Yüzme havuzlu, yeşillikler içinde püfür püfür, lüks bir siteye taşınma fikri, yazın bu en yapış kokuş günlerinde, doksan iki derece sıcağın altında herkes için cazip ve de üzerine atlanası gibi görülebilir elbette.
Lakin, karşı dairenin kapısı daha açılmadan yüzüme kapanacaksa, asansöre bindiğimde o soğuk sessizlik ve yere bakma seremonisi yaşanacaksa, selamsız-sabahsız, komşusuz geçecekse günler, geceler; İstemem… İsteyene de hiç mani olmam.
Ben alışmışım parkımızda oynayan bebelerin saçını okşamaya. Alışmışım ergen sıpaların elimdeki poşetleri kapmasına. Alışmışım balkonunda çayını yudumlayan Artin Amca’nın halini hatırını sormaya.
Yüzüm asıksa Halime Teyze sormalı “neyin var kızım” diye. Rengim solgunsa merak etmeli Melahat Abla; yorgun muyum, hasta mıyım? Anneme selam göndermeli Hatice Teyze sıcacık gülümsemesiyle.
Askere birlikte uğurlamalıyız Basketçisini Muzimle. Ya da Liselim için birlikte beklemeliyiz sınav kapılarında Serpil ile. Birbirimize sarılıp ağlamalıyız hüzün, sevinç, gurur ve anne gözyaşlarıyla.
Komşunun kavurduğu helvanın kokusu sarmalı mutfağımı mis gibi. Elimde tabakla çıkmalıyım üst kata ve sevgiyle paylaşmalıyım böreğimi, yüreğimi.
Çalabilmeliyim karşı kapıyı en olmadık zamanda... Belki bir gece vakti, belki bir sabah seheri.
Ben alışmışım hasta olunca bir tas sıcak çorbanın kapımda bitivermesine. Alışmışım gözlerimdeki aydınlığın tanıdık yüzlerde, bildik gülümsemeler görmesine.
Yapamam. Alın… İsteyene verin; havuzu, siteyi. Ben alışmışım mahalleme, insanlarıma. Kopamam… Bırakamam. Ne bakkal Mustafa Amca'dan, ne dalları göğe uzanan ağacımdan, ne de her sabah pencereme konan kumrulardan ayrılamam.
Siz bırakın beni. İyiyim ben böyle.
Lakin, karşı dairenin kapısı daha açılmadan yüzüme kapanacaksa, asansöre bindiğimde o soğuk sessizlik ve yere bakma seremonisi yaşanacaksa, selamsız-sabahsız, komşusuz geçecekse günler, geceler; İstemem… İsteyene de hiç mani olmam.
Ben alışmışım parkımızda oynayan bebelerin saçını okşamaya. Alışmışım ergen sıpaların elimdeki poşetleri kapmasına. Alışmışım balkonunda çayını yudumlayan Artin Amca’nın halini hatırını sormaya.
Yüzüm asıksa Halime Teyze sormalı “neyin var kızım” diye. Rengim solgunsa merak etmeli Melahat Abla; yorgun muyum, hasta mıyım? Anneme selam göndermeli Hatice Teyze sıcacık gülümsemesiyle.
Askere birlikte uğurlamalıyız Basketçisini Muzimle. Ya da Liselim için birlikte beklemeliyiz sınav kapılarında Serpil ile. Birbirimize sarılıp ağlamalıyız hüzün, sevinç, gurur ve anne gözyaşlarıyla.
Komşunun kavurduğu helvanın kokusu sarmalı mutfağımı mis gibi. Elimde tabakla çıkmalıyım üst kata ve sevgiyle paylaşmalıyım böreğimi, yüreğimi.
Çalabilmeliyim karşı kapıyı en olmadık zamanda... Belki bir gece vakti, belki bir sabah seheri.
Ben alışmışım hasta olunca bir tas sıcak çorbanın kapımda bitivermesine. Alışmışım gözlerimdeki aydınlığın tanıdık yüzlerde, bildik gülümsemeler görmesine.
Yapamam. Alın… İsteyene verin; havuzu, siteyi. Ben alışmışım mahalleme, insanlarıma. Kopamam… Bırakamam. Ne bakkal Mustafa Amca'dan, ne dalları göğe uzanan ağacımdan, ne de her sabah pencereme konan kumrulardan ayrılamam.
Siz bırakın beni. İyiyim ben böyle.
Bu yazı Öykü Atölyemizin yeni kelime oyunu için kaleme alınmıştır. Fotoğraf mı? O da annesine küsmüş, damda yatmaya giden minik afacanın kaçış görüntüsüdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder