22 Ağustos 2008 Cuma

TALİH KUŞU KAPIMIZDA KUTLAMASI


Birkaç gündür yoktum ya ortalarda. Nerelerde miydim? Anlatayım efenim;

Şimdi bu benim ormantik koca kişisi var ya; hani şu benim Bretim Pitim… Bir akşam eli kolu dolu geldi eve. “Hayırdır koca” dedim. “Ne aldın ki bu kadar?”

Başladı paketleri açmaya. “Ahan da sana üç dört tane mikini, akşam yemeklerinde giymen için Versacee’den birkaç fistan, sahilde neyin ormantik yürüyüş yaparkene giyersin diye Piyer Karden amcamdan sahil donu, yine gece balo neyin olursa diye gece entarileri, Loyis Vuyitoon heybe, bunlar da çok ünlü bi markaymış ama aklıma gelmedi şimdik, ayakkabı terlik falan işte…” diye döktü ne varsa ortaya.

Herif herif n’oldu be? Bunlar servet tutmuştur yahu. Haydi tek taşa ses etmedik, lakin bu kadar parayı çula çaputa vermen hiç tasvip ettiğim bir davranış biçimi değil, bilesin. Piyangodan büyük ikramiye bize isabet etti de benim mi haberim olmadı? Yok canım… Hadi leyyyn ordan… Dalga geçiyosuunnnn… Ulen gökten para yağsa, bizim kafamıza yine de taş düşer be. Nerde bizde o şans? Amaniiinnn!

Ama ben dediydim… O kuşun kafama z.çtığı gün anlamıştım talihimizin döneceğini. Kuşçeyiz öyle böyle değil, sanki biriktirmişti de bir haftalık kısmeti, beni görür görmez bırakıverdiydi üzerime. Sana savurduğum küfürler için beni affet kuşçuk. Artık istediğin zaman bi cikle, ben hemen gelirim. Sana helâ olmaktan mutluluk duyarım cici kuş.

Zengin mi olduk oolum biz şimdi? Çok mutlu olcez dimi bundan kelli?

Koca kişisi bu esnada iki tane uçak biletini de fırlatıvermez mi yatağın üzerine doğru. Bakmalara korkuyorum. “Ah canıımmm, tatile mi gidiyoz? Vallaha da çok ihtiyacım vardı bak. Ya çocuklarımız, biricik, tatlı yavrularımız ne olacak?” Elbette her klasik Türk annesi gibi onlarsız haramdı bana her türlü güzel etkinlik.

“Tamam” dedi, benim koca, “hele biz birkaç gün baş başa gidip dönelim, onlarla da çıkarız tatile” Koca kişisi ormantizmin doruklarında şu sıra bildiğiniz üzere. Hem ormantik, hem yağuşuklu, hemi de zengin. Beyaz atlı kocam benim.

Lakin benim işlerim çok yoğun, bırak iki tatili, bir tatillik bile ayrılamam ki. Nasıl söylemeli bunu kocaya? “Ulen zengin olduk, yemişim işini gücünü. Hemen istifanı veriyorsun” derse ne olacak? Ben çalışmadan duramam ki, diye düşüne korken benim herifciğim anlamış olacak ki seslendi en yumuşak, en tatlı haliyle;

“Hayatım, işi bırakırsın. Her zaman istediğin, hayal ettiğin kendi işini kurarsın. Çocuklarınla da istediğin kadar beraber olabilirsin böylece. Tatil dönüşü, hemen başlarız hazırlıklara.”

Bu bir rüya olmalı. Yok yok olmasın bee! Bu sefer kırdık galiba feleğin çemberini. Ulen kim demişse “parayla saadet olmaz” diye, halt etmiş. Bi bulsam sokacam gözüne… Bak nasıl da saadet oluyormuş. Paran varsa saadeti de, neşeyi de satın alırsın oolum, diyecem.

Sonra birlikte yollara döküldük. Son derece lüküs ve havalı bir otele gittik. Öyle-böyle değil. Anlatılmaz, yaşanır cinsinden. Bir ara fotoğraflarını da yayınlar, görgüzüslüğün gözünü çıkarırım, meraklanmayınız. Bizi krallar gibi karşıladılar yahu. Kafamızda taç, benim üzerimde kabarık elbise, kocada da şu paçası büzgülü donlardan olsa, tam kral ile kraliçe kıvamındaydık yani. E kral dairesini tutmuş adam boru mu? Ben balayı süütünü tercih ederdim gerçi ama, ne edelim artık? İdare ediciiz… Ay… Zenginim ayol… İlişmeyin bana… Basarım böyle havamı işte.

Kıız öyle demeyin bak, hani zengin olunca sizi götürecektim ya ben 9-10 yıldızlı bi tatile. Uçakta hep onu düşündüm valla. Yalanım varsa şu önümdeki havyarla, şampanya nimetine kör bakayım. Organizasyonu yaparız, hep beraber gideriz diye yol boyu planlar kurdum. Hem ne eğleniriz düşünsenize. Altını üstüne getiririz soysetik tatil beldesinin. Hayatları boyu unutamazlar bizi be. ‘Soysetikler, soysetik olalı böyle grup görmedi’ diye baki kalır bu kubbede sedamız. İzin de kralını bırakırız alimallah.

Hava çok sıcak, deniz çok güzel, karnım çok açtı. Öyle odaya özel olarak gönderdikleri tropikal meyve sepetiyle doyacak gibi değildim. Zati havaalanına gönderdikleri lemuzinin rengini de hiç güzel bulmamış, servisinden memnun kalmamıştım. Bu nedenle sinirliydim biraz. Bu da hassas mideme zarar veriyordu. Takıp takıştırıp, sürüp sürüştürüp biiçe inmek, malak gibi yayılıp caanım denize ayağımı bile sokmamak, bir de kebap söyleyip öküzler gibi yemek için sabırsızlanıyordum. Ne yani? Böyle olmuyor mu lüküs kamarada?

Hemen plaja inelim diye tutturdum. Etrafa bir baktım, tutturduğuma da pişman oldum. Anam, hatunları görseniz, bir içim su. Bunlar nasıl yaratıklar böyle. Kadın kısmında bir gram mı yağ olmaz, bir öbecik bile mi selodit bulunmaz. Yok artık yahu! Rabbim bunları çıkarmış tornadan, kalan çapaklarla da bizi mi yapmış, tövbe-haşa. Gerçi bunlar onun yaptığıyla olacak iş değil. Modifiye edilmişler belli ki. Bu herif şimdi hem zengin oldu, hem yağuşuklu hem de kerizmatik ya, bizim mutluluğumuza gölge düşürür mü ki bu durum, diye içten içe yemeye başladım kendimi.

Parayı bulunca koca kişisinin cibilliyeti çapaklanır mı? Çoluk çocuğun huyu suyu değişir mi?
Yoksa ben zengin olmadan daha mı mutluydum ki? E paran var, derdin var bi’ yerde. Dengesiz miyim? Evet.

İyi de… Oldu bir kere. Şimdi bütün hayatımız değişecek. O kör olası kupona isabet etti işte dünyanın parası. Üzülsem mi, sevinmeye devam mı etsem bilemedim.

Bu düşüncelerden uzaklaşmak için biraz cet ski neyin yaptım, biraz da suda debelendikten sonra birinci kalite bambudan yapılmış, İtalyan tasarımı şezlonguma uzandım. Esiyordu sanki sahilden sahilden. Koca kişisini de kesiyorum bu arada, var mı bi vukuat babında. Hani göz oymak, saç baş yolmak, yarım metre ve de sivri topuklu plaj terliğimle kafa kırmak gibi gereklilikler doğarsa diye gözüm üzerinde. Zengin olduk diye, genişleyemiyciim yani. Hem rezalet çıkarmak sonradan görmeliğin olmazsa olmazı değil mi? Ahan da tam oluruz. Belki haber bültenlerine bile çıkarız kim bilir?

Hafiften içim geçmiş bu arada. Uyuya yazıcam handiyse. Lakin, üşüyorum, ürperiyorum. Böyle püfür püfür bir serinlik vicudumun alt bölgelerine doğru…

Şöyle doğrulayım da üzerimi örteyim dediydim ki, bir de ne göreyim; yatağımdayım, tam karşımdaki pencerenin tülü havalarda uçuşuyor. Sıcak diye evdeki tüm pencereler açık tabi, efil efil esiyor sabah ayazı. Üzerime de bişey almamışım… Ulen açıkta kalmış bizim hassas bölgeler…

Ne kıyafetler, ne havyar, ne şampanya, ne deniz, ne de para… Neyse ki, hatunlar da gitmiş len.

“Zengin de olmamışsın, e şimdi biz neyi kutluyciiiz” demeyin yavrular; bu mutluluk böcüğünün bugün doğum günüsü, alın onu kutlayın ne edeyim? Başka da bişii sunamıyorum. Sizi tatile götürecek kadar zengin olmasa da, hâlâ o aynı İncegül kişisi olsa da… İyi ki doğmuş di mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder