12 Ağustos 2008 Salı

MELEK Mİ YOKSA KELEK Mİ


Bu aralar "hayaaaaat beni neden yoruyosuuuunnnnnnn" diye hönkürme, önüme gelene çemkirme, ağız münakaşasıyla yetinmeyip saç baş yolma, kafa göz yarma isteğiyle dopdoluy(d)um. N'oooldu? Şaşırdın mı Günlük? Şaşırma!

En yakınımdaki ve el altında her daim hazır bulunan koca kişisi, bildiğin üzere kavgaya, gürültüye pek meyilli bir şahsiyet değildir. Ama, iş ki istesin bu İncegül kişisi; bulur elbet bir yolunu.

Evlenme yıldönümünü unutsa mesela; yok yok... bu güne kadar vaki değil. Boşuna umutlanmamalı, unutmaz ooo...

Hımmmm... saçımı değiştirdim fark etmese; zannetmiyorum ama, olabilir. Az değiştirdim zaten. Azıcık ucundan kestirdiydim.

Ya da hediye falan almasa, yapmadım bu güne kadar ama yapmayacağım anlamına gelmez bu. Burnundan fitil fitil getirsem.

Ulen adam sırf akşam eve erken gelebilmek için sabah ezanını müteakip işe gitti be. Yuh sana İncegül, çok ayıp valla. Kızım bu adam melek melek, sense tam bi' kelek... Olsun, olsun, akşama bi falsosunu buluruz nasılsa. Arayan bulur...

"Ne güzel olmuşsun sen böyle" diyerek karşıladı beni yahu. Peehh... Saç mevzuu yatar. Yok artık ya, şuncacık şeyi nasıl fark ettin be koca? Bu hususta erkeklerin yüz karasısın sen var ya. Ne edicez oolum Günlük? Nasıl kavga çıkarıcaz bi akıl ver. Hediyesini vereyim de, buluruz bir yolunu di mi?

Anam, o da ne? Kırmızı kutu çıkardı len adam. İçinden de manyak romantik bir not çıktı önce. Yazık adamceyizime. Yok yok ben bu adamı hak etmiyorum. Kütüm len ben. Not yazmak benim bile aklıma gelmediydi. Tek taş almış yahu. Bu da bana son kapak oldu. Liselimin "baba karizmayı dağıttın he" demesine bile göğüs gerdi, koçum benim. Şimdi "bana ne be, tek taşımı kendim alacaktım ben, niye beni mahcup ediyosun" diye de kavga çıkarılmaz ki. Ayıp ayıp, valla ayıp Günlük!

Mutlu mesuduz, ıncık cıncığız, örselenmiş yüreği baharda alevlenen sevgi kelebekleri gibi uçuşuyoruz. Ama benim hala kavga edesim vaar. En azından koca kişisine sataşmaktan vazgeçtim şimdilik, yeni bir kurban bulmalıyım kendime.

Denize gittik bu hafta sonu. Benim koca, plajda İsveçli turistlerden sonra 'en beyaz' ünvanını kimselere kaptırmadı yine. Topunu kaybetmiş çocuğa "şu beyaz adamın yanından geç, hemen sağda" diye tarif edilebilir. O derece yani. Valla bak, floresan gibi yanıyor adam. Üç kilometre öteden seçebilirsin benim Bretim Pitimi. Hele bir de marsık gibi kararmış hatunların arasında... Hatunların arasında deyince, hemen sağımızdaki şezlonga konuşlanmış, taplese ramak kalmış iki fıstıkla pek sıkı fıkı olduk zannımca. Çok cana yakındır benim sarı şekerim yaa. Yerim ben onu, yeriiim.

Liselim, denizden çıkmadı bir türlü. "Karşı kıyıya yüzücem beeen" diye tutturunca, kendisine kararlı bir "hayııııırrrr" çektim. Lakin tek başına da bırakamıyorum bebeyi. Kafayı takmış yüzecek karşıya kadar. Hayır, açılsa sanki bi halt edebilecekmişim gibi sürekli peşindeyim. Karizmayı falan boş verelim de bir simit edinelim en turuncusundan dedik artık... O denize ben elimde turuncu simidim arkasından cup denize... O karaya ben simit belimde peşinde... Akşama kadar böyle kovalamaca oynadık sıpayla. Kaçar maçarsa peşinden giderim babında. Yoksa benim gibi kıyı kıyı giden biri için ne tehlikelerle doludur o derin sular.

Üzüldüğüm nokta; benim koca hiç denize girmedi. Şezlonguna uzanmış, şemsiyenin altında, elinde drinki öylece kıyıda bizi seyretti garibim. Sağında bizim neredeyse taples marsıklar, solunda süt gibi Urus hatunlar, ortalarında bu benim Bretim, mazlum mazlum duruyordu.

Zavallı koca kişisi. Bir ara Uruslarla Dingilizce iletiştiklerine de şahit oldum. Hayırsever, dünya barışını destekleyen, canım kocam. Daha evvel de Urus hatunlarla iletişebildiğini biliyorduk zaten. Ama Urusça iletişiyordu eskiden. Daha diplomatik bir dil tercih etti benim diplomat kocam. E uluslararası ilişkileri sağlam tutmak da gerekli değil mi?

Biz denize girip çıktığımızda ise, hep ağzı kulaklarında bulduk kendisini. Mutlu mutlu gülümsüyordu. Yazık ya, ailesi mutlu, o da mutlu işte... Canım yaaa... Sanki bu şezlonglar daha mı uzaktı birbirinden ne? Hangi ara böyle birbirine girmiş acep? Kalabalık da yok ama...

Neyse işte, ben bir kavga sebebi bulamadım canım Günlük. Yine öyle sevgi pıtırcığı şeklinde, saf saf dolaşıyorum ortalarda. "Hayat bayram olsaaaaaa, insanlar el ele tutuşsa, birlik olsaaaaa..." Di mi Günlük?

Not: Bu sevgi pötürcüğü bir süre çok yoğun olacak. Buralara uğrayamayabilir. Lakin meraklanmayınız. İki adet yazı sırada, planlanmış olarak bekliyor. İki gün arayla size ulaşacaktır efenim. Bilgilerinize. Yine de beni özleyiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder