30 Ağustos 2008 Cumartesi

BENİM YAVRUM ARTİZ OLACAK


Blog aleminin şimdilerdeki sobe mevzuu 'özenti, özenmek ve gençlik'. Pas Mehtap'tan geldi. Değerlendirelim efenim.

Medyanın körüklediği, sosyal ortamın fişeklediği, teknolojinin desteklediği ‘özendirme’ vukuatları evvel zamanda, evden kaçıp artiz olabilitesi mevcut kız çocuklarımızın ve onların ailesinin çok canını sıkmıştır. Onlar, ses dergisinde okudukları, bohçasını sırtlayıp Yeşilçam yolunu tutmuş olan bir iki nadide örneğe özenmişlerdir masumane . Lakin herkes siyah-beyaz artizler kadar şanslı olmayabilirdir. Kiminin karşısına, Göksel Arsoy çıkarken, bir çoğunu da elinde gazozuyla Nöri Alço karşılayabilirdir.

Nice Türk filmine de konu olmuş bu hikayede, bu saf kızlardan kimi uyuşturucuya alıştırılmış, bazısı tecavüze uğramış ve sonunda çoğu hayatın yazdığı senaryolarda ancak figüran olarak birer rol kapabilmişlerdir.

Neyse ki günümüzde yavrularımız tek başına bırakılmamaktadır. Onlara başka yöntemlerle ünlü olmanın yolları el birliğiyle anlatılmaktadır. Bu kadar çabaya güzel yurdumda ünsüz insan kalmayacak olması da işin bir başka sevindirici boyutudur. Neredeyse ‘ünlü olmazsan geber’ kampanyaları düzenlenmeye başlanacak diye beklemedeyiz milletçek.

Biraz eli yüzü düzgün kızlar, meşhur olmanın dayanılmaz cazibesine kapılmış fedakar annelerinin himayesi altında, o güzellik yarışması senin, bu mankenlik ajansı benim dolaştırılmak suretiyle bu çarka bir şekilde dahil edilmeye çalışılırken azıcık sesi iyi olanlar, popsıtar, halksıtar, çingensıtar, yozgatıngülü, istanbulunbülbülü gibi yarışmalara sokulup sanatkar olma yolunda ilk adımlamalara başlatılmışlardır.

Öyle ya; onların Serdar’dan, Musti’den, Emre’den ve hatta Tarkan’dan ne eksiği vardır. Bu memlekette kaseti olmayana kız bile verilmemektedir. Onlar evde mi kalsınlardır? Kızlar için ise durum daha da basittir. Don-süt.yen bir klip yaptın mı, iki de g.t salladın mı bu iş tamamdır. Sese kimin ihtiyacı vardır ki. Teknolocinin önlenemez yükselişi kendini müzik piyasasında da göstermiş, en olmadık sesleri bile billur kıvamına getirebilme yetisine sahip olmuştur artık. Düşününüz; bu ülkede Ba.nu Kalkan bile iki-üç kaset yapmıştır. Daha ne olsundur?

Ünlülerin renkli, neşeli, bol eğlenceli ve yaşanılası hayatı gözümüze sokulmak suretiyle her kesimden insanın ortak ideali haline getirilmiştir. Giyim-kuşamıyla, gece gezmeleriyle, aşk(!)larıyla, hatta yaptıkları tatilleriyle bile kendi hayatımızdan daha fazla ilgimizi çekmiş, daha da kötüsü kendi sefil, iğrenç, sıradan yaşantımız artık bize yetmez olmuştur.

Onlar gibi giyinmeye, onlar gibi boyanmaya, onlar gibi davranmaya başlamışızdır sonunda.Hepimiz birer çakma artiz, çakma manken, çakma ünlüyüzdür artık. Hayatımızda gördüğümüz tek kamera bakkal Hüsnü amcanın hırsızlara karşı taktırdığı dandik Korola olsa da, şekil itibarıyla onlardan hiçbir eksiğimiz yoktur çok şükür. Bu özentilik çoğu zaman komedinin babası, mizahın kralı olsa da, olsundur. Biz mutluyuzdur halimizden.

Ünlü mankenimiz, Erik kızımızın iki metrelik bacaklarıyla kendisine harbiden çok yakışan mini şortunu, bizim komşunun kızı bodur Mualla’nın koca g.tüne tıkıştırmaya çalışması, hem özentilik hem de halt etmektir. “Ama özeniyo aplasııı” diyen annesinin bu şapşallığı ise, b.ku kepçesiyle yemekten başka bi’şey değildir af buyurun. “Yarın öteki gün başka şeylere de özenirse ne edecen kadın, özendiği her naneden bir kaşık tattırabilecek misin” diye suratına hönküresi gelir insanın.

Ya bir gün, ot çekip, haplanıp, ya da gırtlağına kadar alkol alıp kamera önünde rezillik yapan ünlülere de özenirse bu yavrucaklar? Kim koruyacak onları? Sen ana-baba olarak onlardan daha fazla bayılıyorsun medyanın şaklabanlarına. Saçlarını bilmem kimin sarısına, bilmen neyin karameline boyatmak için can atıyorsun. Ötekisinin aldığı donun aynından bulabilmek için tabanların şişene kadar alışveriş merkezi dolaşıyorsun. Ya sen kart zampara? Vicudundaki bütün kıllar ağarmışken, pleyimin boyu olmaya çalışıp sadece yalandığınla kalıyorsun. Kendini onlara benzetmeye çalışırken, onlar gibi olmak isteyip eline yüzüne bulaştırırken, nasıl “yapma” diyeceksin kendi çocuğuna?

‘Toplumu bu dertten nasıl kurtarırız’ın cevabını sosyologlara, pedagoglara ve işinin ehli insanlara bırakıp kendi çöplüğümü temizlemek, kendi kapımın önünü süpürmektir öncelikli vazifem. Yaşam içindeki tüm unvanlarımın önüne geçen ‘anne’ olma yetkimi, etkimi ve ayrıcalığımı kullanarak, önce kendi çocuğumdan sorumlu olduğumu düşünüyorum. Lakin bütün evlatlar için yanmak da ‘anne’ olmanın olmazsa olmazıdır.

Varlığının, yaşam sebeplerinin farkında, vatanını milletini –sözde değil, özde- seven, okuyan, üreten ve en önemlisi düşünen gençler var ve var olacak. Sokağın orta yerinde, k.çından düşen donu, vudi vutpeykır şekli saçları, burnunda, kaşında, gözünde hatta g.tünde piirsingi, kör-kütük sarhoş, küfürler savuran gencecik kızlar/oğlanlar da var. Onlar da bu toplumun evlatları. Pekiyi neden bir taraf öyleyken, bir taraf böyle diye düşünmek de biz yetiş(ememiş)kinlerin görevidir kanımca.

Neden daha ilköğretim çağındaki bebeler, ellerinde son model cep telefonları, üç beş sevgili birden idare eder oldular sahi? Neden simsiyah giyinip ‘götik’ olduk biz diye dolanır ortada renk cümbüşü içinde görmek istediğimiz pırıl pırıl gençler? Yok mudur bizim hiçbir kabahatimiz? Tamamen sütten çıkmış, akça pakça mıyızdır gerçekten?

Özendirme, özenme, uygulamaya geçme şeytan üçgeni nice gencin başını yemiş, nicesini uçurumun kenarına kadar getirmiştir. Belli bir yaşı geçmiş insanların kendini koruyabileceği ve bazı şeylerin bilincinde olması gerektiği varsayımından yola çıkarak, eğer bilincinde değilse de bulsun belasını gerizekalılar diyerek, bu tür özentilerden korumaya çalışmamız gerekenlerin gençler olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bu ‘özenti’ mevzuunda 'en masum' olanların da yine onlar olduğunu çok iyi biliyorum.

Ve topu genç kuşağın bu konudaki görüşlerini almak adına Sananekim Bananesanıma ve Forewell'a paslıyorum.
Ayrıca tüm ulusumun Zafer Bayramını kutluyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder