Gebelerin vitamin ve mineral ihtiyaçları da farklıdır. Anne adaylarının özellikle demir, iyot ve kalsiyum gibi mineral eksikliklerine karşı korunmaları şarttır. Gebe kadınların günlük kalsiyum ihtiyacı 1000 mgr civarındadır. Gebelikte tüketilen süt veya yoğurt miktarının 500 gr civarında tutulması ve 50-60 gr kadar peynir tüketilmesi bu ihtiyacı çoğu kez karşılamaktadır. Yeterince kalsiyum alamayan annelerde vejetaryen beslenenlerde ilave kalsiyum desteği verilebilir.

DEMİR EKSİKLİĞİNE DİKKAT!

Anne adaylarının demir ihtiyaçlarını karşılamak çok önemlidir. Kırmızı yağsız et, derisi alınmış kümes hayvanları, yumurta, balık, tam tahıllar, baklagiller, koyu yeşil sebzeler ve balık en önemli demir kaynaklarıdır. Gebe annelerde işi şansa bırakmamaları, hayvansal kaynaklı demir tüketimini arttırmaları öneriliyor. Bir gebenin ortalama olarak günde 15-20 mg civarında ek demire ihtiyacı vardır. Gebelik sürecinde meydana gelen bu ek ihtiyacı sadece diyetle karşılayabilmek genellikle mümkün olmamaktadır. Bu nedenle anne adaylarının demir içeren destekler kullanmaları tavsiye edilmektedir. Bizim düşüncemiz gebelerin demir eksikliği yönünden dikkatle izlenmeleridir. Bu hem annenin, hem de doğacak çocuğun sağlığı için çok önemlidir. Biz kalsiyum içeriği yüksek demirden zengin besinlerin öğünlerde sık sık yer almasını istiyoruz. Demir emilimini arttıran C vitamininde zengin meyve çiğ sebzelerin demirden zengin hayvansal ürünlerle birlikte tüketilmelerini tavsiye ediyoruz. Demir emilimini engelleyen çay, kahve gibi içeceklerin sınırlanmasını öneriyoruz.

Gebelik süresince bütün annelerin tuz -sodyum tüketimini dikkatle izlemek gerekiyor ama eskisi kadar katı bir sınırlama bugün pek gerekli görülmüyor. Aşırıya kaçmadan orta düzeyde bir tuz veya sodyum tüketiminin daha sağlıklı olduğu belirtiliyor.

D VİTAMİNİ VE ÇİNKOYU UNUTMAYIN

Gebeleri yakından ilgilendiren bir mineralde çinkodur. Çinko vücudun yeni dokular yapması, yeni ve kaliteli hücreler üretmesinde önemlidir. Beyin gelişiminde çinko ciddi görevler üstlenmektedir. Güçlü bir bağışıklık sistemi için de çinkoya ihtiyaç vardır. Kısacası gebe annenin de karnında büyüyen bebeğin de yeteri kadar çinko almaları şarttır. Çinko en çok kırmızı et, kümes hayvanları ve deniz ürünlerinde bulunmaktadır. İmkan olduğu takdirde demir kadar çinko ihtiyacının da giderilmesine çalışılmalıdır.

Anne adaylarının vitamin ihtiyaçları da çok önemlidir. Gebelikte D vitamini ihtiyacının yerine konması önemlidir. Artan kalsiyum ihtiyacına bağlı olarak D vitamini ihtiyacı da yükselmektedir. D vitamini ihtiyacını gidermek için süt ve süt ürünleri çoğu kez yeterli görülmemekte, anne adaylarının güneş ışığından da faydalanmaları, diğer hayvansal proteinlerle D vitaminleri ihtiyaçlarını gidermeleri önerilmektedir.

FOLİK ASİT ÇOK ÖNEMLİ

C vitamini gereksinimini yerine koymak daha kolaydır. Her gün sabah kahvaltısında tüketilen bir bardak portakal suyu bile bir gebenin C vitamini ihtiyacını karşılayabilmektedir. Eğer yeteri kadar sebze-meyve tüketiyorsa gebelerde C vitamini eksikliğine bağlı bir sorun genellikle görülmemektedir. Gebelerin ihtiyaç duyduğu çok önemli bir B vitamini vardır: Folik Asit. Folik asit anne adaylarına özellikle ilk üç ayda çok lazımdır. Gebeliğin ilk üç aylık döneminde vücudunda yeteri kadar folik asit bulunduran annelerde omurilik bölgesinde oluşan "Spina Bifida gibi doğumsal defektli bir bebek doğurma riski azalmaktadır. Folik asit gereksinimi yerine koymak için en garantili yol gebe kalmaya karar vermeden 4-5 öncesinden itibaren her gün 400 mikrogram folik asit kullanmaktır. Gebeliği takiben bu miktarın günde 600 mikrograma yükseltilmesi önerilmektedir. Folik asiti doğal yoldan karşılamak için anne adayları daha fazla koyu yeşil yapraklı sebze, turunçgil, yağlı tohumlar ve kuru baklagil tüketmeleri tavsiye edilmektedir. Gebelik süresince alınan çoklu vitamin-mineral desteklerinin içinde folik asit bulunup bulunmadığına dikkat etmek gerekmektedir.

OMEGA 3 İÇİN BALIK VE CEVİZ

Biz anne adaylarının hamilelik sürecince sık sık balık, ceviz ve diğer omega-3 kaynağı besinleri tüketmelerini tavsiye ediyoruz. Bedeninde yeteri kadar omega-3 yağ asiti bulunduran annelerin çocuklarının beden ve özellikle beyin gelişimlerinin daha sağlıklı olacağını düşünüyoruz. Yeteri kadar Omega-3 yağları kullanan annelerin daha sağlıklı bebekler doğurduklarını gösteren çalışmaların sayısı oldukça yüksek. Haftada 2-3 gün taze ve doğal balık tüketimi yeterli görülüyor.

Gebelik döneminde ne kadar su tüketelim? Su herkes için önemli bir besin unsurudur ama anneler için daha fazla önem kazanmaktadır. Anne ve bebeğin günde ortalama 2,2,5 litre sıvı tüketimine ihtiyaç vardır. Belirli bir miktar su tavsiyesi yerine, susadıkça bol bol su içmek bir hamile için yeterli olmaktadır. Vücudu susuz bırakmamak hamileler için daha önemlidir.

Hamilelik-beslenme ilişkisi sadece bebek ve annenin sağlığının korunması için değil, hamilelik süresince ortaya çıkan bazı sağlık problemlerinin azaltılması veya önlenmesi yönünden de gereklidir. Sabah bulantıları, kabızlık, şişmeler, mide yakınmaları bir hamilenin nasıl beslendiği ile yakından ilişkilidir. Hamilelik döneminde ortaya çıkan bazı sağlık sorunlarında nasıl bir beslenme planı uygulayacağınızın yanıtını yarın vereceğiz.

BEBEĞİNİZİ SÜTÜNÜZLE BESLEYİN

Emziklilik döneminde uygulanan beslenme planı hem annenin hem de büyüyen bebeğin sağlığı bakımından çok önemlidir. Hemen belirtelim! Anne sütünün miktarını ve kalitesini etkileyen üç önemli etken var: Annenin tükettiği yiyeceklerin yeterli, dengeli ve çeşitli olması, hamilelik döneminde kazanılan yedek besin deposunun miktarı ve annenin psiklojik durumu...

Salgılanan sütteki besleyici unsurların önemli bir kısmı annenin yediklerinden sağlanır. Bu dönemde besinlerle alınan kalorinin tümü süt için harcanmamakta, vucüdun diğer ihtiyaçları için de kullanılmaktadır. Süt veren annelerde besinle alınan toplam enerjinin %80'ini süt yapımı için kullanılır. Sağlıklı bir annenin günde ortalama 800 ml kadar süt salgıladığı dikkate alındığında emziklilik döneminde annelerin günlük enerji tüketimlerine 750 kalori kadar ilave gerekir. Bu miktarın 500 kalorisini annenin gün boyunca yediklerinden, 250 kalorisi ise gebelik döneminde kazanılan depolardan sağlanacaktır. Kısacası emziren bir annenin günlük kalori ihtiyacına 500 kalori kadar bir ilavenin yapılması gerekir.

BUNLAR ÇOK ÖNEMLİ!

Emzikli annelerin daha iyi ve düzenli süt verebilmeleri için özel bir şey yapmaları pek gerekmez. İşte en önemli köşe taşları
Emziren anne iseniz:
" Sütü arttırmak için enerji miktarı yüksek (tatlı, çikolata, kek, pasta, şerbetler ...) besinlerden tüketmenize gerek yoktur. Şekerli besinler sütü arttırmaz. Tatlı ihtiyacı mümkün olduğu kadar sütlü tatlılardan karşılamalısınız.
" Günde 3-4 porsiyon kalsiyumdan zengin besinler (süt, yoğurt ve peynir) tüketilmelisiniz.
" Sebze ve meyveleri mutlaka her öğünde tüketilmeye özen göstermelisiniz.
" Salam, sosis, sucuk gibi işlenmiş ürünlerin içerdikleri katkı maddesi nedeni ile tüketimi önerilmemektedir.
" D vitamini sadece güneşin doğrudan cilde yansıması ile sağlanır, besinlerde bulunan bir vitamin olmadığı için emzikli anne güneşten mutlaka faydalanmalıdır.
" Yemeklerde iyotlu tuz kullanılmalıdır.
" Kuru meyvelerin tüketimi ek kalsiyum ve demir desteği sağlar. (1 porsiyon meyve = 4 adet kuru kayısı)
" Kansızlığı önlemek için çayın yemeklerden yarım saat önce ve sonra içilmesine özen gösterilmelidir. İçecek olarak ıhlamur, nane, papatya gibi bitki çayları tercih edilebilir.
" Bu dönemde su metabolizmasında artış vardır. Süt miktarının değişmemesi için annenin sıvı alımını arttırmak gerekir. Günlük alınan sıvı miktarı yaklaşık 3 litre olmasına özen gösterilmelidir. Bu miktar pratik ölçülerle 12 su bardağı su , süt, ayran, hoşaf, komposto, taze sıkılmış meyve suları ve bitki çayları şeklinde önerilmektedir. Çay ve kahve gibi içeceklerin süt verimini azalttığı bilinmektedir.
" Doktora danışılmadan ilaç veya ek herhangi bir vitamin kullanılmamalıdır.

Daha detaylı bir beslenme bilgisi için deneyimli diyet uzmanlarından, doktorlardan, hemşirelerden yararlanmalısınız. Hamilelik döneminizde emzirme ve beslenme, emzirme ve egzersizler, emzirme ve psikolojik etkileri konularında bilgilenmeye çalışmanızda yarar var.

YAPMAYIN...

" 1-2 fincan kahve içebilirsiniz. Fazlası ile sütünüzle bebeğinizi gereğinden çok kafein yüklersiniz.

" Alkol içmemelisiniz. İçtiğiniz alkol doğrudan anne sütüne ve bebeğinize geçer. Eğer "40 yılda bir bardak" alkol oranı düşük bir içki alırsanız (1 bardak şarap veya bira) hoşgörülebilir. Siz yine de emziren bir annenin alkol kullanmaması gerektiğini unutmayın!

" Nikotin doğrudan anne sütüne geçer. Gebelikte bıraktığınız sigarasız yaşam alışkanlığını emzirirken de sürdürün. Hala içiyorsanız hiç olmazsa bebeğinizin yanında içmeyin, onunla aynı odada sigara tüttürmeyin, onu zehirlemeyin. Emzirmeye başlamadan en az 2,5-3 saat önce sigaranızı söndürmüş olun!

" Kullandığınız hemen her ilacın sütünüzle bebeğinize de geçebileceğini unutmayın. Reçeteli veya reçetesiz bir ilacın bebeğinize geçip geçmiyeceğini doktorunuz veya eczacınızdan başkası bilemez, onlara danışın!

YAPIN....

Kalsiyumdan zengin bir beslenme planı yapın: Süt ve süt ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler.

Magnezyum, demir ve çinkoyu unutmayın: Kurubaklagiller, fındık, tam buğday, yeşil yapraklı sebzeler, et, balık..

B-12 ve D Vitamini alımınızı arttırın: Balık, yumurta, kümes hayvanları, et

Folat-Folik asit desteği alın: Gebelik ve emzirme döneminde günde 400-500 mcg Folata ihtiyacınız var.
Günde 10-12 bardak su için.

Çoklu bir vitamin desteği ve omega-3 kapsül ve şurubu desteği kullanın.

KEYİFLİ YORGUNLUKLARDA VAR!

Yorgunluğun keyiflisi olur mu demeyin! Duygusal veya psikolojik kökenli yorgunlukların şaşırtıcı olanları da var: Eğer tatiliniz sizi yeterince dinlendirememiş, bedensel ve ruhsal bagajınızı umduğunuz kadar hafifletememişse bırakın yorgunluk azaltmayı ilave yorgunluklara bile yüklenilse tatil sonrası bitkinlik ve enerjisizliği normaldir. Özellikle tatile giderken işini de yanında götürenlerde rahatlamayı ve huzur bulmayı tatilde bile beceremeyenlerde veya çıkacakları tatili gereğinden çok önemseyenlerde de bu sendroma daha sık rastlanmaktadır. Sonbahara hazırlandığımız bu günlerde bahar yorgunluğu riskinizin olmadığını düşünüp sevinebilirsiniz. Bahar yorgunluğuna ilişkin görüşlerimizi sonraya bırakabiliriz. Ama kış aylarında görülen uzun, güneşsiz ve kasvetli günlerin etkisi ile oluşan mevsimsel depresyona karşı uyanık olmanız gerektiğini de hatırlatalım. Özellikle uzun ve karanlık kış günlerinde eğlenmeye, dinlenmeye ve egzersize daha fazla vakit ayırmanız gerektiğini unutmayalım!

28 Mart 2010 Pazar

durma



dedi ki
bir kül kedisi masalını yaşıyorsun

oysa
çoktan gece yarısını vurdu
görmezden geliyorsun

kelimelerine bak
inanmıyorsan

sen
aşkı yazıyorsun
sahiden kaç yürekte yankı buluyorsun?

git şimdi baharı yaşa

bedenin diri
ruhun bedenin gibi olsun
tomurcuk tomurcuk aç
dallara yürüyen hayat gibi
aşkla diril

sen ölü değilsin.
ölüler bile
her dua sonrası biraz dirilir

dağıt efkarını
durma

ütopik bir dünyanın çiçeklerindense
aşkın küllerini anlat

o zaman okunursun belki

sahiden!

26 Mart 2010 Cuma

çok aşığın var diyorlar



ne çok aşığım varmış

dedilerdi de
inanmadıydım

meğer çiçek açan dallar
benim için tomurcuklanmış

kanatlarının altına dünyayı
kuşlar bana göstermek için saklamış

mecnun çölde kör olmuş
leyla benmişim
haberim yok

neden
bana
kimse
bir şey
demedi

deseydi ne değişirdi

ben O'nu seviyorum




Fotoğraf: Özgür Çakır

Yüz Tipnize Göre Estetik

Estetik

Ancak gülüş tasarımında en başarılı sonuç, yüzyıllar öncesinden tüm göze hoş gelen objelerin üzerinde varlığı kanıtlamış en yeni yöntem “altın oran” ile elde ediliyor. Memorial Ataşehir Tıp Merkezi Diş Hastalıkları Bölümü’nden Dr. Dt. Ezel Yıldız Elmas gülüş tasarımı hakkında bilgi verdi.


DNA Molekülünde Dahi Altın Oran Gizli

Doğanın, dişlerin veya sanatın güzelliğini araştırmak istediğinizde ortak bir prensiple karşılaşırsınız. Bu ortak prensip evrensel bir ideal oranın olduğudur. Bir sanat objesinin iyi veya kötü oranlı olduğu, bir yüzün çok uzun veya kısa, oransız göründüğü konusunda kolayca anlaşmaya varırız. İlk çağlardan beri bilinen bu sihirli bağlayıcı oran, güzellikle ilgili bir fenomen olan ‘altın oran’ın ta kendisidir. Altın oran vücudun her bölgesi ve hatta çevremizde estetik olarak algıladığımız her canlı ve cansız varlıkta da gözlenebilir. Beğendiğimiz bir film yıldızında, kelebekte, papağanda, DNA molekülünde, hatta sevdiğiniz bir arabada bile altın oranlar gözlenir. Oran, genellikle büyükle küçük arasındaki ilişkiyi ifade eder. Gülüş tasarımında altın oranı kullanmak kaçınılmazdır.

Gülüşünüz Altın Oranlar Hesaplanarak Tasarlanıyor

Yüzdeki tüm organlarla dişler arasında bir uyum ve ölçek oranı vardır. Bu oranlar sadece dişlerin genişliğini kapsamaz aynı zamanda dudaklar ve ağız dikey yüksekliğini ve buna bağlı yüz yüksekliğini de kapsar. İnsan yüzündeki estetik algılama birçok organın uyumuna bağlıdır. Ancak çoğunlukla güzel ve içten bir gülümsemenin şekilli bir burundan çok daha pozitif bir etki oluşturduğunu söyleyebiliriz.

Yöntem Yeni, Sırrı Yüz Yıllar Öncesinden

Üst ön dişler estetiği belirlemede önemli rol oynar. Yüzdeki birçok organla orantısı olan bu dişler aynı zamanda alt üst çene arasındaki ileri geri ilişkiyi de belirler. Bu dişlerin eksikliğinde rehber olarak yüzün ve ağzın diğer organları alınır.

Altın oran ilk kez MÖ. 500 yılında Pisagor tarafından tanımlanmıştır; ancak altın oranın altın oran dikdörtgenini kullanarak kumpas ve cetvel ile nasıl belirleneceğini MÖ 300 yılında Öklid göstermiştir. En basit şekliyle altın oranı, düz bir çizginin altın oran pergeli ile bir büyük bir de küçük parçaya bölünmesi şeklinde algılayabiliriz.

Ağrısız ve Pratik Bir Uygulama

Diş hekimi sadece gözlem ve kayıt alma şeklinde gerçekleştirdiği muayene ile kişiye özel altın oranları belirler. Dünyada estetik görünüme sahip binlerce ağız üzerinde yapılan ölçümler belirli sabit değerlerin ağız ve yüz denkleminde ortaya çıktığını gösterir. İşte bu sabit değerler, dişler için de aynıdır ve altın oran olarak tanımlanır.

Gülüş tasarımında altın oran hesaplaması, hastanın yüzünde ve dişleri üzerinde birtakım özel ekipmanlar sayesinde gerçekleştiriliyor. Uygulama yalnızca diş kliniğinde yapılabiliyor, kolaylığı, kişiye ağrı ve acı hissettirecek herhangi bir müdahalede bulunulmaması ve pratikliği ile dikkat çekiyor.

Altın Oranla Planlanmış Estetik Bir Gülümsemede Değerler

Altın orana göre yan kesici dişler 1 birim kabul edilirse, üst ön kesici dişin yan kesici dişten 1, 618 oranında büyük olduğu görülür.

Yan kesici diş diğer yanında bulunan köpek dişinden 1,618 kat daha fazla gülümseme sırasında görünür.

Aynı şekilde köpek dişi 1,6718 oranında fazlaca 1 küçük azı dişinden fazla görünmelidir.

Üst ön 6 kesici dişin, alt ön kesici dişlere oranı da aynı rakamı vermektedir.

Her diş kendi içinde kıyaslama yapıldığında aynı rakama ulaşılır. Gözün uzunluğu ile gülümseme sırasında ortaya çıkan mesafe oranlandığında da aynı rakama ulaşılır.

Aslında ulaşılan bu oran vücudun, yüzün hatta dişlerin arasında yapılan ölçümlerden elde edilen bir sabittir. Önemli olan yüzde bu tip oranların varlığıdır. Kişi veya hekim estetik bir gülümseme için ne kadar kişisel bilgi birikim ve değerlendirmelerini kullansa da bu durum kişisel değil, aslında matematikseldir. Doğru uzunlukta dişler yapılarak doğru mesafe oranlarıyla çalışılarak kişinin kendi üzerindeki estetik algısı ve beklentisi risksiz şekilde planlanır.

Ölçüm Pergeli ile Bilgisayarlı Tasarımlardan Çok Daha Başarılı Sonuçlar Elde Ediliyor

Bu ölçümler her ne kadar bilgisayar ve fotoğraf üzerinde yapılabilse de; en sağlıklısı, kayıtların hasta ve hekimin yüz yüze, özel ölçüm pergelinin kullanılması ile elde edilen şeklidir. Bu ölçümleri diş hekimi ve diş hekimliği teknisyeni değerlendirir ve kişiye özel gülümsemeyi dizayn ederek, “yeni gülüş” diş hekimi tarafından hastanın onayına sunulur.

Mock- Up İle Yeni Gülüşünüzü Önceden Görmeniz Mümkün

Ortaya çıkacak olan yeni gülüşünü kişi hayal etmekte zorlanabilir. Bu konuda güvensizlik ve huzursuzluk yaşayabilir. Böyle durumlarda operasyona başlamadan diş rengindeki malzemelerle mock-up (geçici model) çalışması yapılır. Mock-up ile kişinin dişlerine dokunulmadan, bittiğinde nasıl bir görünüm vereceği kabaca belirlenmiş olur. Kişi dilerse tedaviye karar verir ya da tedaviden vazgeçebilir.

Yuvarlak Yüze Uzun, Uzun Yüze Oval Diş

Gülüş tasarımına başlarken tüm ölçümlerin altın oranlara göre belirlenmesi sonra kişinin yüz tipi, cilt rengi, yaş ve cinsiyetine bağlı kriterlerin değerlendirilmesi gerekir. Genellikle kare veya yuvarlak yüzlü kişilerde diş formları kare veya yuvarlak, uzun yüzlü kişilerde diş formları da uzun olur. Klasik diş hekimliğinde bu benzerlikler korunmaya çalışılarak restorasyon yapılır. Bazen estetik yönden bir şeyleri değiştirmek istediğinizde bu benzerlikleri tersine çevirerek farklı ifadeler veren diş yapıları ile elde edilebilir. Örneğin uzun yüzlü bir kişiye dikdörtgen formda uzun dişler yapılırsa yüzü olduğundan da uzun görünebilir. Böyle kişilere oval veya daha geniş formlar denenerek yüzdeki hoş olmayan uzunluk kamufle edilebilir. Yine yuvarlak yüzlü bir kişiye daha ince uzun formda dişler yapılarak yüzünün daha ince görünmesi sağlanabilir. Ancak unutmamak gerekir, tüm bu işlemler yüzde yapılacak ölçümlere ve altın oranlara göre planlanmalıdır.

Sert Yüz İfadesi Dişlerle Yumuşar

Sert ifadeli bir bayan yüzü dişlerin şekli değiştirilerek yumuşatılabilir ya da çocuksu ve masum ifadeli erkek yüzü diş şekilleri değiştirilerek ifade daha maskülen hale getirilir. Arzu edilen sonuçlara ulaşabilmek için erkek ve bayan dişleri arasındaki boyut ve şekil farklılığını doğru kullanmak gerekir.

Yükseklik Kısa Olursa Kişi Yaşlı Gözükür

Güzel bir gülümsemeyi hedefleyen gülüş estetiğinde ağzın dikey boyut yüksekliği önemlidir. Dinlenme halinde alt çene ve üst çene arasındaki mesafe ağız yüksekliğini belirler. Bu yükseklik yetersiz ise dudaklar büzüşür, kişi olduğundan daha yaşlı gözükebilir. Bu yüksekliğin fazla olması da dişlerin normalden fazla görünmesine sebep olur ve estetiği bozar.

Tamamen dişsiz olan kişilerde çiğneme düzlemini oluşturmak oldukça zor ve önemli bir işlemdir. Doğru planlanmış bir protez tasarımında hasta yaşına ve cinsiyetine uygun güzel bir gülümsemeye sahip olurken; istediği gıdayı rahatça tüketebilir, çiğneme kalitesi artar.

Gülüş Tasarımı ile Kişi Gençleşir, Ama Estetik Müdahale de Gerekebilir

60 yaşındaki bir bayan veya erkekle, 25 yaşındaki bir bayan ya da erkeğe standart bir gülüş tasarımı yapılamaz. Dişlerin boy ve oranları yaşa bağlı değişir. Unutmamak gerekir ki dişlerin şekil ve uzunlukları ile kişinin gençleşmesi mümkündür ancak 60 yaşındaki bir yüze 25 yaş dişleri yerleştirilemez. Mutlaka bu tip hastalarda estetik cerrahisi ile cilt, dudak, yanak, çene altı ve göz çevresi desteğine de ihtiyaç duyulacaktır. Böyle durumlarda estetik cerrahla diş hekimi birlikte de operasyonlara girmektedir.

Yüz Estetiği Oranları Kişinin DNA’sı gibidir, Herkeste Farklılık Gösterir

Bu bir illüzyon değil aslında rakamsal gerçektir. Size özel gülüş tasarımı standart diş yapımını engeller, size özel altın oranların belirlenmesi ve uygulaması ile sağlık ve görselliği bir arada barındırır. Dünyada gülüş tasarımı uygulamaları hasta açısından maliyetli, hekim açısından ise risklidir. Ancak Türkiyede de altın oranların uygulanması hasta hekim arasındaki ilişkiyi daha net ve memnuniyeti yüksek hale getirecektir.

Gülüş Tasarımında Kullanılan Yardımcı Teknikler Nelerdir?

Diş hekiminiz planlanan gülüş tasarımını aşağıda kullanılan yöntemlerle hayata geçirir.

Porselen laminat venerler: Dişlerin üst yüzeylerine yapıştırılan ince poselen yapraklar, estetik diş hekimliğinde en çok kullanılan tekniktir. Dişten çok az madde kaldırarak ya da hiç madde kaldırmadan restorasyon uygulanmaktadır. Bu sayede mevcut diş dokusu korunur, sistem ışığı ideal yansıtabildiği için görüntüyü doğal dişten ayırmak mümkün değildir.

Beyazlatma sistemleri: Kişinin doğal diş renginin daha beyaz ve ışıltılı olmasını sağlar. Travma, yaşlılık ve çeşitli ilaçlarla meydana gelen kalıcı renklenmeleri ortadan kaldırabilir.

Estetik restorasyonlar: Çürük dişlerin doldurulması ve eskimiş renkleşmiş dolguların yenilenmesi, mineye uyumlu ve aynı renkte gelişmiş kompozit ve seramik (porselen) materyaller ile sağlanır.

Metal desteksiz tam porselen venerler: Dış görünümü ve diş sağlığını geliştirmek amacıyla çok hasarlı ya da daha önceden kesilmiş dişlere uygunlanmaktadır.

Kozmetik düzenleme: Mine plastisisi olarak da adlandırılan işlemde, diş yapısından kaynaklanan şekil bozuklukları, dişlerin mine dokusunda yapılan minimal ve özel aşındırmalarla düzenlenir.

Gülüş Tasarımı Öncesi Doktora Giderken Aklınızda Bulunsun:

• Bir ünlünün fotoğrafı ile diş hekimine başvurmayın. Herkesin yüz tipine uyacak gülüş farklıdır.
• Doktorunuza tam olarak ne istediğinizi çok iyi anlatın ve tüm aşamalarda onunla birlikte karar verin.
• Mutlaka iyi bir merkeze ve diş hekimine gidin.
• Daha önceden aynı işlemi yaptıran hastalarla görüşüp bilgi alışverişinde bulunun.

24 Mart 2010 Çarşamba

düş işleri bakanı - zebani günlükleri "kabus"



ruh çelenle
ne zaman kol kola yürüse
düş işleri bakanı
zebani günlüklerinden bir senaryo
çalar kapısını

kabus

mühürlü dudaklar
kırk satır olup zihni yağmalayan sırlar
bir türlü dışarı akıtılamayan yaşlar

habercidir

gecenin siyahında
insanlığıyla karşı karşıya kalacağını
o vakit anlar
düş işleri bakanı

korkuları yorgan olup üstünü örterken
kapanan gözlerine inat
bildiği tüm düşleri aklından geçirir
hayata tutunmak için

ne kadar ertelese de uyuyacağını bilir

araftan
cehenneme doğru bir adım atmıştır artık
kabusun içindedir

teninin altında sakladığı
tüm benliği ayaklanmış
yaşam diye inlerken
düşleri gözünden pul pul dökülür
canı ürperir

artık bir başınadır

ancak
herşeye rağmen
bilir

sabaha bir günaydını olacağını

sırf bu yüzden
yüzleşir kendisiyle

düş işleri bakanı




Fotoğraf: Özgür Çakır

23 Mart 2010 Salı

Adenomiosis Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Adenomiosisde rahim iç yüzeyinin dokusu olan endometriyal doku, rahimin kastı duvarlarının içinde (duvar dokusunun içinde) büyümeye başlar. Bu oluşuma daha çok doğum yapma çağının sonuna doğru ve çocukların doğumundan sonra rastlanır. Adenomiosis birçok kadın-da hiç semptom göstermez.

Belirtiler

- Adet kanaması süresince devam eden ve yaş ilerledikçe artan, kramp şeklinde sancı;

- Uzayan ve fazla miktarda adet kanaması.

Genellikle alt karın muayenesi sırasında doktor, rahmin büyüdüğünü ve yumuşadığını fark eder. Doktorun bulguları ve yukarıda belirtilen belirtiler bir araya gelince, zararsız olmasına karşın Çok sancı verebilen adenomiosisin varlığı belirlenir.

Tedavi

Eğer menopoz yakınsa, doktor ağrı kesiciden başka bir şey vermeyebilir; çünkü bu sorun genellikle menopozdan sonra kaybolur. Ağrılar çok şiddetliyse ve menopoz da çok uzak görünüyorsa, doktor rahimin alınmasını tavsiye edebilir. http://kadinhastaliklar.blogspot.com/2010/03/adenomiosis-nedir-belirtileri-ve.html

Gebelikte "Hamilelikte" Meydana Gelen Fiziksel Değişiklikler

Gebelikte Meydana Gelen Değişiklikler Nelerdir?

Gebelikte bir kadının vücudunda meydana gelen fizyolojik değişikliklerin incelenmesi, gebeliğin işaret ve bulguları olarak kabul edilen durumlarında bir çoğunu izah eder. Aynı zamanda doğum öncesi takipte de gebe kadının daha sağlıklı değerlendirilmesine de yardımcı olur. Bu değişiklikler sadece üreme organlarında değil tüm vücudun doku ve organlarında kendini gösterir. Gebelik boyunca oluşan fizyolojik değişiklikler sadece üreme organlarıyla sınırlı veya bütün vücudu etkileyen değişiklikler olmak üzere sınıflandırılabilir.

o Rahim :

İçindeki bebeği korumak ve beslemek için ebadı genişlemekte, ağırlığı ise artmaktadır. 57 gram olan normal ağırlığı 900 grama , 8x5x3 cm. olan ebadı ortalama 5 kat artarak 30x23x20 cm.ye ulaşmaktadır. Doğum sırasında bebeği dışarı atabilmek için kas yapısı gelişerek boyları 10 kat, kalınlıkları ise 5 kat artış gösterir. Rahimin kanlanması gebelikte çok artar. Miadında bir gebelikte rahimde 1.5 litre kan bulunur. Rahim belirli bir hızla büyüdüğünden, büyüklüğüne bakarak gebeliğin yaşını tayin etmek mümkündür. Ancak su kesesindeki suyun fazla olması ve ikiz, üçüz gibi çoğul gebelik durumlarında yanıltıcı sonuçlar alınabilir. Sekizinci haftada rahim henüz karından hissedilmez. On ikinci haftada rahim göbeğin altında bir portakal büyüklüğüne ulaşmıştır. On altıncı haftada göbek altının orta kısmına kadar rahim büyümüştür. Çocuk hareketleri bu haftada anne tarafından hissedilebilir. Yirminci haftada rahim göbeğin iki parmak altında, yirmi dördüncü haftada ise göbek seviyesindedir. Otuzuncu haftada ise, karın göbek üstü bölümünün orta kısmında, otuz altıncı haftada en yüksek seviyesine ulaşır. Otuz sekizinci haftada rahim biraz aşağı iner ve anne adayını biraz rahatlatır. Kırkıncı haftada rahim artık doğuma hazır durumdadır.

o Vagina:

Gebelikte artan kanlanma ve renk veren hücreler nedeniyle dış üreme organlarının renginde nispeten koyulaşma meydana gelir ve mavi-mor bir renk alır. Vaginada bol, yoğun ve beyaz bir akıntı ortaya çıkar.

o Kas ve İskelet Sistemi:

Gebe kendini yorgun ve bitkin hissettiğinden uykuya meyil artmıştır ve hareket etmek istemez.

o Cilt:

16 ncı haftadan itibaren karnın alt kısımlarında, baldırlarda ve memelerde gebelik çizgileri denen nedbeler ortaya çıkar. Yeni gebeliğe bağlı pembe-mavi çatlakların yanında geçirilmiş gebeliklere ait soluk, gri renktedir.

o Karın Duvarı:

Karın cildi gerilir, incelir ve parlak bir görünüm alır. Giderek artan çatlaklar oluşur. Karnın orta kısmında koyu renkli bir çizgi meydana gelir.

o Memeler:

Gebelikteki hormonların artmasına bağlı olarak ilk fiziksel değişme memelerde hassasiyetin başlamasıyla kendini gösterir. Gebeliğin 6ncı haftasında memeler büyümeye başlar. Meme başı koyulaşır, uyarı karşısında sertleşmesi artar. Meme başının etrafındaki açık kahverengi alan daha da genişler, sarışınlarda pembeleşir, esmerlerde siyah renge yakınlaşarak koyulaşır.Sıkıldığında meme başından açık renkte bir akıntı gelebilir. Ancak ağız dediğimiz kolostrum yani ilk süt 16ncı haftadan sonra gelir. 8nci haftadan sonra meme başı çevresinde 15-30 arasında küçük nodüller görülür. Salgı bezlerinin ağızlarını oluşturan bu bezlerden çıkan sıvı meme başını yumuşak ve nemli tutar. Meme başı çevresinde meydana gelen koyulaşma doğumdan sonra bir yıl kadar devam edebilir.

o Kalp-Damar ve Akciğer Sistemi:

Gebelik kalbe ek bir yük getirir.Bebeğin oksijen ihtiyacını karşılamak maksadıyla kanın kırmızı kan hücreleri ve kalp atım hızı artar. Özellikle 4ncü aydan sonra annede kansızlık ihtimaline karşı hekime danışılarak kan yapıcı demir ilaçlarının kullanılması gerekebilir.

Normal seyreden bir gebelikte tansiyonda yükselme olmaz hatta sırt üstü yatmaya bağlı olarak normalin altında dahi olabilir. Ancak bazı gebelerde, gebeliğe bağlı yüksek tansiyon ciddi bir sorun olarak kendini gösterebileceğinden tansiyonun sürekli takip edilmesi önemlidir.

Gebelikte, bacaklarda oluşan şişlikler, bacaklar dinlendirildiğinde ve yukarı kaldırıldığında azalır veya tamamen kaybolur. Ancak giderek artan şişliklerde mutlaka hekime müracaat edilmesi gerekir.

o Solunum Sistemi:

Gebelikte oksijen ihtiyacının artmasına bağlı olarak solunum sayısında artma ve derin nefes alma hissi mevcuttur. Radyolojik incelemede hava yollarında bariz bir genişleme görülebilir.

o İdrar Yolları Sistemi:

Gebeliğin normal fizyolojik seyri içerisinde idrar yollarında genişleme ve mesaneye bası nedeniyle az ve sık idrara çıkma gibi belirtiler görülür. İdrar yaparken yanma ve sızlama bulgularının olması idrar yollarında iltihaplanmanın göstergesi olacağından bu gibi durumlarda zaman kaybetmeden hekime müracat edilmesi gerekir.

Link:http://kadinhastaliklar.blogspot.com/2010/03/gebelikte-hamilelikte-meydana-gelen.html

22 Mart 2010 Pazartesi

CESUR YÜREK HAİN ZOMBİYE KARŞI


“Yaşayan Ölülerin Dirilişi” adlı kıytırık bir zombi filminin, tesadüfen, on dakikalık bölümünü seyretme gafletinde bulunduktan sonra, sahnelerin birinde siyah poşet gördüğü için iki yıl boyunca siyah poşet olan hiçbir odaya yalnız başına girememiş bir insan evladının, korku filmi seyretmeye karar vermesi neyin göstergesidir, sorarım size!..

Durun hele sayın okur, siz yorulmayın, ben söyleyeyim. Salaklığın daniskasıdır, zeka geriliğinin halk arasındaki adıdır, içsel şapşallığın dışavurumsal yansıldamasıdır, af buyurun b.ku kepçesiyle yemektir. Bu tespitleri yapmak kolay oldu sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. İniniz efenim aşağıdaki paragraflara. İniniz, ininiz, lütfen çekinmeyiniz.

O gün de, yorucu bir haftanın ardından gelen her hafta sonu olduğu gibi güzel bir gündü. Güneş, bir önceki gün parlatılmış camlardan içeriye tatlı tatlı gülücükler atıyor, baharın gelişini muştuluyordu. Mutlu yuvamızda kuşlar gibi cıvıldaşılan bir Pazar sabahı daha böylece başlamış, sonrasında kahvaltı faslıyla devam etmiş, sevgi pötürcüğü şeklinde dolaşılıyordu. İncegül gişisi sofrayı toplamakla uğraşırken, onun çekirdek çerez ailesi çoktan birlikte yapacakları bir etkinlik arayışı içerisine girmişlerdi bile.

Heyhat, buna hiç gerek yoktu. Evde kaotik bir muamma, bir sosyal deha, bir ortam insanı yaşıyordu ve yoksa onlar bunun farkında değiller miydi? O halde fark etmelerini sağlamak gerekti. Bendeniz ellerimi belime koydum, en ürkek, en esrik, en örselenmiş tavrımı takındım ve erkeklerimin şaşkın bakışları altında, pırıl pırıl, el değmemiş, harika bir fikir bırakıverdim orta yere. “Korku filmi seyredek la, hadi la, n’olur la!”

Ailenin aklı en başında, en sportif, en yağuşuklu ve aynı zamanda en namkör evlat klasmanında birinciliği kimselere kaptırmayan büyük oğlusu kibar bir şekilde bu teklifi reddetti. “Hayır anne, aslaaaa. Seninle korku filmi seyredeceeme, gider ıhlamurlar altındayı seyrederim daha iyi. Ya anne zehir edecen yine bilmiyom mu ben?” dedi ve jet hızıyla üstünü giyip dışarıya çıkmak suretiyle firar etti. Küçük sıpa Ozi kişiliksizi ise, “Derslerim var benim. Üüfff, çok çalışmam lazım anne çoook.” diyerek kendini odasına kapattı.

Koltukta kuzu kuzu oturmuş gazetesini okumakta olan koca kişisine gözüm ilişti. O ise gözlerini bana değdirmek şöyle dursun, gazetelerle yek vücut olmuş, hatta her hangi bir toprak parçası bulsa kafasını gömecek kıvamda saklanmaya çalışıyordu. Oysa o bilmiyor muydu ki; kafama koymuşsam, kurtuluşu yoktu. Şu anda İncegül’ün hava sahası içindeydi ve kaçış imkansızdı. Madem ki kaçınılmazdı, hiç değilse tadını çıkarsındı. Üstelik elimde tek kurban o kalmıştı ve yıllarca önce etrafa mutlu gülücükler dağıtıp o imzayı atarken düşünecekti bunları.

“Seni seçtim Pikaççuuu.” diye en şirin halimle çemkirdim. “Yapma.” dedi. “Yaparım.” dedim. “Eyvah Eyvah’a gidelim, istiyordun ya.” dedi. “I ıh. Boşa çırpınma, koş kollarıma.” dedim. “Gel vazgeç, seni istediğin yere götüreyim. Hatta bak alışverişe çıkalım, sana baharlık yeni ciciler alalım he?” diye ahlaksız teklifler bile yaptı. Yemedim.

Ne olursa olsun o filmi seyredecektik birlikte. Ben hafiften ürkecek, narin bir güvercin gibi sevdiceğimin göğsüne başımı yaslayacaktım. O elimi tutacak, “Korkma bitanem, ben yanındayım.” diyecekti. Harika, nefis, güzel ötesi, ormantik bir seans olacaktı. Bundan emindim. Lakin, koca kişisinin yüzünde, henüz film başlamadığı halde oluşan o hırpalanmış, örselenmiş, o kösnül, hayattan ürkmüş kanadı kırık serçe ifadesini anlayamamıştım ama neyseydi.

Sehpanın üzerini fındık, fıstıkla donattım. Meyve sularımızı, kahvelerimizi hazırladım. Artizim ya; perdeleri kapattım, “Makiniiist, hadi hazırız, başlat filmi.” diye şakalar bile yaptım.

İşte filmden ve bizden sahneler de aşağıda efenim. Buyurun buyurun, çekinmeyin. Bu seansa bilet almıyoruz.

- Sabahtan beri oğullarınla birlikte bana lolo yapıyonuz? Ne vardı bu kadar abartacak? Ne güzel film işte. Ooo bak gençler parti yapıyorlar dağın tepesinde. Bundan mı korkacam? Neymiş efendim, oğlanın gözünden kırmızı ışık çıkıyormuş. Ay ne korkunççç. Peehh… Hee şimdi ne oldu? Kız banyoya girdi. Dumanlar da çıkıyor. Aman çok korktum. Sıcak su buharı olamaz yani? Hıh…

- İncem, gülüm, canımın içi, bi sussan ya…

- Ay ne dedim ki ben şimdi? İyi, yorum da yapmayalım. Bu nasıl korku filmi beee? Hiç ürkünç diil bi kerem. (Kız gayet mayışmış vaziyette duşunu alırken, birden aynadan acayip bi mahluk fırlar) Oy anammmm… O ne beeee? Dakka bir gol bir. N’oluyooo? Şeytan mıymış çocuuuk? Ay kız kaldı cıscıbıldak banyoda.

- İnceee… Üstümden iner misin? Bi de tepiniyon kızım ya. Valla çürüttün he.

- Pardon canım ya. (İki genç, uçan bir arabanın içinde, tarifi imkansız bir yere gelirler. İçeride türlü çeşit yaratık cirit atmaktadır.) Bu ürkünç yer onların evi miymiş? Ay ileri sarsana burayı ya. Korktum ben.

- Kızım saçmalama. Daha on dakika bile olmadı başlayalı. Asıl korku ileride. Hem şu parmağımı da burup durmasana. Kıracan, elinde kalacak.

- Heee… Pardon hayatım. (İnce yerinden hoplar) Oyyyyy… Anaammm… Öldürdü lan kızı. Hani aşıktı bu buna. Iyyyykk… Kafasını da kopardı manyak. Amaniinnn içine mi girecekmiş, onun için numara mı yapıyomuşşşş…

- İnceeee… Şeytan o şeytan kızım. Saçlarımı yolmaktan vazgeç ya. Boynumu niye sıkıyon? Ya kapatayım bak. Yüzün gözün de bi tuhaf oldu senin.

- Yok yok iyiyim ben. Dur bir iki fındık atayım ağzıma, kendime geleyim. Heh şu kahveden de bi yudum aldım mı… (Tam bu sırada yaratıklar adamın birine hücum etmişlerdir. İncegül acayip tırsar.) Hörrrrrşşşşş…. öğğğğkkkkk!..

- Ya her tarafım kahve oldu ya. Ne biçim püskürttün öyle. Gözüme girdi İnce be. Yapma şunu ya.

- Özür dilerim canım ya. Ama baksana kan föşkürüyor adamın her yerinden. Midem kalktı. (Neyse ki az sakinlemiştir film. Böyle ağırdan müzik çalıyor ve kamera o ilginç mekanda geziyordur. Birden ve pööört diye olan olur.) Aaaaaaayyyy…. Bu nasıl duvardan çıkmak zönk diye yaaaa… Manyaaa bak be. Ödüm koptu. İnsan gibi kapıdan gelse olmuyo sanki.

- İnceee, saçmalama. O ruh ya hani, kapıyı tıklayıp ben geldim diyecek hali yok de mi? Sen benim omzumdan iner misin bu arada. Boynum kırt etti valla. Senin yüzünden ağrıyacak şimdi iki gün. Kapatalım bak istersen.

- Yok yok tamam söz. Bi daha üstüne tırmanmak, etlerini mincirmek, barnağını burmak, kafana oturmak yok. Efendi gibi koltuğumda oturup seyretçem, bak görürsün. (Ama bırakmıyorlardır ki. Bu sefer de yaratıklar sınıftaki çocuklara musallat olmuşlardır.) Ooooooffffff… Aaaayyyyyyy… İki dakka düzgün duramadı allaaan gerzek yaratıkları. Yok onu öldüriim, bunu kesiim, ötekinin içine giriim, aynalardan föşkiriim… Bu ne be?

- Kapatayım mı?

- (En ince, ince ince) Rica edeyim, mümkünse hayatım.

- Hiçbir şey demiyorum sana İnce.

- Deme.

- Kalk da şu ortalığı temizleyelim. Darma duman ettin, fındık, fıstık oldu halının üzeri, koltuğa da kahve püskürtmüşsün. Ayrıca sıkıştırmalarından da her yanım mosmor oldu. Süpürge, bez falan getir hadi.

- (Süt dökmüş kedi ince) Tamam hayatım. Sonra alışverişe gidelim mi?

- Hayır.

- (Hiç bu kadar zarif olmamış ince) Oldu canım. Peki tuvaletin kapısında bekler misin beni?

- Hayır. Altına et.

- (Hep böyle olması istenen ince) Peki canımın içi, ederim.

- Biiippp… biiipppp… biipppp… biiipppp… (Ayrıca da benim gibi zarif bir insana böyle şeyler söylemen hiç hoş diil koca kişisi. Şu olayın etkisi geçsin, nasılsa alırım hesabını. Ulen kaptırıp içmeseydim o kadar şeyi keşke. Sıkıştım bee!)

- Oziiiii… Oğlum, tuvaletin kapısında durur musun iki dakka.

- Üf anne yaaa… Yine mi?

Bir “alaca karanlıkta korkunun fındıklı çikolata tadı” kuşağının daha sonuna geldik dostlar. Şen kalın, esen kalın ve her bööö diyenden korkmayın.

düş işleri bakanı - a'raf



hayat gailesi içinde
koşup duranlara baktı
bir süre

düş işleri eski bakanı

seyir halindeyken
bir kadın geldi yanına
göz göze geldiler
içi ürperdi, bakanın

açtı ağzını kadın

dişsiz ağzı,
çocuksuz bir eve benziyordu
ne bir hareket,
ne bir umut vardı

"40 yıldır birini arıyorum.
onu bana getirir misin?" dedi

kirpik kırpma aralığında
bakıştılar
derin bir soluk aldılar
sözü sıraya koydular

açtı ağzını bakan

32 diş tekmili birden
yaşam diye bağırıyordu
devinim içinde huzur
kendine bir ömür arıyordu

a'raftayım ey kadın!
belki de arafım

ne uykucuyum
ne uyanık

hala benden bir şey diler misin?

uyanıklık hayattır
uyku bir nevi ölüm
ben uykunun hayata açılan kapısıyım!

uykuna düş getirsem
hep istersin
düş kurmak tehlikelidir

hala ister misin?

her gece başka düş görmek dilersin
belki aynı düşü görmek için uyumak

ben a'rafım kadın!

sen 40 yıldır görmediğini benden dilersin
tüm ömrünce gördüklerini ben senden dilesem ne dersin?


Fotoğraf: Özgür Çakır

18 Mart 2010 Perşembe

Polikistik Over Sendromu Nedir? Tedavisi ve Belirtileri

Polikistik over sendromu ultrason görünümü, PCOS, PKOSPolikistik Over Sendromu (PCOS, PKOS) nedir?
Polikistik Over Sendromu (PCOS, PKOS); yumurtalıklarda irileşme ve bir çok küçük kist oluşumu ile karakterize olup kişide bir takım hormonal problemlere zemin hazırlayan ve günümüzde neden oluştuğu halen kesin olarak bilinmeyen bir durumdur.

Yandaki resimde polikistik over sendrom olan bir kişinin yapılan ultrasonunda yumurtalığındaki küçük kistler izlenmektedir.

Polikistik over sendromu olan kişilerde;

Adet gecikmeleri (oligomenore)
Sivilce (akne)
Obesite (normalden fazla kilolu olma)
Tüylenme (hirsutism)
Yumurtlamanın düzgün olmaması (anovulasyon) sonucu kısırlık gibi problemler vardır.

Kanda hormon ölçümleri yapıldığında çeşitli dengesizlikler saptanır; özellikle LH (Luteinizan Hormon) ve erkeklik hormonları (testosteron, DHEAS) yükselmiştir.

Bu sendromda; beyindeki hipofiz bölümünden salgılanan ve yumurtalık hormon üretimini düzenleyen, FSH ve LH hormonları arasındaki denge bozulmuştur. Bunun sonucu olarak yumurtalık hormon üretiminde anormal sapmalar ve yumurtlamada problemler oluşmaktadır.

Erkeklik hormonu yüksekliğine bağlı olarak vücutta (özellikle yüzde, göğüslerde, göbek etrafında ve bacaklarda) erkek tipi tüylenme artışı (kıllanma) olurken bazen köşelerde açılma şeklinde erkek tipi saç dökülmesi (lokal alopesi) de izlenmektedir.

Hastalığın bir diğer fenomeni olan yumurtlama olmaması (anovulasyon) sonucu progesteron hormonu üretimi olmamakta ve estrojen hormonu tek başına salgılanmaktadır. Estrojen hormonunun tek başına salgılanması ise rahim kanseri riskini arttırabilmektedir.

Hastalığın bulguları tipik olarak puberte ile başlar. İlk adetle birlikte adet düzensizlikleri, adet gecikmelerini takiben oluşan yoğun adet kanamaları ilk şikayetlerdir. Bu hastalar sıklıkla adet gecikmeleri şeklinde belirgin adet düzensizliklerinden yakınmaktadırlar.

Sonraki dönemde yıllar içersinde giderek artan erkek tipi kıllanma (hirsutism) izlenir. Daha önceleri çenede ve dudak üzerindeki tek tük, ince olan tüyler giderek kalınlaşır ve sayı olarak artarak estetik bir problem yaratır. Yetişkin yaşta bu yakınmalara ilave olarak "infertilite" yani çocuk olmaması problemi de eklenebilir.

Polikistik Over Sendromu (PCO sendromu) tanısı nasıl konulur?
PCO sendromu tanısı hastanın tipik şikayetlerine bakılarak konulabilir. Yapılan fizik muayenede erkek tipi tüylenme artışı (kıllanma) izlenir. Tüylenme artışına tıbbi literatürde "hirsutism" adı verilmektedir. Hirsutism artan erkeklik hormonlarının etkisine bağlı bir durumdur.

Ultrasonda yumurtalıkta hastalığa özgü 3-6 mm çapını geçmeyen bir çok sayıda kist ile ovulasyon yani yumurtlamanın olmaması izlenir. Yumurtlamanın olmamasına "anovulasyon" denir.

Ayrıca yumurtalıkların hacmi de normale göre artmıştır, yani yumurtalıklar normalden daha iri görünüdedir.

Aşağıdaki ultrason görünümlerinden soldaki bir polikistik overe aitken, sağdaki normal görünümdeki bir overe (yumurtalığı) aittir.

Alınan kan örneğinde yükselmiş erkeklik hormonları ile artmış LH/FSH oranları gözlenmektedir.

Polikistik Over Sendromu (PCOS; PKOS) neden ortaya çıkar?
PKOS oluşumundaki etiyoloji (yani neye bağlı olarak ortaya çıktığı) konusunda pek çok teorem vardır. Günümüzde bu kesin olarak aydınlatamadığımız sendromun nedenleri arasında en sık suçlananı "genetik özellikler"dir. Yani kişinin PCOS aileden aldığı genetik bir takım özelliklere bağlıdır.

Ancak kötü beslenme alışkanlıkları ve egzersiz yapmama ile kilo alımı gibi dışsal faktörler olayda tetikleyici durumdadır.

Polikistik Over Sendromunun tedavisi nasıl yapılır?
PCOS tedavisinde hastalığı tamamı ile ortadan kaldırabilecek etkili bir yöntem yoktur. Hastanın ihtiyacına göre tedavi düzenlenir.

Adet düzensizliği ve tüylenme şikayeti belirgin olan kadınlarda tedavi de doğum kontrol ilaçları oldukça etkilidir. Buradaki tedavi ile yumurtalıklardan üretilen erkeklik hormonunu baskılanmaktadır. Bu tedavi şeklinde amaç vücutta yeni tüylerin oluşumunun engellenmesidir. Başlanan tedaviden sonuç alabilmek için en azından 6ay- 1yıl beklemek gereklidir.

Ne yazık ki eskiden oluşmuş tüyler için etkili ve hızlı bir ilaç tedavisi yoktur. Daha önceden oluşmuş tüyler için yapılması gereken ağda, elektroliz gibi yöntemlerle bunların giderilmesidir. Doğum kontrol ilaçları kullanılmadan tüyler alınırsa yöntem başarısız olur ve alınan tüyler yeniden ve daha fazla bir şekilde çıkar.

Polikistik overi olan kadınların bir çoğunda yumurtlama gerçekleşmediği için infertilite problemi de olabilir. Eğer çocuk istemi varsa kullanılacak tedavi yumurtlama sağlayıcı ilaçların kullanımıdır. Bu tedaviler ile polikistik overli kadınların % 80'inden fazlasında yumurtlama sağlanabilir.

Gerek kısırlık gerekse tüylenme tedavilerinde izlenecek ilk yol bir diyetisyen eşliğinde kilo verilmesidir. Çünkü ancak kilo kaybı ile hormonal düzenin normal şekle girebildiği izlenmiştir. Buradaki neden, kilo artışına bağlı vücutta hormonal bir kısır döngü oluşmuştur ve bunu kırmanın tek yolu zayıflamaktan geçer. Ancak; bazı durumlarda ise PCO hastaları normal ve hatta zayıf kilolu olabilirler.

Polikistik over sendromunun tedavisindeki ilaçlar oldukça etkilidir. Ancak, bazen ilaçla tedavide başarı sağlanamadığında laparoskopik cerrahi ile yumurtalıklara cerrahi bir girişim (ovarian drilling) uygulanabilir.

Yanda, laparoskopi sırasında izlenen polikistik overe ait bir resimdir. Dikkat edilirse yumurtalığın dış kısmı beyaz görünümde olup, sert ve kalın bir tabaka ile kaplanmıştır. Yumurtlamayı engelleyen bu kalın tabakaya laparoskopi sırasında drilling (delme) işlemi yapılabilir.


PCO’lu hastalara hiçbir şikayetleri olmasa bile, artmış olan rahim kanseri riskini azaltmak amacıyla mutlaka tedavi verilmeli ve en azından aylık düzenli adet görmeleri sağlanmalıdır.

Polikistik over sendromunda tedavi oldukça uzun bir süre devam etmelidir. Çünkü yumurtalıklar üzerindeki baskı ortadan kaldırıldıktan sonra yumurtalıklar yeniden düzensiz hormon üretimine başlamakta ve şikayetler yeniden başlayabilmektedir.

17 Mart 2010 Çarşamba

Kürtaj Nedir?

Kürtaj veya rahim tahliyesi rahim içindeki bir gebeliğin özel yöntemlerle sonlandırılmasıdır. Kadının arzusuyla 10. gebelik haftasına kadar yasal olarak uygulanabilir.


Evli kadınlarda yasal tahliye uygulamasında eşler de müdahaleye rıza vermelidirler.
Evli olmayan ve 18 yaşın üzerinde olan kadınlar kendi isteklerine göre hareket ederler.

bullet

"Yasal Tahliye" adından da anlaşılacağı gibi ülkemizde reşit kadınlarımıza tanınmış tümüyle yasal ve çağdaş bir haktır.

bullet

Kürtaj yalnızca ve ancak Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanınca uygulanır. Yapılan işlem gizli kalır.

bullet

Ülkemizde düşük ilacı (RU-486) kullanılmamaktadır. Dünyanın çoğu ülkesinde (gelişmiş olan ülkeler dahil) ve bizde tahliye, aşağıda anlatılan vakum tekniği ile uygulanır.

bullet

Gebelik testiniz ister pozitif ister negatif olsun, asla "söktürücü iğne" gibi yöntemlere kendi kendinize başvurmayın. Bu ilaçların gebelik durumlarında işe yaramaları tıbben mümkün değildir.

"İlk hamilelikte uygulanan kürtaj sonrasında bir daha hamile kalınmaz!!"
BU YALNIZCA HURAFEDİR
Dikkatli ve vakumla uygulanan bir kürtajın kadının genital sistemine zarar vermesi beklenen bir durum değildir.


