hastaliklar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hastaliklar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Kasım 2015 Cuma

Obezitenin Nedenleri




Özellikle de bizim toplumuzda ki insanların yaklaşık % 60 oranında obezite hastalığı yaşaması ya da bı hastalığın evresine yaklaşması, pek çok kişiyi obezitenin nedenleri sorusunu araştırmaya yöneltmiştir. Nitekim günümüzde çocuklarda bile sıklıkla görülmekte olan bu hastalık, vücudun sağlıksal açıdan pek çok sıkıntı yaşamasına sebebiyet vermektedir. Böylece de, sağlıklı bir hayat kurmanın ilk yolu, düzenli beslenme ve kilo kontrolü yaptırmaktan geçmektedir.

 Genel olarak bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranla aşırı artması sonucunda, kişinin boy uzunluğu ve vücut ağırlığının düzeyinin üzerine çıkması olarak tanımlanan obezite, Türkiye’ de başta erkekler olmak üzere pek çok kişide sıklıkla görülmeye başlamıştır. Özellikle de fast food kültürünün giderek etkin bir hal almaya başlaması, hazmı zor yiyeceklerle doldurulan midelerin genişlemesine sebebiyet vermektedir. Hal böyle olunca da, yaklaşık son on yıl içerisinde obetize oranlarının artması kaçınılmaz olmuştur. Obezitenin nedenleri olarak pek çok sebep madde sıralamamız mümkündür. Keza, insanların günlük yaşamlarını sürdürdükleri esnada maruz kalmış oldukları sert standartlar, onların yemek yeme ve uyuma alışkanlıklarını tamamen değiştirmek zorunda bırakmıştır. Gidişatın bu şekilde ilerlemesi de obezitenin türemesine ön ayak olmuştur.

 
Obezitenin Başlıca Nedenleri
        Kişinin aşırı ve düzensiz bir şekilde beslenme alışkanlığı geliştirmiş olması, obeziteyi tetikleyen en büyük etkendir.
        Gün içerisinde hantal kalmak ve yetersiz bir fiziksel aktivite sergilemekte vücudun şişmanlamasına sebebiyet vermektedir.
        Obeziteyi etkileyen en önemli etmenlerden bir diğeri de, eğitim düzeyi ve sosyo- kültürel faktörlerdir. Kaldı ki, bilinçli bir kişinin yeme düzeni ile bu konu üzerinden hiç eğiyim almamış birinin beslenme alışkanlıkları arasında dağlar kadar fark vardır.
        Hormonal ve metabolik etmenler de obezitenin nedenleri arasında gösterilir. Özellikle de, ergenlik döneminde hormonların dengesiz bir şekilde salgılanması, obezitenin daha aktif bir hale ulaşmasına sebebiyet vermektedir.
        Her ne kadar uzmanlar bu ihtimalin gerçekliği konusunda ikiye ayrılsa da, obezitenin genetik etmenlerden kaynaklandığını da söylememiz mümkündür. Keza anne ve babanın sağlıklı bir vücut yapısına sahip olması, onların çocuklarının gelişimi açısından da oldukça etkilidir.
        Aşırı derecede sigara ve alkol kullanımında obeziteyi tetiklediği apaçık ortadır. Özellikle de yemeklerle birlikte tüketilen alkol, vücudun hızlı yağ yakma eylemini yavaşlatarak, yağ birikimlerinin oluşmasına sebebiyet vermektedir.
        Antidepresan ilaçlarının kullanımı, pek çok fiziksel sıkınıtının yanı sıra, obezitenin de en büyük yardımcısıdır. Bu ilaçların düzenli kullanımı kişinin metabolizmasının yavaşlamasına sebebiyet vermektedir. Bu durumda obezitenin nedenleri sıralamasında önemli bir yer edinmektedir.


Mevcut durumdaki obezitenin nedenlerisıralandığı takdirde, yapılacak olanlarda az çok ortaya çıkmaktadır aslında. Keza uygulanan sağlıklı diyet programı ve kalori hesaplama yöntemleri ile obezitenin önüne geçebilmeniz mümkündür. Bu tarz kilo problemlerini engellemek için atılacak bir diğer önemli adım ise; kişinin kafasında bu sıkıntıyı halletmesi olacaktır. Keza, başarıya gidilecek olan yolun inanmaktan geçtiğini göz önünde bulunduracak olursak, sağlıklı bir ruh yapısı ile dengeli bir beslenme – egzersiz programı sayesinde obeziteden rahatlıkla kurtulabilirsiniz.

26 Temmuz 2015 Pazar

Asit Reflü’nün Nedenleri

Asitli mide içeriğinin yemek borusuna gelmesi ve burada uzun bir süre boyunca temas etmesi sonucunda yemek borusunun asitten kendisini koruma özelliğinin yok olmasına asitli reflü denmektedir. Halk arasında mide fıtığı olarak de tanımlanmakta olan bu hastalığın oluşma aşamasına katkı sağlayan nedenlerin sayısı ise bir hayli fazladır. Öncelikle, asit reflü’nün nedenleri konusuna uzun uzun değinmeden önce, bu tarz bir hastalığın önüne geçebilmek adına izlenilecek yollardan bahsedilmesinde fayda var. Nitekim, vücudun sağlıklı ve katkısız maddeler ile beslenmesi asit reflü gibi bir hastalığın oluşmasını engelleyecektir. Tüm bunların yanı sıra, kişinin midesi ile yemek borusuna gereğinden fazlaca önem vermesi lazımdır. Nitekim, pek çok hastalığın türemesinin başlıca nedeni, bu iki organın sağlıksız bir şekilde muhafaza edilmesinden kaynaklanmaktadır.

Asit Reflü Hastalığına Neden Olan Başlıca Etkenler
Günlük hayatınızın ve beden işleyşinin sekteye uğramasına sebebiyet veren Asit reflü hastalığının oluşmasında pek çok etken bulunmaktadır. Özellikle de bedenin dengesiz bir şekilde beslenmesi bu hastalığı tetikleyen en önemli unsurlardan birisidir. Tüm bunların yanı sıra, Asit Reflü’nün nedenleri olarak aşırı miktarda karbonhidrat yüklenmesini de gösterebilmemiz mümkündür. Keza bu tarz sıkıntıların oluşmasının yegane sebeplerinde bir diğeri de düzensiz bir kilo kontrolü içerisinde hareket etmektir. 

Asit Reflü’nün nedenlerini geniş ve maddeler halinde sıralayacak olursak eğer;
Kişinin aşırı kilo fazlalığı asit reflü,nün en büyük tetikçisidir. Başta fast food ürünleri olmak üzere, pek çok asitli içecek ve abur cuburun bu tarz hastalıkların doğmasına sebep olduğunu söyleyebiliriz.
Geç vakitte yemek yeme alışkanlığı da, asit reflü’nün nedenleri arasında gösterilmektedir. Özellikle vücudun en pasi olduğu dönem gecelerdir. Gece yenilen yemeğin hazmı gerçekleştirmesi de zor olduğundan dolayı, vücutta türeyen asitler yemek borusuna zarar vermek zorunda kalırlar.
Kişinin aşırı bir şekilde stres içerisinde olması da, asit reflüyü tetikleyen bir diğer etkendir. Nitekim, özellikle de sınav ile iş stresi yaşayan pek çok insanda asit reflü belirtilerinin olduğu gözlemlenmiştir.
Düzensiz bir uyku çeken insanlarında asit reflü hastalığıyla karşılaşma durumu çok fazladır.

Asit Reflü’nün nedenleri ve mevcut sıkınıtılarını göz önünde bulundurursak, bu hastalıktan kurtulabilmek adına atılacak ilk adım, sağlıklı diyet programı uygulamak olmalıdır. Nitekim kalori hesaplama ile hızlı yağ yakma yöntemleri sayesinde fazla kilo sıkıntınızı en aza indirerek, asit reflü hastalığından kurtulabilir ya da bu tarz bir sıkıntının önüne geçebilirsiniz. Her ne kadar bu hastalıkla karşılaştıktan sonra küçük çaplı bir karamsarlığın içerisine dahil olsanız da, dengeli bir beslenme sistemi ile düzenli bir hayat sizin iyileşmenize yardımcı olacaktır. Tabi bu aşamaların hızlıca gerçekleşmesi için en büyük görev sizlere düşmektedir. Asit reflü ve benzeri pek çok hastalığı, uzman doktor ve düzenli tedavi yöntemleri sayesinde tamamen alt edebilirsiniz.

3 Ocak 2015 Cumartesi

Demir eksikliğini önemseyin

Kansızlık, kandaki alyuvar veya alyuvarlara renk kazandıran hemoglobin sayısındaki azalmadır ve en çok demir eksikliği olarak Kansızlık, kandaki alyuvar veya alyuvarlara renk kazandıran hemoglobin
sayısındaki azalmadır ve en çok demir eksikliği olarak karşımıza çıkar.
Ülkemizde en fazla genç kadınlarda ve çocuklarda görülmektedir ve diğer hastalıklarla
karıştırılmasından dolayı genellikle göz ardı edilir.

Demir, hemoglobinin
üretilmesinde gereklidir ve besinlerle yeterli miktarda demir alınmazsa bu
hastalığın oluşmasına da zemin hazırlanır. Hemoglobin miktarı erkeklerde 13
g/dL, kadınlarda 12 g/dL , 6 ay ile 6 yaş arası çocuklarda 11 g/dL nin, 6-14 yaşlarda 12 g/dL nin altındaysa
kişi anemik kabul edilir.

Yetersiz ve dengesiz beslenmenin yanı sıra
kişide iç kanama varsa ki genelde karaciğer ve böbrek rahatsızlıkları, kanser
gibi ciddi hastalıklarda görülür, demir eksikliğinin nedeni
olabilir.

Belirtileri nelerdir?

Halsizlik,
yorgunluk, soluk bir cilt, sinirlilik, uykusuzluk , konsantrasyon sorunu, saç
dökülmesi, tırnaklarda incelme görülebilir. Dünya nüfusunun % 30’unda görülen
demir eksikliği ileri derecelerde elde ve ayakta karıncalanma, depresyon,
çarpıntı, kulak çınlaması gibi yakınmalara neden olur. Diyetisyen Özlem Sert
Aydın



Özellikle kış aylarında el ve ayaklarda üşüme ile kendini gösterir.
Bu tip şikayeti olanlar en yakın bir zamanda hematoloğa başvurmalıdırlar.
Yapılacak testlerle kansızlığın nedeni tespit edilecektir.

Eğer kansızlık
demir eksikliğinden oluşuyorsa; ağız kenarlarında ve dilde yaralar, tırnaklarda
çatlaklar, toprak, buz ve kirece karşı istek olabilir. Folik asit eksikliğinden
kaynaklı ise; depresyon, ishal, şiş bir dil olabilir. B-12 vitamini
eksikliğinden oluşuyorsa; kilo kaybı, depresyon, hafif renk körlüğü, duyu kaybı,
kararmış bir cilt olabilir.

Tedavisi
Tedavide
öncelikle kansızlığa sebep olan unsurları öğrenmek gerekir. Fazla adet kanaması
veya hemoroid kanaması varsa tedavi edilmelidir.

Beslenmeye bağlı olan bir durumsa;
*Kırmızı et, karaciğer,
balık, yumurta sarısı, kurubaklagiller, kuru üzüm, kuru incir, yeşil yapraklı
sebzeler, ayçekirdeği, fıstık, ceviz, badem, soya fasülyesi demirden zengin yiyecekler uygun miktarda ve
sıklıkta tüketilmelidir.

*C vitamini yiyeceklerdeki demirin emilimini
arttırır. Bu nedenle öğünlerde ana yemeklerin yanında domates, maydanoz, sivri
biber, marul içeren limonlu salatanın muhakkak tüketilmesi
gerekir.

*Demir emilimini azaltan besinler; çay, kahve, kola, sigara,
alkol, kepekli ekmektir. Kişide demir eksikliği varsa fazla tüketilmemesinde
fayda vardır.

*Yemekten en az yarım saat sonra çay veya kahve tüketmeniz,
yediğiniz yiyeceklerdeki demiri daha fazla kullanabilmeniz anlamına
gelmektedir.

*Sebzelerin haşlama suyunun atılması da demir eksikliğine
neden olur, mümkün olduğunca az suda veya düdüklü tencerede pişirilmesinde fayda
vardır.

Diyetisyen Özlem Sert Aydın
www.ozlemsert.com


Böbrek tası ve kum dökme nasıl gerçeklesir ve tedavisi nasıldır

Her hastalığın acısı zordur ama bana göre dünyanın en zor acılarından biri şüphesiz,böbrek taşı ve kum dökme olduğunu söyleyebilirim.Bütün hastalara ALLAH yardım etsin, şifa versin diyor ve tedavi yöntemlerini ele alalım bu yazımızda

Böbrek Taşlarının Oluşma Nedenleri ve Tedavisi Sizlerle ;
Üriner sistem, böbrekler, ureterler, mesane ve uretradan oluşmuştur. Böbrekler, fasulye şeklinde organlar olup, kaburgaların hemen altında ve belkemiğinin her iki yanında yeralır. Bu organların asıl görevi, vücuttaki fazla suyu ve artık maddeleri idrar şeklinde dışarı atmaktır. Bu işlevi sonucunda, kandaki bazı dengeleri sabit şekilde tutmayı destekler. Böbrekle mesane arasında yeralan ve idrarı mesaneye taşıyan tüp şeklindeki organlara da "üreter" denir. Yaklaşık 22-25 cm uzunluğundadır. Mesane ise karnın alt kısmında yeralır ve idrarın depolanmasına yarar. Tıpkı bir balon gibi elastikliği sayesinde genişleyerek bu işlevini yerine getirir.

Burada depolanan idrar, "uretra yolu" ile vücut dışına atılır.Esas olarak böbrek taşı, idrar içinde çöken kristallerin böbrek iç yüzeyine tutunmasından ve birikmesinden oluşur. Normalde idrar içinde bu kristalleşmeyi ve çökmeyi engelleyen ve "inhibitör" denilen maddeler vardır. Bu inhibitörler, her insanda yeterli miktarda olmayabilir ve bu da taş oluşumuna yolaçar.Diğer bir neden ise idrarın asidik veya bazik oluşudur. Eğer oluşan bu kristaller ve kumlar, yeteri kadar küçükse, idrar yollarına takılmadan ve de herhangi bir probleme yolaçmadan düşerler.

Böbrek taşları, kimyasal yapıları bakımından birçok maddenin kombinasyonundan oluşmuştur. En çok görülen taş tipi, kalsiyum içeren ve fosfat veya oksalat kombinasyonlu taşlardır. Bu maddeler, bir insanın normal günlük gıdalarında mutlaka bulunurlar.Doktorlar, oluşan taşların sebebini bazen tam olarak bilemezler. Bazı gıdaların taş oluşumundan sorumlu olduğu düşünülse de bu spesifik maddelerin taş oluşumunda kesin etkili olduğu şüphelidir. Ailesinde taş olan birisinin, kendisinde de taş oluşması olasılığ,ı genetik faktörlere bağlı olarak fazladır.İdrar yolları infeksiyonları, kistik böbrek hastalığı gibi bazı böbrek hastalıkları, paratiroid bezinin fazla çalışması gibi durumlarda, böbrek taşı oluşması kolaylaşır.

Böbrek Kumu Nasıl Dökülür

Böbrek kumu ile böbrek taşı aynı şeydir.  Ancak böbrek kumu çok 
daha  küçük boyutta olabildiği için buna kumda denilebilmektedir.

NEDENLERİ VE TEDAVİSİ BİTKİSEL ÇÖZÜM YÖNTEMLERİ

Böbrek kumu ile böbrek taşı aynı şeydir. Ancak böbrek kumu çok daha küçük boyutta olabildiği için buna kumda denilebilmektedir. Böbrek kumu belirtileri ile Böbrek taşı belirtileri arasında farklılık yoktur ancak ağrı şiddeti (düzeyinde) farklılık olabilmektedir.

Böbrek Kumu Böbrek Taşı Nedir?
Böbrek Taşları böbreklerde toplanan kalsiyum ve benzeri küçük mineral parçalarının üreterden mesaneye geçemeyecek kadar büyük olanları tarafından oluşturulur. Böbrek taşı oluşumunun başlıca belirtileri şiddetli bölgesel ağrı ve yoğun ter ve yine ilintili hastalıklardır.

Böbrek Kumu Böbrek Taşı Belirtileri Nelerdir?
Böbrek taşı oluşumunun en sık rastlanan belirtisi karın bölgesinde aniden ortaya çıkan insanı takatten düşüren ve ani oluşan ağrıdır.Genellikle böbrek taşının ilk belirtisi şiddetli ağrıdır. Ağrı, taş, idrar yolunu tahriş edince veya çoğunlukla tıkayınca gelişir ve aniden başlar.Hastalar, tipik olarak taşın olduğu tarafta sırtta veya karnın alt kısmında keskin, kramp tarzında gelip giden ağrılar duyarlar. 

Bazen bu yakınmalara bulantı ve kusma eşlik eder. Daha sonra ağrı, kasık bölgesine doğru yayılır. Eğer taş düşemeyecek kadar büyükse, idrar yolunun herhangi bir kesiminde takılır ve yerine göre farklı yakınmalara sebep olurlar.
Mesaneye çok yaklaşmış taşlarda, hastalar, sık idrara çıkma, idrarda yanma hissi duyarlar. Bu daha çok irritasyona bağlı olduğu için bekledikleri kadar idrar yapamazlar. İdrar yaparken çok fazla ağrı ve yanma hissederler. 

 
Yine taşların idrar yollarını irrite etmesi sonucu idrarda kanama görülür. Ancak bu hiçbir zaman önemli bir kanama olamaz. Bu belirtilerle birlikte ateş de varsa, bu da infeksiyon belirtisidir. Bu durumda acilen doktorla irtibat kurmak gerekir.

Böbrek Kumu Böbrek Taşı Neden Olur, Kimlerde Görülür?
- Beslenme, genetik gibi faktörler böbrek taşı oluşumunda rol oynuyor.
- Az su içen kişilerde taş oluşumu çok kolaylaşır. Çünkü idrar çok yoğun konsantre haline gelir. En büyük risklerden biridir. Çünkü bol içimi, idrar kristal halindeyken o kristallerin yıkanıp atılmasını sağlar.

Böbrek Kumu Böbrek Taşı Tedavisi Nasıl Olur?
Birçok taş kendiliğinden düşer. Küçük boyuttaki taşların çoğuna kendilerinin düşebilmeleri için gerekli şans tanınmalıdır. Genellikle taşların tedavisi ilgili taşın yerleşimi ve boyutuna göre değişmektedir.Taşınızı tam olarak görüntüleyebilmek amacı ile doktorunuz ilk etapta sizden IVP adı verilen bir film isteyecektir. Eğer taşınız kendiliğinden düşemyecek şekilde ise birçok tedavi seçenekleri mecvuttur. Son birkaç yıla kadar, böbrek taşları için en iyi tedavi şekli açık ameliyat olarak kabul edilmekte idi. Günümüzde ise teknolojik gelişmeler, taş cerrahisini daha nadir hale sokmuştur.

ESWL Taş Kırma Makinası:
Bu tedavi metodunda, şok dalgaları vücud dışarısından sıvı bir ortamdan geçirilerek, taşa uygulanarak taşın kırılması sağlanmaktadır. Taş, vücuda hasar vermeden kırınıtlar haline getirilerek vücudun bu ufak parçacıkları atması sağlanır.
Üretereskopi:
Bu teknik, idrar borusunda mesaneye ve buradan da dar olan üreterlere teleskop ile girilerek direk görüş altında, buradaki taşın parçalanması veya direkt olarak çıkarılması işlemidir.
Perkütan Taş Kırma:
Sırttan bir teleskop ile böbreğe ciltten girilerek, yine görüş altında taşa müdahale edilmesi işlemini içermektedir. Bu teknik genellikle büyük taşlar için kullanılmaktadır.

Böbrek Ameliyatı:
Günümüzde yukarıda kullanılan yeni teknikler sayesinde daha az oranlarda açık taş cerrahisi uygulanmaktadır. Eğer siz bu gruba giriyorsanız doktorunuz bunu nedenlerini size açıklayacaktır.

Tekrar Taş ve Kum Oluşmaması İçin Ne Yapılmalıdır?
Tüm dünyada kabul edilen en önemli tedbir, mümkün olduğu kadar vücuda su alınmasıdır. Kristalize olarak taş oluşumuna neden olacak kimyasal maddelerin konsantrasyonlarını azaltarak bu ihtimali azaltmaktadır.
Bunun dışında taş oluşumundaki mekanizma oldukça karmaşıktır. Bu taşınızın kimyasal içeriğine, kan ve idrar biokimyanıza ve diyetinize bağlıdır. Doktorunuz bu konuda çeşitli testler isteyebilir ve bunlara göre size tedavi önerebilir.

Böbrek Kumu Böbrek Taşı Dökmek İçin Bitkisel Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Kum için, kuru armut, turp suyu günde bir bardak içilir. Kereviz suyu içilmelidir. Çörek otu bal karışımı içilir. Gül, menekşe ve keten tohumu çayı içilir. Ebegümeci yaprağı haşlanır ve balla tatlandırılarak yenir. Enginar, turp, kereviz ve böğürtlen çayı içilir.
Böbreklere avakado iyi gelir. Limon suyuda böbrek taşınızı düşürür
Avokado yaprağı kaynatılıp bal ile tatlandırılarak içilirse, böbrek iltihabına iyi gelir, mesane yollarını yumuşatır, kumları döker.
Kum dökmesi için avakado yaprağı, kiraz sapı ve mısır püskülü içeren karışık çaylar kullanabilirsiniz. Ya da hepsinden birer tutam alıp bir litre suda kaynatıp akşama kadar o bir litre suyu içsin. Ve de gilaburu suyu günde 3 çay bardağı yeterli olur. Bunları kullanın kum namına bir şey kalmaz.

2 Aralık 2014 Salı

Kolesterolün Düşmanları

Kolesterol seviyeniz yüksek veya ailenizde kolesterol sorunu var ve sizde bundan korunmak istiyorsanız beslenmenizde bazı besinlere daha sık yer verebilirsiniz.

Elbette bu besinleri daha sık tüketmenin yanı sıra sağlıklı kilonuzda olmanız ve düzenli spor yapmanız da gerekmektedir. Bu yaşam şeklinin devamıyla kolesterol seviyenizi ortalama %30 düşürmeniz mümkün.

Tahıllar
Yulaf, arpa, çavdar gibi tam tahıllar lif içeriği zengin besinlerdir. Beslenmenizle aldığınız fazla kolesterolün atılmasını sağlar bu nedenle tahıl grubuna kötü kolesterolün düşmanı diyebiliriz. Ayrıca içeriğindeki beta glukan nedeniyle bağışıklık sistemini güçlendirirler.

Kurubaklagiller
Protein içeriğinin zengin olması, bitkisel demir içermesinin yanı sıra kurubaklagiller suda çözünebilen lif içerirler. Bu nedenle kötü kolesterolün düşmesinde etkili besin grubudur.

Yeşil çay
Son çalışmalar yeşil çayın içeriğindeki kateşinden dolayı kolesterol seviyesini düşürdüğü yönünde. Eğer içerisine limon suyu da ilave ederseniz etkisini artırırsınız. Tüketim miktarını ise siz ayarlamalısınız. İçeriğindeki kafeinden dolayı çarpıntı ve uykusuzluk yapabilir.

Sağlıklı yağlar
Doymuş yağların kolesterolü artırdığı bir gerçek ama doymamış yağlar ise tam tersine kolesterol seviyesini düşürüyor. Çoklu doymamış yağ asitleri içeren mısırözü, ayçiçek, soya LDL kolesterolü düşürmekte, tekli doymamış yağ asitlerinden zeytinyağı, kanola yağı ise hem LDL kolesterolü düşürüp hemde HDL, iyi kolesterolü artırmaktadır.

Kuruyemişler
Kuruyemişler de tekli doymamış yağ asitlerinden zengin besinler olması nedeniyle LDL kolesterolü düşürmektedir. Kalori içeriklerinin yüksek olması nedeniyle sınırlı tüketmekte fayda var.

Portakal
Narenciye meyveleri flavonlardan zengindir. Yapılan çalışma sonuçlarına göre portakal içeriğindeki flavon miktarı daha yüksek bulunmuştur. Flavonlar ise kalp sağlığını korumaktadır, özellikle herperidin adlı maddenin kolesterol seviyesini düşürdüğü bilinmekte.

Bitter çikolata
Çikolatayı sevmeyen kişi eminim çok azdır ayrıca kalp sağlığını koruyucu etkisinden dolayı tüketimi biraz daha masumlaşıyor. Ama çalışmalara göre kakao oranı ne kadar yüksekse etkisininde o kadar fazla olduğu yönünde. Kakao oranı %50 ve üzeri olan bitter çikolata kötü kolesterol seviyesini düşürebilmektedir.Diyetisyen Özlem Sert Aydın
Domates
Yazın tazesini kışın salça olarak tüketitiğimiz domates içeriğindeki likopenden dolayı güçlü bir anti kanserojen ve kolesterol savaşçısıdır. Bilinmesi gereken domateste bulunan likopen, ısıl işlemle ve az miktarda zeytin yağı ilave edilerek tüketildiğinde etkisi artmaktadır.

Diyetisyen Özlem Sert Aydın

Meme kanseri erkek'te de görülüyor

BÜLENT Ecevit Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Güldeniz Karadeniz Çakmak, meme kanserinin erkeklerde de görülme olasılığının bulunduğunu söyledi.
Doç. Dr. Çakmak, "’Ben erkeğim, ben de meme kanseri olmaz’ diye düşünmek çok yanlış bir tutum.
Dolayısıyla erkeklerin de memeleri konusuda dikkatli olmaları gerekir" dedi.
Doç. Dr. Güldeniz Karadeniz Çakmak, meme kanserinin sadece kadınlara özgü bir hastalık olarak değerlendirildiğini, ancak erkeklerde de nadiren meme kanserine rastlandığını kaydetti.


Meme kanseri olan erkeklerde pek çok farklı belirti görülebileceğini ifade eden Doç. Dr. Çakmak, şöyle dedi:

"En yaygın görülen belirti meme dokusunda kitle veya kitlelerdir. Tespit ettikleri herhangi bir kitlede ya da farklı bir yapıda mutlaka bir hekime başvurmaları gerekir. Erken dönemde tespit edilmesi, hastalığın tam olarak tedavi edilmesini sağlayabilir. Dolayısıyla da ’Ben erkeğim, ben de meme kanseri olmaz’ diye düşünmek çok yanlış bir tutum.
Erken evrede teşhis çok önemli. Memede bir şişlik tespit edildiği zaman uygulanan tanı yöntemleri aynen kadınlarda uygulandığı gibidir."

KADINDA ERKEN TEŞHİSİN ÖNEMİ
Doç. Dr. Çakmak, meme kanserinin kadınların en sık karşılaştığı kanser türlerinin başında geldiğini, erken dönemde teşhis edilememesi sonucunda da ciddi boyutta hasta kayıplarıyla karşı karşıya kaldıklarını söyledi.
Dünya genelindeki istatistiklere bakıldığında 8 ila 10 kadından birisinin günümüzde yaşa bağımlı olarak meme kanseri ile karşı karşıya kaldığını ifade edene Doç. Dr. Çakmak, "Günümüzde yapılan çalışmalar doğrultusunda özellikle erken dönemde tespit edilen hastalarda memenin tamamını almamız söz konusu olmuyor. Hastaların meme dokusunu korumamız söz konusu oluyor ve buna bağlı olarak da tedavilerini organize edebiliyoruz" diye konuştu.

30 Kasım 2014 Pazar

Kalp Krizinin Belirtisi Nelerdir

Kalp krizi belirtileri ve kriz anında uygulanması gereken yöntemler



Troit Hastalıgı Nasıl Ortaya Çıkar

Troit hastalıgı belirtileri nedir ve nasıl ortaya çıkar



29 Kasım 2014 Cumartesi

Hipertansiyon Nedir

Hipertansiyon en basit anlamıyla yüksek basınç demektir. Vücudun yaşamsal fonksiyonlarını devam ettirebilmesi için dolaşım sisteminin kusursuz çalışması gerekir. Bunu sağlanması ise kan damarlarının kalpten çıkıp vücudun her noktasındaki tüm organ ve dokulara gerekli oksijen ve maddelerin iletimi için kan hücrelerini taşımasıyla oluşur. Bu taşımanın güç kaynağı ise basınçtır. Bu basınç belli bir oranın üstünde olursa, kişide hipertansiyondan bahsedilir. 
Kan basıncı ölçülürken iki çeşit kan basıncı değerine bakılır. Halk arasında küçük tansiyon ve büyük tansiyon adıyla anılan, diyastolik kan basıncı ve sistolik kan basıncıdır. 

Kalbin kasılması sırasında oluşan basınca sistolik kan basıncı; kalbin kasılma ardından gevşemesiyle oluşan basınca ise diyastolik kan basıncı denir.  Bu iki değerinden birinin normalden fazla olması hipertansiyondur. Hipertansiyon toplumda ciddi yaygın bir rahatsızlıktır. Özellikle de hastaların kendi kan basıncının farkında olmaması, önemsememesi bu hastalığın riskini arttırmaktadır. Toplumdaki her on yetişkin insandan ikisinde görülen bu hastalık kimi zaman kalıcı felçlere, beyin kanamasına, görme sorunlarına, böbrek, kalp, damar hastalıklarına sebep olur.

Genetik kalıtımsal olarak da geçebilen bu hastalık, kadınlara nazaran erkeklerde daha çok görülmektedir. Genellikle 40 yaş üstünde ortaya çıkmaya başlayan bu hastalık, aşırı kilolu ve obez kişilerde daha yaygın olmaktadır. Alkol ve sigara alışkanlığı, her hastalıkta olduğu gibi bu hastalıkta da etkendir. Yanlış beslenme ve aşırı tuzlu beslenme alışkanlığı ile hareketsiz yaşam şekli de diğer sebeplerdir. 
Çok ciddi rahatsızlık veren belirtileri fazla olmadığı için, bazı kişiler yıllardır yüksek tansiyon hastası olmasına rağmen bu hastalığından habersiz yaşamaktadır. 
Yüksek tansiyonun başlıca belirtileri ense ve baş ağrısı, yüzde kızarma, ateş basması, kafada sıcaklık ve göğüste basınç hissi, çarpıntı, göğüs ağrısı, derin nefes alma ihtiyacı, kulakta uğuldama ve konsantrasyon bozukluğudur.

Birçok sebebe bağlı olarak oluşan bu hastalıkta, stresli ve heyecanlı kişilik, aşırı kilo, yaşlanmaktan kaynaklı olarak damarlardaki esnekliğin azalması, aşırı beslenme ve tuz sebep olarak sayılabilir. Bunun haricinde yüksek tansiyon hastalarından yüzde 5-10 arasındaki bir kesiminin hastalık sebebi başka hastalıklardır. Özellikle böbrek iltihapları, değişik böbrek hastalıkları ve salgı bezlerindeki hastalıklar yüksek tansiyon hastalığını da beraberinde getirmektedir.

Kalın Bagırsak Kanseri Ve Belirtileri

Sindirim sisteminde yaklaşık, iki metre uzunluğa sahip olan kalın bağırsakta oluşan poliplerin tedavi edilmemesi ya da çevre doku ve hücrelere bulaşan kötü türde olması sebebiyle oluşan kanser çeşidine kalın bağırsak kanseri adı verilmektedir.

En büyük nedeni genetik faktörler olan kalın bağırsak kanserinin ayrıca daha önce göğüs ya da yumurtalık kanseri geçirmiş olan kimselerde ve bunların ailesinde görülme ihtimali yüksektir. 
Genetik faktörden sonra, kişinin beslenme alışkanlığı da bu hastalığın oluşmasında ciddi derecede etkilidir. 
Özellikle fast food tarzı yiyeceklerin ve hayvansal yağların tüketiminin çok olduğu beslenme tarzlarında kalın bağırsak kanserine yakalanma riski artmaktadır. 


En büyük belirtileri arasında makattan gelen kanama, dışkının giderek incelmesi, dışkıyla birlikte kan çıkması sebebiyle oluşan kansızlık, karında kitle, karın ağrısı, gaz sancıları, kendini aşırı yorgun hissetme, bulantı, kusma ve kilo kaybı yer alır. Hastalık seyri nedeniyle kalın bağırsak çeperleri içerisinde polipler ve kanserli doku hücreleri oluşur. Başlangıç evrelerinde bu kanserli hücreler çok küçük olmasına rağmen, hastalık ilerledikçe bu kitleler büyür ve kalın bağırsağın içini kaplamaya başlar.

Hastalığın başlangıç aşamalarında kalın bağırsak içerisindeki poliplerden dolayı karında bir miktar dolgunluk hissi olur. Bu sebeple hafif ağrı ve gaz sancıları artar. Sonrasında iştah kaybı, kilo kaybı ve dengesiz olarak ishal ve kabız görülür. Bu semptomlar başka hastalıklarda da sık görülen semptomlardan olduğu için kanser tanısı koymak ancak görüntüleme teknolojileriyle mümkündür. Bu süreçte teşhis edilmeyen kanser ilerler ve bağırsak içindeki kanserli dokular hızla büyür.  

Kolon içini kaplamaya başlar. Sonucunda bağırsak içinde daralma oluşur bu sebeple dışkı geçişi zorlaşır. Maddeler birikir ve zorlukla atılır. Sonucunda da aşırı ağrı krizleri başlar. Ender zamanlarda yapılan dışkı çok incelmiştir. Bu safhadan sonra belirtiler iyice ağırlaşır. Hiçbir şey yemek istemeyen hastada dışkı yoluyla kan kaybı olması sebebiyle, kansızlık başlar. İçinde biriken maddelerden dolayı bazen bağırsak tamamen tıkanır ve bu birkaç gün sürebilir. 

Aşırı zorlanma sebebiyle bazen kanserli dokular parçalanır ve dışkı ile geçiş yapıp atılabilir. Ancak bu durum kanamanın artmasına ve kana zehirli maddelerin geçişine sebep olur. Bu safhada teşhis edilen hastalıkta, tedavi için kanserli kitlelerin alınması gerekir, ancak mevcut durumdan ötürü pek kolay değildir.

28 Kasım 2014 Cuma

Mide Kanseri Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri

Karın bölgesinin sol üst bölümünde bulunan mide organının mukozasında çeşitli nedenlerden dolayı tümörler gelişebilir. Sıklıkla midenin küçük kenarında ortaya çıkan mide kanseri midenin herhangi bir parçasından kaynaklanabilir. Bazı vakalarda mide kanserinin yemek borusu, gırtlak ya da ince bağırsaklara yayıldığı görülebilir. Bu duruma metastaz denir.

Erkeklerde en çok görülen ikinci kanser türüdür. Her yıl dünyada ortalama sekiz yüz bin kişinin ülkemizde ise yirmi bin kişinin mide kanserinden dolayı yaşamını kaybettiği bilinmektedir. Erkeklerde mide kanserine yakalanma riski kadınlara oranla daha yüksektir. 

Dünyada bu hastalığın en sık rastlanıldığı yerler; Rusya ve bazı Kuzey Avrupa ülkeleri, Latin Amerika ülkeleri, Uzak Doğu’da Tayland, Çin ve Japonya gibi ülkelerdir. Genetik faktörler haricinde bilinen en etkili oluşum sebepleri arasında beslenme alışkanlıkları yer tutmaktadır. Sebze ve meyve tüketiminin az olması haricinde aşırı tuz tüketimi, yanmış ya da gerektiği gibi pişirilmemiş kırmızı et veya mangal etlerinin tüketilmesi önde gelmektedir.Mide ülseri ya da gastrite neden olan helicobacter pylori bakterisinin de ciddi tetikleyici etkisi vardır. Sigara ve alkol tüketimi de her kanser türünde olduğu gibi mide kanserine de yakalanma ihtimalini arttırır.

Erken teşhisin zor olduğu mide kanserinde ilk etaplarda belirtiler fazla olmaz. İlerleyen dönemlerde mide bölgesinde ağrı, iştahsızlık ve kilo kaybı, bulantı, kusma ve yorgunluk görülür. Çoğu durumda bağırsak işlevlerinde ve dışkıda kan ya da siyah renkte dışkı görülebilir. Bu sebeple de kansızlık oluşabilir. Mide kanseri teşhisinde en etkili yöntem endoskopidir.

Mide kanserinin en etkili tedavi yönetimi cerrahi müdahaledir. Yapılan cerrahi müdahale ile ameliyatla mide çıkartılır. Karaciğer kanserlerinde yapılan cerrahi müdahaledeki gibi sadece kanserli kesimi almak işe yaramaz çünkü mide kanserinde tüm midenin alınması gerekir. Hastalığın seyrine ve ağırlığına göre ışın tedavisi (radyoterapi) ya da ilaç tedavisi (kemoterapi) uygulanır.  Hücre öldürücü sitotoksik ilaçların kullanımı midedeki kanserli hücrelerin azalmasında ciddi etki gösterebilir.
Nüksetme ihtimali yüksek olan bir kanser türü olduğundan dolayı başarılı sonuç veren tedavilerin ardından, düzenli beslenme, perhiz ve ek ilaçlarla hastalığın tekrar oluşumunun önüne geçilmesi gerekmektedir.

Meme Kanserinden Korunmanın 10 Etkili Yolu

Meme kanseri, sık rastlanan bir kanser türü olmasına rağmen, önlenmesi, erken teşhisi ve tedavisi mümkündür. Meme kanserinden korunmak için, tıbben ispatlanmış etkili yöntemler vardır. Bu yöntemler benimsendiği ve yaşam stiline uygulandığı takdirde, meme kanseri yüksek oranda engellenecektir.


Aktif bir hayat sürmek çok önemlidir. Meme kanserinden korunmak için, en z haftada 5 gün egzersiz yapmak gereklidir. Düzenli yapılan kısa yürüyüşler, asansör yerine merdiven çıkmak gibi aktiviteler yararlı olacaktır.Tüm kanserlerde olduğu gibi, meme kanserinde de, aile hikayesi önemlidir. Elbette aile geçmişinde meme kanserinin olması, kişinin de meme kanserine yakalanacağı anlamına gelmez. Ancak yapılan araştırmalar, meme kanserinde yarı yarıya genetik faktörlerin de etkili olabildiğini göstermiştir. Bu sebeple, aile fertlerinde meme kanseri yaşamış kişi veya kişiler varsa, bazı tetkiklerin düzenli olarak yapılması gereklidir.Yapılan araştırmalar, alkol kullanımının da meme kanseri üzerinde etkili olduğunu göstermiştir. Alkol kullanımına son vermek, riski azaltır. Alkol kullanan kadınların, kullanmayanlara oranla 1,5 kat daha fazla meme kanserine yakalanma riski olduğu tespit edilmiştir.
Sigara kullanılıyorsa tamamen ve hemen bırakılmalıdır. Sigara kullanımının meme kanseri ile direkt bir bağı bulunamamıştır, ancak sigara tiryakisi kadınların meme kanserine yakalanma riskinin arttığı bilinmektedir.Uzun zaman devam eden hormon tedavilerinin meme kanserini tetiklediği ispatlanmıştır. Hormon tedavilerinde kullanılan ilaçların kullanımının bırakılmasının ardından 5 senelik süre içerisinde meme kanseri riski düşer. Menopoz sonrasında hormon tedavisi gerekli görüldü ise, risk faktörleri araştırılarak tedaviye başlanmalıdır.Fazla yağlı gıdalar tüketmek, meme kanserine yakalanma riskini arttırır. Bu sebeple mümkün olduğunca yağsız gıdaların tüketilmesinin alışkanlık haline getirilmesi çok önemlidir.Kadınların kendi kendilerine memelerini muayene edebilmeyi bilmeleri gerekir. Kişinin kendi göğsünü düzenli olarak muayene edebilmesi, meme kanserinin erken teşhis edilebilmesine olanak sağlar. Bu sayede göğüsün alınmasına gerek kalmaksızın tedavi şansı doğar.


Önleyici etkisi olmasa da, mamografi çekilmesi de son derece önemlidir. Meme kanserine sebep olan kitle büyüyüp, kişinin elle yaptığı muayenede hissedilebilecek boyuta gelmeden, mamografi de fark edilebilir. Bu da mümkün olan en erken teşhis olup, tedaviyi kolaylaştıracaktır. Kadınlar, düzenli olarak mamografi çektirmelidir.Çocuk sahibi olmak için erken yaşları tercih etmek, meme kanseri riskini azaltır. Hiç anne olmayan kadınlarda ve geç denilebilecek yaşlarda anne olan kadınlarda, meme kanseri riskinin arttığı bilinmektedir.Anne olan kadınların, bebeklerini uzun süre emzirmeleri yararlıdır. Hamilelik ve emzirme dönemlerinde, diğer zamanlarda adet dönemlerinde yaşanan hormon aktiviteleri durur. Buna bağlı olarak meme kanseri riski de azalmaktadır.  

Karaciger Kanseri Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri

Karaciğer kanseri; hepatit a, hepatit b, hepatit c ya da sirozun etkilerinden kaynaklanabileceği gibi, hiçbir sebep olmaksızın da direk karaciğerde ortaya çıkabilecek bir kistle belirebilir. Karaciğerin kendi hücrelerinden oluşma ihtimali vardır. Primer tümörler arasında yaygınlık oranının %75 civarında olması sebebiyle, en yaygın kanser çeşididir. 
Diğer adı ‘hepatoma’dır. İnsanlar arasında kadınlara nazaran erkeklerde 5 kat daha fazla görülür. En çok görüldüğü yaş aralığı  40 ile 60 yaşları arasıdır. Dünyada en fazla görüldüğü yerler Güneydoğu Asya ve Güney Afrika’dır.

Belirtileri bir çok hastalığın belirtileriyle benzer olduğu için, bu hastalığa yakalananlar ilk başta belirtileri ciddiye almazlar. Bu sebeple tanı konması genellikle zor olur. Genelde karın bölgesinin sağ ve sağ üst kısmında hissedilen ağrı, yorgunluk hissi, dikkat çeken kilo kaybı ve karında şişkinlik görülebilir. Karaciğer kanseri hastalarının yarısına yakınında, aynı zamanda sarılık da oluşur. Bazı vakalarda dalak büyümesi ve sindirim sisteminde kanamalar görülmektedir.

Metastaz yapma ihtimali en yüksek olan kanser çeşidi olduğundan tedavisi de oldukça zordur. En kesin ve başarılı tedavi yöntemi cerrahi müdahale ile karaciğerdeki kanserli dokunun alınmasıdır. Bu ise ancak metastaz yapmamış vakalarda yapılabilmektedir. 
Cerrahi mücadele için ayrıca hastada başka bir karaciğer hastalığı olup olmadığı ve varsa bu hastalığın derecesi de önemlidir. 
Karaciğer etrafındaki herhangi bir doku ya da organa sıçramış bir karaciğer kanserinde cerrahi müdahale imkanı yoktur. Böylesi metastaz yapmış vakalarda kurtulma ihtimali oldukça düşüktür ve yaşam süresi genelde 6-8 ay civarındadır. Bu tür vakalarda yapılan tedavi çeşitleri daha çok kanseri yok etme çabasından ziyade hastanın ömrünü uzatma amacına yöneliktir.


Cerrahi müdahale ve organ nakli haricinde diğer yaygın olan tedavi türleri kemoterapi, radyoterapi ve kemo-embolizasyondur. Kemo-embolizasyon; onkolojik ilaçlar ve  tümörü besleyen damarların tıkanması yoluyla yapılan bir tedavidir. 
Kemoterapide ise, düşük bir yüzdeyle başarılı sonuç elde edilmiş olmasına karşın, ilaç tedavisinin etkisi karaciğer kanserinde çok sınır­lıdır. Radyoterapi; ışın te­davisinin karaciğer kanseri vakalarında iyileştirici rolü ilaç tedavisiyle birlikte kullanıl­masına karşın görülmemiştir. Bu tedavi biçimi günümüz­de,  hastanın ömrünü uzatmak için kullanılmaktadır.

Kemik Erimesi Ve Tedavi Yöntemleri

Kemikler, en sert doku olmakla birlikte, vücuda tam anlamıyla destek verirler. Aynı zamanda kalsiyum deposu görevini de üstlenmektedir. Tıbbi adı osteoporoz olan kemik erimesi hastalığı, kemiklerin kalitesinin düşmesi ve yoğunluklarının azalması ile belirti vermeye başlar. Hastalığa yakalanan kişilerin kemiklerinde ciddi anlamda zayıflama olur ve kırılma riskleri normal insanlara göre yüksek oranda artar.
Bu hastalıkta herhangi bir belirtinin fark edilmesi kolay değildir. 


Genellikle kemiklerde kırılma başladığında fark edilir. Bu kırıklar için en riskli bölgeler, kalça, el bilek kemiği ve omurga kemikleridir. Kalça kırıklarında ameliyat şarttır. Omurga kemiklerinde ise, hastanın boyu kısalabilir, aşırı sırt ağrısı görülebilir ve bedende şekil bozuklukları ortaya çıkabilir. Özellikle yaşı ilerlemiş olan hastalarda, kırıkların sebebi genellikle kemik kütlesinin azalmasıdır. Menopoz sonrası dönemi yaşayan kadınların yüzde ellisi de bu durumla karşı karşıya kalabilir. Bu sebeple, kemik mineral yoğunluğu testi mutlaka yapılmalıdır. Bu testin yapılmasıyla, menopoz sonrası dönemde, kişide kemik erimesi riskinin olup olmadığı net bir biçimde belirlenir.
                
Kemik erimesi hastalığı riskini arttıran etkenler çok sayıdadır. Bunların başında beslenme alışkanlıklarının yanlış olması gelmektedir. Protein ağırlıklı ve kalsiyumdan yana eksik beslenen kişilerin, bu hastalığa yakalanma riski fazladır. Bu hastalıktan korunmak için yeterli miktarda D vitamini ve kalsiyum alınmalıdır. Yaşlanma, kemik kütlesinin azalmasına sebep olmaktadır. Bu sebeple, yaş ilerlediğinde gerekli kontrollerin düzenli olarak yapılması gereklidir. Genetik faktörlerle, bu hastalık kalıtımsal bir yol izleyebilmektedir. 
Bu sebeple, ailesinde kemik erimesi yaşanmış olan kişiler, 2 kat daha fazla risk altındadır. Menopoz sonrası dönemi yaşayan kadınlar, erkeklere göre daha fazla risk altındadır. Bunun sebebi, menopoz sonrasında yaşanan östrojen eksikliğidir.

Bazı hastalıkların tedavisinde kullanılan bir takım ilaçlar da riski arttırabilir. Bununla beraber bir dönemde yaşanmış ağır kırıklar, diğer risk faktörlerinden biri de eşlik ettiğinde riski yüksek oranda arttırmaktadır. Sigara ve alkol de diğer hastalıklarda olduğu gibi, kemik erimesi konusunda da risk yaratmaktadır. Özellikle günde en az 15 dakika güneş görmeyen kişiler, kemik erimesi hastalığı riski altındadırlar.
                
Belirti vermemesi sebebiyle kemik erimesi hastalığına, “sessiz hastalık” da denilir. Genellikle ilk kırığa kadar fark edilmez. Bu sebeple, risk oranına bağlı olarak düzenli kontrol yaptırılmalıdır. Kemik mineral yoğunluğu testi, kolayca yapılabilen ve kişiye ağrı vermeyen bir testtir. Bu test, x-ray ışınları yardımıyla, kemiklerin kalınlığını ve gücünü ölçer. 
Kemik erimesi tespit edilmesi halinde, ilaç tedavisine başlanır. Kemiklerin yıpranmasını durduran ve kemikleri güçlendiren ilaçlara ek olarak bir diyet uygulaması verilebilir. İlaçların haricinde D vitamini ve kalsiyum desteğine de çok önem verilir. Hastanın, yaş,  cinsiyet ve yaşam biçimi açısından değerlendirilmesi ile uygun ilaçlara karar verilir ve tedaviye başlanır.  

Beyin Tümörleri Ve Tedavi Yöntemleri

Beyin tümörleri, kafatası boşluğu içerisinde oluşan ve beyin dokularına yerleşebilen tümör ya da zararsız kistlerdir.  Bu kitleler geliştikçe beyne dışarıdan baskı yapar.  Beyin tümörleri kafatası içerisindeki sinir dokularından ya da damar ve beyin zarı tümörlerinden kaynaklanabilir.

Vücudun en hassas bölgesi olan beyin içinde yerleştiklerinden dolayı iyi huylu veya kötü huylu olsalar dahi ciddi riskler oluşturmaktadırlar. Bu riskler, hem tedavi aşamasındaki cerrahi müdahalelerden hem de beyin yapısından ileri gelmektedir. Beyin, en sert kemik olan kafatası ile çevrili olduğundan dolayı beyin ile kafatası arasında oluşan tümörler beyne baskı yaparak büyürler. Bu durum iltihaplara ya da beynin şişmesine neden olmaktadır.

Beyindeki iyi huylu tümörler beyin hücrelerinden kolaylıkla çekilebilir ve tamamına yakını ayrılabilir. Bu sebeple cerrahi müdahaleler sonrası sonuçlar çok olumlu olmaktadır. İyi huylu tümörler, yavaş gelişme hızına sahiptirler. Ancak yine de daha önce bahsedilen sebeplerden ötürü bünyede kalıcı hasar ve işlev sorunlarına neden olabilirler

Kötü huylu tümörler ise, iyi huylu tümörlere nazaran çok daha hızla artar ve yayılırlar. Cerrahi müdahale ile alınması çok zordur ve çamur kıvamında olurlar. Tekrar nüksetmeleri yüksek bir risktir.

Beyin bünyesinde oluşan bir hastalık olduğundan ötürü, ileri derecede rahatsız eden ve çok sayıda belirtileri vardır. Sürekli olan ve uyanınca daha kötüleşen bir ağrı, özellikle sabahları etkili olan kusma, kişilik ve davranışta değişiklikler, zihin becerilerde düşüş, hafıza kaybı, görme ve duyma kaybı, konuşma zorlukları, tam anlamıyla uyanamama, güçsüzlük ve uyuşukluk, el titremeleri ve yüz felci en ciddi belirtileridir. Kimi zaman geçici nefes alma duraklamaları da olabilir.

Beyin tümörleri acil şekilde tedavi edilmesi gereken hastalıklardır. Tedavisinde en çok kullanılan yöntem cerrahi müdahaledir. Kafatası açılır ve tümörler beyin dokuları üstünden tamamen temizlenir. Ancak bunun yapılması için beyin tümörlerinin, beynin riskli olmayan bir bölgesi üstünde olması gerekmektedir.  
Cerrahi müdahale haricinde ışın tedavisi de çok kullanılan ve başarılı yöntemlerden birisidir. Kimi zaman ışın tedavisi ile tümörlerin yok edilmesi ya da ilerlemesinin durdurulması başarılabildiği gibi kimi zaman da cerrahi müdahaleler sonrası beyin dokusu etrafında kalan mikroskobik tümörlerin yok edilmesi içinde kullanılır.


25 Kasım 2014 Salı

Idrardan Kan Gelmesi

İdrardan kan gelmesi ileri derece ciddi ve riskli bir sağlık sorunu sebebiyle olabilir.
Bu sebeple hiçbir şekilde ihmal edilmeden en kısa zamanda bir hekime görülmelidir. Çoğu kişide tekrarlamasa da dahi yine de bir hastalık olduğu kesindir.  
İdrarda kanama ile doktora başvurduğunuzda kesin tanı konulana dek bu şikayet, ciddi bir şikayet olarak kabul edilir. 
Çünkü kanama çok basit bir idrar yolu enfeksiyonu sebebiyle olabildiği kadar mesane kanseri ya da boşaltım sisteminde oluşan bir tümör veya kist sebebiyle de olabilir. 

Bir çok hastalığın bulgusu olabilen idrardan kan gelmesinin sebebi bir çok idrar testi ve benzeri araştırma ve deneylerle ortaya çıkabilir. Kanlı idrar, idrardaki kan oranının durumuna göre normal sarıdan, pembe ve koyu kırmızıya dek değişir. 
İdrardaki kan, çoğu zaman gözle görülmeyebilir. Ancak gelen olarak kanlı idrar bulanıktır ve bir cam içerisinde bir süre bekletildiği taktirde idrar renk tonu olarak ikiye ayrılır. 
Kanlı çökelti alta iner ve bulanık bir görünüme sebep olur.  Üst taraf daha berraktır. İdrarda kan bulunmasının kesinleşmesi demek, boşaltım yollarında bir hastalığın kesinleşmesi anlamına gelebilir. Bunu tespit ederken en çok kullanılan yöntemlerden biri de guyon deneyidir.

İdrarında kan bulunan kişilerde, aynı zamanda sık sık idrara çıkma,  geceleri yoğunlaşan idrar ihtiyaçları, aniden oluşan idrar ihtiyaçları,  yanma yapan idrar ve özellikle karın bölgesinin alt tarafında oluşan sancı semptomları da yaşanır. İdrarda kan bulunmasının en genel sebepleri, başta böbrek taşı ve kumu olmak üzere,  boşaltım yollarında tümör oluşumu, idrar torbası iltihabı, prostat, üretra taşları, üretra iltihabı, yırtılma ve mesane kanseridir. 
Genelde idrarının kanlı olduğunu fark edenler daha önce böbrek taşı düşürmüş kişiler ise bunu olağan karşılayabilirler.

Ancak böbrek taşı düşürenler için bile bu olağan değildir ve yine de en kısa zamanda bir doktora gidilmelidir.
Çok ender olarak ağır sporlar ve bazı tehlikesiz durumlar sebebiyle de gençler arasında kanlı idrar sorunu olabilir, ancak 50 yaş ve üstünde kanlı idrar sorunu gençlere nazaran çok daha riskli bir durumdur.