Gebeliğin tıbben sakıncalı olması durumunda (anneyle ilgili gebeliğin riskli olduğu hastalıklar, bebeğin ileri derecede sakat olduğunun ya da öldüğünün belirlenmesi gibi) bu süre 10 haftayı aşabilir. Bu durumda birden fazla uzman doktorun kurul oluşturarak karar vermeleri gerekir. Uygulanması

Yasal tahliyeler hem lokal anestezi, hem de genel anestezi altında uygulanabilir. Genel anestezi her ne kadar maliyeti biraz artırsa da, işlemin tümüyle ağrısız seyretmesi açısından çağdaş ve etkili bir yöntemdir.Kürtaj Tekniği

Gebelik haftası ultrasonla belirlendikten sonra dikkatli bir jinekolojik muayene yapılır. Vajina ve rahim ağzı bakterilerden arındırılmak amacıyla dezenfekte edildikten sonra, rahim ağzını sabitlemek için plastik bir alet vajinadan yerleştirilir ve lokal anestezik madde uygun olarak rahim ağzı içine enjekte edilir, veya genel anestezi için anestezi uzmanı tarafından gerekli işlemler başlatılır.

Daha sonra çok ince plastik kanüller rahim ağzından rahim içine ittirilir. Bazen rahim ağzı sert olabilir ya da gebelik 6. haftanın üzerinde olması nedeniyle daha geniş çaplı plastik kanüller kullanılması gerekebilir. Bu durumda rahim ağzını genişletmek için özel "buji" adı verilen aletler kullanılır. Kanül yerleştirildikten sonra kanüle bir enjektör iliştirilir. Enjektörde oluşan vakum yardımıyla rahmin içi vakumla boşaltılır.

10. haftaya yakın olan gebeliklerde bazen rahim içine metal aletler sokularak rahmin tümüyle boşaltıldığından emin olmak gerekebilir, ancak bu çok ender bir durumdur.

Rahimin içi tümüyle boşaltıldıktan sonra kanül çıkarılır, diğer tüm aletler çıkarılır ve hastanın 10 dakika istirahatı sağlanır.

Tüm bu işlemler 6. gebelik haftasına kadar olan gebeliklerde 5 dakika, 6 ile 10 arası olan gebeliklerde 5-15 dakika sürer. Bu süre Kadın-Doğum uzmanının çalışma süresidir. Genel anestezi uygulandığında hastanın uyuması, işlemin yapılması ve hastanın kendine gelmesine 20-40 dakika eklenmelidir.

Riskler

Yasal sınırlar içinde (10. gebelik haftasına kadar uygulanan kürtaj) oluşması muhtemel riskler büyük oranda işlemi uygulayan Kadın-Doğum uzmanının tecrübesine bağlıdır.

bullet

Lokal anesteziyle yapılan uygulamalarda işlem esnasında en sık rastlanan sorunlar lokal anestezik maddeye aşırı duyarlılık ve vazovagal senkoptur (uterusun sabitlenmesi amacıyla takılan alet nedeniyle bayılma oluşması). Bu, geçici ve selim bir durumdur. Yaklaşık %1 oranında görülür.

bullet

İşlemden hemen sonra en sık görülen sorun bulantı ve kusmadır. Bazen bayılma hissi oluşabilir. Bu durum da yaklaşık %1 oranında gözlenir ve hayati tehlike yaratmayan geçici bir durumdur.

bullet

Bazen rahim ağzı kanülün geçmesine izin vermeyecek şekilde sert olabilir ve işlem yarıda bırakılabilir (görülme oranı: yaklaşık 700'de 1). Tahliye bir hafta sonrasına ertelenir.

bullet

Gebelik çok erken ise (5.5 hafta) tahliye başarısız olabilir. Tahliye bir hafta sonrasına ertelenir. Tecrübeli bir Kadın-Doğum uzmanı erken bir gebeliği tahliye etme girişiminde bulunmak yerine belli bir süre bekledikten sonra tahliye etmeyi önerir.

bullet

Özellikle gebelik büyükse işlem esnasında aşırı kanama olabilir. Yasal sınırlar içinde yapılan tahliyelerde oluşan kanamalar hayati tehlike yaratmaz.

bullet

Çok ender durumlarda ve çoğunlukla yasal sınırı aşan (10. gebelik haftası sonrası uygulanan) tahliyelerde işlem esnasında rahim delinebilir .

bullet

Özellikle çok erken gebelik haftalarında uygulanan tahliyelerde işlemden birkaç saat sonra görülen nadir bir sorun da rahim içinde kan birikmesidir (görülme oranı 500'de 1). Hayati bir tehlike yaratmayan bir durumdur ve rahmin içindeki kan boşaltılarak tedavisi sağlanır.

bullet

Enfeksiyon oluşacaksa bu genellikle işlemden 6-7 gün sonra ortaya çıkar ve kendini ağrı, akıntı, aşırı kanama şeklinde belli eder. Kürtaj sonrası verilen antibiyotikleri düzenli olarak kullanmanız durumunda bu sorun da ender olarak gözlenir.

bullet

İçeride "parça kalması" durumunda genellikle ilk iki haftada adet esnasındaki kanamadan çok daha fazla kanama görülür ve bu kanama pıhtı şeklinde ve koyu renklidir. Kanamanın ağrılı olması kural değildir. Bazen parça düştüğü gözlenebilir.

bullet

Geç dönemde görülen en önemli, ancak ender bir sorun işlem esnasında rahim iç tabakasının aşırı hasar görmesi sonucunda oluşan yapışıklıklardır (Asherman sendromu). Kendini kürtajdan 4-5 hafta geçmesine rağmen adet kanamasının olmaması ve ilaç tedavisiyle de kanama oluşturulamaması şeklinde gösterir. Usulüne uygun yasal sınırlar içinde yapılan tahliyelerde ve özellikle de vakumla uygulanan işlemlerde ender olarak gözlenir.

Uyarılar ve tehlike işaretleri

Kürtajdan belli bir süre sonra (genellikle bir hafta sonra) kontrole çağırılacaksınız. Bu kontrol gebeliğin tümüyle sonlandırıldığından, enfeksiyon oluşmadığından, işlem esnasında spiral takılmışsa spiralin uygun konumda olduğunun belirlenmesi açısından çok önemlidir. Bu kontrol ihmal edilmemelidir. Eğer kanama, parça düşürme, aşırı ağrı, ateş gibi durumlar ortaya çıkarsa kontrol günü beklenmemeli ve hemen doktorla irtibata geçilmelidir.

Kadın Cinsel Organı Yapısı ve İşlevi

Kadın organlarının yapısı ve işleyişi

Kadın üreme organları (genital organlar) dışta yer alanlar ve içte yer alanlar olmak üzere ikiye ayrılır. İç genital organlar kadın iskeletinde bacakların hemen üzerinde yer alan leğen kemikleri ve bel kemiği tarafından oluşturulan kemik çatının (latince pelvis) içinde koruma altına alınmışlardır.

Yandaki resimde kadın genital organları önden bakışta şematik olarak görülmektedir.

Kemik Çatı

Kadın doğası gebe kalmaya, rahim içinde gelişmekte olan bebeği büyütmeye ve nihayet olgunlaşmış bebeği dünyaya getirmeye göre düzenlenmiştir. Bu görevleri yerine getirmek amacına yönelik olarak kadının kemik çatısı erkeğin kemik çatısına göre belirgin farklılıklar gösterir:

Yandaki resimde solda alt alta yer alan iki resimde erkeğin kemik çatısı üstten ve önden bakışta, sağda alt alta yer alan iki resimde ise kadının kemik çatısı üstten ve önden bakışta görülmektedir. Dikkatlice bakıldığında erkeğin üstten bakışta kemik çatı açıklığının kalp şeklinde, kadının kemik çatı açıklığının ise yuvarlak olduğu görülebilir. Bu farklılık erkeğin leğen kemiklerinin yapısının daha çok ağır yük taşımaya yönelik, kadının leğen kemiklerinin yapısının ise bebeğin başının doğum esnasında leğen kemikleri tarafından oluşturulan doğum kanalına girmesine yönelik yapılanmasından kaynaklanmaktadır.

Yine benzer bir şekilde önden bakışta erkeğin leğen kemikleri alt açısı dar, kadının leğen kemikleri alt açısı bebeğin doğum kanalından dışarıya rahatça çıkabilmesine olanak tanımak için geniş açılı olarak yapılandırılmıştır.

Kadının kemik yapısının üzerinde yer alan kaslar ve bağlar bebeğin doğum kanalından geçerek dış dünyaya çıkma sürecinde ona mümkün olan en geniş alanı sağlamak amacına yönelik olarak gevşemeye elverişli olarak yapılandırılmışlardır. Erkeklerin leğen kemikleri daha çok yük taşımaya elverişli olacak şekilde biçimlendirildiğinden kaslar ve bağlar çok fazla gevşeme göstermezler. Kadınlarda bel ağrısının erkeklere göre daha sık görülmesinin en muhtemel nedeni budur.

Dış Genital Organlar

Kadın dış genital organları vücudu örten cilt tabakasının bir devamıdır ve kadın iç genital organlarına giriş kapısını, bebeğin doğduğu "doğum kanalından" çıkış kapısını oluştururlar. Dış genital organlara topluca vulva adı verilir.



Kadın dış genital bölgesinin genel yapısı

Vulva, kadın dış genital bölgelerine karşıdan bakıldığında üstte "çatıyı" oluşturan leğen kemiklerinin birbiriyle orta hatta birleştiği bölgenin oluşturduğu kabarıklık olan pubis tepesi, altta anüs ve yanlarda büyük (dış) dudaklar adı verilen yapılarca sınırlanan bölgedir.
Pubis tepesi cilt ve altında yağ dokusu içerir, üzeri genital kıllarla kaplıdır. Pubis tepesinin hemen altında klitoris bulunur. Dış genital organların bir tabaka altında kadının doğum yapmasında, idrar ve dışkı çıkışı gibi işlevleri istemli olarak yürütmesinde önemli yeri olan kaslar bulunur. Bu kaslara topluca pelvis tabanı kasları adı verilir.

Dış (büyük) dudaklar

Dölyolu (vajina) girişini sağlı sollu örten cilt kıvrımlarının dışta yer alanlarıdır. Dış dudaklar önde genital kılların olduğu pubis tepesinde, arkada ise anüsün hemen üstünde birleşirler. Üzerleri genital kıllarla kaplıdır ve cilt altında yağdokusu içerirler.

İç (küçük) dudaklar

Sağlı sollu dış dudakların iç yüzlerinde yer alan, klitorisin üst kısmından vajina girişinin altına uzanan kıvrımlı yapılardır. İdrar deliği ve vajina girişinin etrafını sararlar. İç dudaklar normal şartlarda bacaklar kapalıyken görünmezken bazı kadınlarda dış dudaklardan daha geniş olduklarından dışarı taşabilirler. Kılla kaplı değildirler ve ciltaltı yağdokusu içermezler.

Vajina girişi

İç dudakların devamında yer alan ve kızlık zarına kadar devam eden 1-2 santimetrelik bir kısımdır. Kızlık zarı yırtıldıktan sonra vajinayla birleşir.

Kızlık zarı

Latince'de hymen ("himen" okunur) olarak adlandırılan bu yapı, ince olmasına karşın nispeten esnektir ve ortasında bir veya daha fazla sayıda delik içerir. Her kadında farklı yapıya sahip olmasına karşın, genellikle ilk ilişki esnasında hafif bir kanamayla yırtılır ve böylece vajina girişiyle vajinanın birleşmesini sağlar.

Kızlık zarının kadın genital organlarını enfeksiyondan koruduğu söylense de, ortasında adet kanamasının akmasını sağlayacak deliği veya delikleri olan bu yapının bakterilerin geçişini nasıl engellediği açıklanamadığından, bu işlevi tartışmalıdır.

Klitoris

Klitoris hemen pubis tepesi altında yer alan bir yapıdır ve üstte ve yanlarda iç dudaklarla çevrilidir. Klitorisin hemen alt kısmında idrar deliği, idrar deliğinin altında ise vajina girişi bulunur. Klitorisin dıştan görünen düğme şeklindeki parçasının yanında vulvanın içine tümüyle gömülü şekilde yanlara doğru uzanan iki kolu vardır ve bu haliyle klitoris gerçekte Y şeklinde bir yapıdır. Klitoris cinsel ilişki esnasında aynen erkeğin penisi gibi sertleşebilme özelliğine sahiptir. Kan damarlarından oldukça zengin bu yapı kadın orgazmında önemli görevler üstlenir.

İdrar Deliği (uretra ağzı)

Klitorisin hemen altında, iç dudakların önde birleştiği yerde bulunan ve idrarın dışarı boşaltılmasını sağlayan idrar deliği aşağıda anlatılacak olan uretra adlı yapının son kısmını oluşturur.

Perine

Perine dış dudakların arkada birleştiği yerle anüs arasında yer alan bölgedir. Ciltle kaplı olan bölge ciltaltında idrar ve dışkı işlevlerinin kontrolünü sağlayan kasları barındırır. Bu kaslar doğum eylemi esnasında mümkün olduğunca gevşeyerek bebeğin başının doğmasına izin verirler.

Doğum eyleminin son aşamasına gelindiğinde bebeğin doğumunu kolaylaştırmak amacıyla perineye yapılan kesiye epizyotomi (doğum kesisi) adı verilir. Bu kesinin amacı bebek doğarken bu bölgenin yırtılmasını ve altta bulunan perine kaslarının zarar görmesini engellemektir.

Vulvada bulunan salgı bezleri

Dış genital bölgenin kurumasını önlemek ve cinsel ilişkide gerekli kayganlaşmayı sağlamak işlevini yürüten birkaç adet salgı bezi vardır. Bunlar arasında en önemlileri idrar çıkış deliğinin yanlarında yer alan Skene bezleri ve vajina girişinin yakınında sağlı sollu yer alan Bartholin ("bartolin" okunur) bezleridir.

Makat (anüs)

Makat kalın bağırsağın son kısmıdır ve depolanan dışkının dışa atılmasını sağlar.
Bu yapının vajinaya ne kadar yakın olduğuna dikkat edin. Bu anatomik yakınlık nedeniyle kalın bağırsaktan dışkılama esnasında gelen bakteriler vajinayla yakın temasta olurlar ve enfeksiyon tehlikesi oluştururlar.

Kadınların tuvalet sonrası temizlikte dikkat etmeleri gereken çok önemli bir kural vardır:

Temizlik arkadan öne (anüsten vajinaya) doğru değil, önden arkaya doğru yapılmalıdır. Zira arkadan öne temizlik kalın bağırsak bakterilerinin vajinaya ve buradan da uretra ağzına bulaşmasına ve bu bölgelerde sık sık enfeksiyonlar yaşanmasına neden olabilir.

Kızınıza tuvalet eğitimi verirken de bu kuralı öğretmeyi ihmal etmeyin.

İç genital organlar

İç genital organlar penisi içine kabul eden vajinayla başlar, rahim içine giriş kapısı olan ve aynı zamanda sperm için bir depo görevi üstlenen rahim ağzıyla, bebeğin büyüyerek geliştiği ve gebe olunmayan dönemlerde adet kanamasının oluştuğu rahim ile devam eder, buradan sağlı sollu rahimin her iki yanında boynuz gibi yer alan Fallop tüplerine uzanır ve her bir Fallop tüpü, uçlarında bulunan saçaklarıyla yumurtalıklarla yakın temas eder.

Vajina
Vajina, vajina girişiyle başlayan ve uç kısmında rahim ağzının yer aldığı boru şeklinde ve yaklaşık 10 santimetre uzunluğunda bir yapıdır. Vajina girişinde bulunan salgı bezleri ilişki esnasında vajina girişi ve vajinanın kayganlaşmasını sağlar.

Normalde ön-arka duvarları birbiri üzerine katlanmış olarak duran bu yapı, doğum eyleminde doğum kanalının yumuşak kısmının yapısında yer alır ve bebeğin başının geçmesine müsaade edecek kadar esner.

Uretra

İdrarın depolandığı mesanenin devamında yer alan bu boru şeklindeki yapı idrar boşaltım sisteminin son basamağını teşkil eder.

Uretra kadında erkekten çok daha kısadır. Bu kısalık ve genital sistemin vajina ve anüse yakınlığı, kadınlarda idrar yolu enfeksiyonlarının daha sık yaşanmasına neden olur. Yine ilk cinsel deneyimlerini yaşayan kadınlarda ilişkinin verdiği "tahriş", ilişki sonrasında sık idrara çıkma, idrarı zor yapma, idrarı boşaltamamış olma hissinin yaşanmasına neden olabilir.

Rahimağzı

Rahimağzı spermler için rahim içine giriş ve doğumda bebek için rahimden çıkış kapısıdır. Vajinanın devamında yer alır. Rahimağzı kanalında yer alan salgı bezleri gebeliğe elverişli günlerde spermlerin geçişini kolaylaştıran, gebeliğe elverişli olmayan günlerde bu geçişi zorlaştıran salgılar üretir. Rahimağzı salgıları ayrıca vajinadan rahim içine bakterilerin girişini engeller. Normal şartlarda sert bir koni biçiminde ve birkaç milimetre açıklığında olan bu yapı doğum eylemi esnasında yumuşar, incelir (bu incelmeye "silinme" denir) ve yaklaşık 10 santimetre açılarak bebeğin çıkmasına izin verir.

Rahim

Rahim (uterus), ucunda rahimağzı bulunan, yanlarda da boynuz şeklinde Fallop tüpleri yer alan, kasılma yeteneği güçlü kaslardan oluşan armut şeklinde bir yapıdır. Rahim içindeki boşlukta rahim iç tabakası (endometrium) yer alır. Rahim gebe olunmayan dönemde mandalina büyüklüğünde sert bir yapıdır ve ağırlığı yaklaşık 60 gramdır. Gebelikte rahim yaklaşık 3 kilogramlık bir bebeği içinde taşıyacak şekilde büyür ve doğum eylemi başladığında güçlü kaslarının kasılmasıyla, rahimağzının da gevşeyerek açılmasıyla bebeğin doğması sağlanır. Rahimin bilinen tek işlevi doğmamış bebeğin gelişmesini sağlayacak ortamı oluşturmak, bebeği dıştan gelebilecek darbelerden korumak (bu işlevi amniyos sıvısıyla elele yürütür) ve doğum eyleminde kasılarak bebeği dış dünyaya çıkarmak için anne adayının ıkınmalarıyla birlikte gerekli itici gücü oluşturmaktır. Menopoza giren bir kadında rahimin görevi de tamamlanmıştır ve boyutları giderek ufalır.

Rahim boşluğu ve rahim iç tabakası (endometrium)

Rahimin içinde yer alan boşluk rahim iç tabakasıyla kaplanmış durumdadır. Döllenmiş yumurta hücresi Fallop tüplerinden geçerek endometriuma ulaştığında burada en "verimli" bulduğu bölgeye yerleşir ve çoğalmaya ve gelişmeye başlar.

Rahim iç tabakası her adet döngüsünde yenilenir ve gebelik oluştuğunda embriyo rahim boşluğunda gelişimini sürdürür. Gebelik gerçekleşmediğinde bu tabaka yeniden oluşturulmak üzere rahimağzı yoluyla vajinaya, buradan da dış ortama atılır. Kanamayla beraber olan bu sürece adet kanaması adı verilir.

Hücresel farklılıklar

Rahim iç tabakası, rahimağzı kanalı ve vajina yakın komşulukta olmalarına rağmen mikroskopik özellikleri belirgin olarak birbirinden farklı yapılardır.

Rahim iç tabakası ve rahimağzı kanalı hücreleri daha çok salgı yapıcı özellikler taşırlarken, vajina hücreleri daha çok sağlamlık ve travmalara dayanıklılık açısından gelişmi